ZULMEDENLERE MEYLETMEYİN! (HUD 113)

“Zulmedenlere de meyletmeyin! Yoksa ateş size dokunur! Hem sizin, Allah’dan başka hiçbir veliniz yoktur; sonra size yardım edilmez.” (Hud 113)
“Kendilerine söylenilenleri başka sözlerle değiştirip”(Bakara 59) insanları “Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen”(A’raf 45) “Allah’ın sınırlarını aşıp”(Bakara 229) “gerçekleri inkar ederek”(Bakara 254) “Allah’a karşı yalan uyduran” (Al-i İmran 94) ve kendi heva ve heveslerini ellerine geçirdikleri güç ile insanlara kanun, kural olarak dayatan “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen” (Maide 45) zalimler, bu yolla Allah’a (c.c.) savaş açmış ve batılın savunucusu olmuşlardır.
Zulmün sistemleştiği “sufyani sistemler”, batılı savunmak adına türlü hilelere başvurarak, insanları kendilerine meylettirmeye çalışıp onları Allah’ın (c.c.) yolundan saptırmakta ve kendi sonları olan ateşin, diğer insanlara da bulaşmasına sebep olmaktadırlar. “Kafir oldukları için dünya hayatı kendilerine cazip kılınan”(Bakara 212) zalimler “ahiretleri karşılığında dünya hayatını satın alarak”(Bakara 86) “aldatma metaından başka bir şey”(Al-i İmran 185) elde etmemiş ve bu alışverişin sonucu zalimlerin “dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgarın durumu gibi.”(Al-i İmran 117) olmuştur. Bunun sebebi onların “hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz”(En’am 29) diye düşünmeleridir. Oysa ki “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır.”(En’am 32)
Allah’ın sevmediği (Al-i imran 57) ve hidayete erdirmeyeceği (Al-i İmran 86) zalimler topluluğu, taptıkları nefislerini ve o nefsi kullanarak kendilerine yaklaşan şeytanı tatmin edebilmek için, ilk olarak insanların fıtratlarında bulunan Allah (c.c.) sevgisine saldırıda bulunup imanlarını ele geçirmeye çalışmış, bunu başaramadıkları durumlarda “hakla batılı birbirbine karıştırarak hakkı gizlemiş”(Bakara 42) ve bu sayede insanların hakla olan irtibatını kesmeye uğraşmışlardır. Bu irtibat kesildiğinde oluşan boşluğu dünyevi çıkarlar ve menfaatlerle doldurmaya başlayan ve insanların, kendilerini tanımalarını engelleyen zalimler, böylece saltanatlarının ömrünü uzatmışlardır.
Her zulümlerine bir maske bulmakta zorlanmayan “süfyani sistemlerin” başında bulunan zalimler, uzun yıllar boyunca kurdukları tezgahlarda yetişen zihinlerin, o zulümleri kabullenecek kıvama gelmesini sağlamakta “usta”laşmışlardır. Bu “usta”lık öyle bir hal almıştır ki, komşu bir ülkeye, tüm yeryüzünden toparlanan insanlık düşmanı vahişler, “İslam mücahidleri” adı altında sokulmuş, ülke viraneye çevrilmiştir ve bu süfyani sistemlerin maddi ve manevi boyunduruğunda bulunan halk, bu vahşilere dua ettirilir olmuştur. Büyük şeytanın kucağında oturmayı marifet sayanların danışıklı döğüşünde kendini taraf tutma mecburiyetinde hissedenler, birbilerini boğazlayacak kıvama gelirken, büyük İsrail’in kurulma çalışmaları gözlerinde önemini yitirmiştir. Aldığı asgari ücretle geçinmek bir yana, yiyecek ihtiyacını dahi karşılaması zor olanlar, kendilerine bu zulmü reva gören “süfyanilerin” çalıp çırptıklarına, mal mülklerine, villalarına gemiciklerine, kollarındaki yüzbinlerce dolarlık saatlerine, olanca safahatlerine alkış tutarak aslında zalimlere yanaşmanın hem bu dünyalarını hem de ahiretlerini berbat edip kendilerine ateş dokunduracağını farkedememişlerdir.
Muaviye’nin başka bir boyut kazandırdığı “insanları zulme aşık etme” olgusu, günümüzde haleflerince en kamil hale sokularak uygulanmaya başlanmış ve toprakları büyük şeytanın ve avanelerinin işgali altında bulunan halkımızın zihinleri ve yürekleri de zalimlerin işgali altına alınmıştır. Fıtratları gereği Allah’a (c.c.) ve Allah’ın (c.c.) dostlarına meyletmesi gereken insanlar, kendilerinden görünen münafıkların “süfyani sistemleri” sayesinde, zalimlere meyletmekte ve onlarla aynı sonu paylaşma ihtimaliyle yüzyüze kalmaktadır. Bunu engellemenin yolunu Resulullah (s.a.a.) “Sultanın kapılarından ve etrafından geçmekten sakının. Sultanın kapısına ve etrafına en yakın olanınız, aziz ve celil olan Allah’a en uzak olanınızdır. Sultanı aziz ve celil olan Allah’a tercih eden kimseden Allah, günahlardan sakınmayı giderir ve onu şaşkınlık içinde bırakır.” buyurarak bizlere bildirmiştir. Sultana yaklaşanın Allah’tan uzaklaşacağını bildiren bu hadis aslında Allah’tan başka kanun koyucularla mücadele etmemizi belirten ayetlerle aynı manaya işaret etmektedir.
İmam Ali (a.s.) “Sultandan uzaklaş ki şeytanın hilelerinden güvende olasın.” hadisi ile zulme ve zalimlere meyletmemenin yolunun onlardan uzak kalmakla ve zulmün sahiplerini veliler edinmemekle olacağını anlatırken, “artık o zalimler topluluğu ile oturma” (En’am 68) ayeti onlarla tüm ilişkileri kesmeyi, bir arada dahi bulunmamayı öğütlemektedir. Hatta “Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”(Tevbe 23) ayeti ile kan bağının dahi bu konuda bağlayıcılığının olmadığı vurgulanmıştır. Çünkü zalimler kafirlerdir ve kafirler müminlerin velisi olamazlar. “Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.”(Maide 55)
Allah’ın indirdikleri ile hükmetmedikleri açık seçik belli olan “süfyani sistemlerin” hem kendileri hem de iktidarları Kur’an’a göre hem zalim hem de kafir oldukları için, onlara meyletmek de zulme ve küfre meyletmekle aynı olacaktır. “İnsanların sevdikleriyle haşrolacağını” ve “bir kavme benzeyenin onlardan olacağını” beyan eden Resulullah (s.a.a), zulme meyledenlere bu yazının konusu olan ayet mucibince neden ateş dokunacağını da aslında açıklamıştır. Allah’tan (c.c.) ve Allah (c.c.) dostlarından başka veliler arayanların Allah’ın (c.c.) yardımından mahrum kalacağını bildiren ayet, zulme ve zalime meyledenlerin bütün ümitlerinin de boşa çıkacağını vurgulamıştır. “Her kim bir zalimin bekası için dua ederse, şüphesiz yeryüzünde Allah’a isyan edilmesini sevmiş olur. ” hadisi ise meyletmekten öteye geçip, dualarında zalimlerin hayrını(!) isteyenlere ciddi bir uyarıdır.
Hangi isme sahip, hangi dine mezhebe bağlı olursa olsun, hangi etiketi taşırsa taşısın zulmedenlere meyletmek zulme meyletmektir. Onları veli kabul etmek Allah’ın (c.c.) velilerine düşman olmak demektir. O halde Allah’ın (c.c.) indidirdiği ile hükmetmeyenlere karşı, Allah’ın (c.c.) dostlarının safında yer almalı ve “Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Hizbullahlardır”(Maide 56)demeliyiz.
siyasetmektebi.com