YÜZLERCE MASUM VE “AK”BABALAR

Suskun yine feryad etmesi gereken dillerimiz. Suskun yine dünyaya dalan hücrelerimiz. Bir vücudun azası değiliz artık ve o vücud kabullenmiyor bizi. Acısı acımız değil, derdiyle dertlenmiyoruz. Kan yağarken yeryüzüne ve çocuklar kana kana kanarken kan bürümüş gözlerle kendilerine el uzatan zalimlerin kinine, biz şerbet içiyoruz kızılcık niyetine. Zaten masumdular ve masum doğup mazlum olarak şehit oldular ama bizim ellerimiz bulandı kanlarına suskunluğumuzla. Onlarca masumu biz öldürdük zulme meyyal namazlarla ve onlarca masumun katili olduk zulme rıza sofralarında.
Kimdi o kurşunların hedefinde olanlar ve kimdi o kurşunların sahipleri hiç düşündünüz mü? Böyle bir vahşeti işleyebilecek bir kalbi kim yetiştirebilir? Hangi vicdan onlarca çocuğun içinde kendini imha eder, hangi vicdan kaçan çocukların peşinden koşup sırtlarından vurur? Esfele safilin ne kadar da derinmiş gördünüz mü? Görebildiniz mi o çukura düşenlerin pis bir nutfeye dönüşlerini ve ruhullahın onlarda beri olduğunu ilan edişini? Yer utandı da biz utandık mı aynı cisme sahip oluşumuzdan dolayı? Kaç haber yapıldı kaç gözyaşı döküldü arkalarından toprağa ekilen o güllerin? Vahşetin sermayesi mi oldu bahsi geçen rakamlar ve o rakamlar kanamadı mı zihinlerimize girince?
Umursamazlık ne kötü bir yurttur bilir misiniz? Bilir misiniz nice mazlum o yurtta evsiz barksız dolaşır? Nice ocak yıkılır, nice umut yakılır? Nice iman hicret ederde duyan olmaz bilir misiniz? Kahrolası dünyaları için dünyaları karartanların tellallığında kahrolur nice masumun hayatları da farkedemezsiniz algılarınızın oyun hamuru gibi şekillendirildiği vurdumduymazlık arzında. Soğuktan titreyen ellerini egzoz dumanları ile ısıtan garibanların titreyen elleri sıkacaktır bir gün boğazınızı ama o boğazların tok oluşu ilgilendirir bugün sizi. Öksüzün ve yetimin gözyaşlarıyla aldığınız guslünüz yetmeyecektir arınmanız için dünyanın pisliğinden ve ah-u zarlara kulak tıkayışınızın iğrençliğinden.
Nicedir seyretmeye alıştınız boğazlananların çırpınışlarını ya artık yaşlarının önemi yok sizin için belli. Siz ki ağaçları katlettiniz, yaş iken eğilmesi gerekenleri yaşamadan kan ile eğittiniz. Siz ki mazluma kan kusanların kustuklarını binlerce liralık kadehlerde sunuşlarına sessiz kaldınız kahrolmadı yüreğiniz taşlar utandı halinize. Siz ki açken bile tok olan zalime bel bağladınız ve bel bağladıklarınız sırtınızda taşıdı saraylarının her sütununu, izan boynunu büktü. Mil çekilmiş gözlerinize sahte düşler yüklendi izlediniz utanmadan ve kahkahalar yükseldi solan gülüşlerden görmediniz. Siz dışı süslü kabirleri ev edindiniz ki içi leş doluydu onların, kokusu sindi ölümün üzerinize ama ne çare.
Ne çare ki aynı toprağa basmakta aynı gökyüzüne bakmaktayız. Aynı havayı solumaktayız da kimimizin ciğerleri yanarken kimimiz derin oh!lar çekmekte. Hangi suçtan dolayı öldürüldüklerini katillerine elbet soracak olan filizlerden bizler umut ve intikam hasat ederken, sizler o tertemiz kanlarla açmaktasınız oruçlarınızı yıllardır. Nice ananın feryadı sarsarken bizleri ve yeryüzü daralırken kahrımızdan dolayı, sizler o feryadlarla halay çekmektesiniz. Düzelmiş(!) ekonominiz satın aldığından beri bozuldu imanınız ya bu yüzden ölülere döndünüz davayı işittiremediğimiz. Bekleyin. Biz de beklemedeyiz.
Sura üflemek için sabırsızlanmışken İsrafil (a.s.) ve hevesle canınızı alacağı günü beklerken Azrail (a.s.) bekleyin. Biz de beklemedeyiz. Dillerinizin nifağınızı gizleyemeyeceği, bütün uzuvlarınızın zulmünüzü deşifre edeceği gün gelene kadar bekleyin. Biz de beklemedeyiz. Zira sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır buyurmuş Resulullah (s.a.a.) ki o meyvenin hatırına acıyı yudumlamaktayız. Bir bir sorulacaktır ümmetin akan her damla kanının hesabı, hem bir bir yetiştirip üzerimize saldığınız vahşilerden hem de sizden az kaldı.
Az kaldı nurun hüzmelerinin karanlığınızı dağıtmasına ve az kaldı zulmün saraylarının ve sahiplerinin geçmişteki yarenlerine kavuşmalarına. Kardelenler açıyor sizlerin her katliamında ve her kardelen müjdeliyor bizlere baharı, az kaldı. Din ağacı sulanıyor her damla mazlum kanıyla ve din ağacı meyve veriyor izzete ve imana hasret aç kalmış vicdanlara ki kutlu zafere az kaldı. Karınları değil yürekli doyanların kıyamının ayak sesleri geliyor ötelerden ki mazlumların her eyvahı sayha oluyor zulmün üzerine gönderilen, az kaldı. Her minik el taş tutarak büyüyor direniş meydanında ve her taş deliyor zalimlerin çelik miğferlerini ebabiller misali ki idrakler naçar kalıyor değişen devranı anlamaya. Ve muştular muştular üzerine konuyor kanlı bedenleri ile yüklenirken araçlara, lisan-ı hal ile diyorlar ki “üzülmeyin gevşemeyin”, az kaldı.
Kininizden kudurmanız doğaldır. Zira zulmün “fıtratında vardır kudurganlık”. Ve batılın fıtratıdır hak karşısında helak oluş bilesiniz. Sancak Ali’nin elindedir ve Hayber fethedilecektir göreceksiniz. Yüzümüzü ve yönümüzü hedefimizden çevirme uğraşlarınız uzatamayacak ömrünüzü çünkü bu gelen Nuh (a.s.) tufanıdır. Ne dağlar ne taşlar kurtaramayacak sizi, yeryüzünün her karışı aklanacak ve temizlenecek “ak” rengine bürünmüş karanlıktan. Bilesiniz ki ister burada olun ister orada Nuh’un (a.s.) gemisinde olmadıktan sonra helak olmak “kaderinizde var”. Saltanat kayığı dayanmaz o tufana ve o kayık ona tutunanlarla beraber yem olacak hakkın deryasına.
Bütün hüneriniz katliamdır,yağmadır, zulümdür, ihanettir, vahşettir, gasptır, sömürüdür biliriz. Biliriz bir olduğunuzu ve dillerinizin “insanlığın ortak dili olduğunu”. Biliriz Sabra’yı, Şatilla’yı, Reyhanlı’yı, Soma’yı, Ermenek’i. Biliriz tüm bunların ardında birbirini ovuşturan elleri. “Ak”babalarınız salınmıştır üzerlerine yeryüzü garibanlarının ve maddi-manevi var olan tüm zenginliklerini sömürmek için kurulmuştur cesetleri üzerine sistemleriniz biliriz. “Biz sizi iyi biliriz” ve “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz”. Ama şunu da siz bilin ki biz de diriltmenin ustasıyız, yok oluşlar çağında ölüler dirilteniz. Ümitsizlik devrinin beklenen eceliyiz. Bir heyhat deyişimiz titretir asumanı ve Lebbeyk deyişimizle yarılır Kızıldeniz. Asa elimizdedir, yed-i beyza tenimiz. Ayı yaran bizleriz, imanın bütünüyüz. Biz Kur’an-ı natıkız, nifağı yok edeniz, haccı yarıda kesip kanla tavaf edeniz.Yansa da yüreğimiz sıkılır yumruğumuz, vuslata aşık olan şehadet mecnunuyuz. Çöllere sorun bizi, kanımız neler yaptı? Ne sarayları yıkıp ne ocakları yaktı. Gözyaşları bizimle sevince akar oldu, matemler manalarla yüklenip coşar oldu. Biz fedailiğin müellifi olanın, fedaisi olunca bu asırda mutluyuz.
Bu yüzden katliamlar durduramaz bizleri. Azmimiz cisimleşir sarsar tüm Yezidleri. Dillerimizden akan duadır bedduadır. Kollarımız İmamın o güçlü kollarıdır. Kaybettikçe canları sanmayın duracağız, her canın hesabını dareynde soracağız. Vakti gelir elbette hesap gününün bir gün, vakti yaratandan dileğimizdir o gün. Biz almadan intikam almasın canınızı, döktüğünüz kan için döktürsün kanınızı. Yeter bu bad-ı vahşet esti üzerimizde, nifak kapkara izler bıraktı kalbimizde. Sesleri arşa çıktı o mazlum nalanların, soldu gonca gülleri geride kalanların.
Ya Rabbi! Esirgeme yardımını bizlerden. Mahrum etme bizleri vaad ettiğin zaferden. Biz ki senin yolunun inleyen aşığıyız, İmama, can-u dilden bu devirde bağlıyız. Nasip et fetihleri yok olsun arzdan zulüm, mazlumdan hicret etsin zalimi bulsun ölüm. Kimsesizlik derdinden başı öne düşenin, tutalım ellerinden yardımın ile senin. Sensin kainatı hak üzere yaratan, onca güzellik ile alemleri donatan. İzin verme batılın kan içen erlerine, hak yiyen ve baş kesen vahşi neferlerine. İnkılabın nuruyla mazlumları uyandır, İmamın sevdasıyla tüm yürekleri yandır. Ki solmuş bir tek çiçek kalmasın yeryüzünde, silinsin bütün yaşlar masumların gözünde.
siyasetmektebi.com