YOLA GELMEYENLER VE YOLDAN DÖNENLER…

Varlığıyla hak ile batılı ayıran bir dağ gibi küfrün ve nifağın hiçbir oyunundan etkilenmeden ve sarsılmadan dimdik ayakta duran ve yolumuzun rehberi olan İmam Hamaney’in, İmamların (a.s.) hayatını ele aldığı ve Kevser Yayınlarından çıkan “İki Yüz Elli Yaşında İnsan” kitabını anlamak için okuyan herkes şunu farkedecektir ki bütün İmamların (a.s.) faaliyetleri siyasi hedefe sahip faaliyetlerdi ve hakkın iktidarını gerçekleştirmek için İmamlar (a.s.) ömürlerini bu yolda tüketmişlerdi. Ki zaten İmam Hamaney’in kendisi de bu hakikati beyan etmek için bahsi geçen kitabın notlarını devrimden önceki zamanlardan beri tuttuğunu belirtmiş, İmamların (a.s.) ehl-i beytin faziletlerini anlattıkları hadisleri ve rivayetleri dahi bu amaca hizmet için buyurduklarını açıklamıştır. Yani İmamlar (a.s.) kendi faziletlerini dile getirirken bile topluma kimlerin İmam olması gerektiğini ve İmam olacak kişilerin hangi özelliklere sahip olmaları gerektiğini öğretmekteydiler ve böylece kendilerini toplumun lideri gibi gösteren zalimlerin aslında bu makama layık olmadıklarını ortaya koymaktaydılar.
Asıl konumuz bu olmasa da İmam Hamaney’in dile getirdiği bu siyasi hedef üzerinde durmak gerektiğini düşünmekteyiz. İmam Hamaney’in ısrarla 250 yıllık süreçte bütün İmamların (a.s.) ana hedefinin İslami bir hükümet kurmak olduğunu ve iktidarı ele alıp toplumun ıslahını sağlayacak yeni bir düzen inşa etmek için gayret sarfettiklerini belirtmesi acaba bize de yürüdüğümüz yolda ve çalışmalarımızda edineceğimiz hedefi belirlememiz için bir işaret olamaz mı? Yani amaçsız ve hedefsiz olarak veya zulmün iktidarına göz yumarak sadece mezhebi çalışmalar yapmak suretiyle İmamların (a.s.) hayatlarını feda ettikleri İslam’a hizmet etmiş olur muyuz? Veya siyasi çalışmaları görmezden gelip, o çalışmalardan kendimizi uzak tutarak İmamların (a.s.) yolundan gitmiş olur muyuz? Bu soruların cevabı İmam Hamaney’in anlattıklarına baktığımızda olumsuzdur ve hatta böyle çalışmalar zalimlerin istediği türden çalışmalardır. Zira hiçbir zalim kendi iktidarına dokunmayan ama fıkhi fetvalar veren hiç kimseyle çatışmamıştır çatışmaz da. Hatta İmamlar (a.s.) siyasi faaliyetler içinde olmasalardı ve sadece fıkıh ve kelam gibi konularla uğraşsalardı muhtemelen Emevi ve Abbasi halifelerinin hışmına uğramayacaklardı ve onca çileyi çekmeyeceklerdi.
Bu hakikati bahsettiğimiz kitapta açıkça beyan eden İmam Hamaney, böylece kendisini takip ettiğini iddia edenlerin çalışmalarının ana mihverini oluşturmakta, onlara hedef vermekte ve nihai hedeflerinin ne olması gerektiğini belirtmektedir. Öyleyse İmam Hamaney’e ve İslam İnkılabına bağlı olduğunu iddia eden her hareketin ve bu hareketlere bağlı her müslümanın en temel görevi bulunduğu coğrafyada İslami bir hükümet kurulması için çaba göstermek, elindeki tüm araçları bu hedefe uygun kullanmaya çalışmaktır. Aksi takdirde ne İmam Hamaney’e ne de İmam Hamaney’in anlattığı Ehl-i Beyt’e (a.s.) bağlılığın gerçekte hiçbir temeli olmayacaktır. Hedefsiz ve başıboş hareket edenlerin dillerinden düşürmedikleri mezhepleri ise hakka değil batıla hizmet etmiş olacaktır. Ne yazık ki bulunduğumuz toplum içinde de bu tiplerin sesini çokça duymaktayız. Bütün enerjilerini geçmişe ve geçmişteki ihtilaflara ayırıp, mezhebi ve fıkhi konuları sürekli gündemde tutan ama yaşadıkları dönemin zulmüne ve zalimine yönelik bir tek dişe dokunur fikir veya tepki üretemeyen, çalışmalarının İslami bir hükümet kurmak gibi hedefi olmadığını alenen bizlere beyan eden, zaten var olan gayri İslami sistemlerle gayet sıkı fıkı ilişkiler içine girmekten çekinmeyen, siyasi tavır belirlemekten ölesiye korkan ve kendilerini uyardığımızda “din sadece siyaset değildir” gibi zillet kokan cümleler kuran ama halkın tepkisini çekmemek için de İslam İnkılabından ve İmam Humeyni r.a ve İmam Hamaney’den dem vuran böylelerinin, gerçekten İmam Hamaney’e bağlı olup olmadıklarının kararını izan sahiplerinin vicdanlarına bırakıyoruz. Ama İmam Hamaney’in ve İslam inkılabının bütün inkılabi önderlerinin farz olduğunu ve ümmetin ve insanlığın kurtuluşunun yegane reçetesi olduğunu defaatle belirttikleri “vahdet”e dahi düşman kesilip zalimlerin ömürlerini, mazlumları ayrıştırarak ve onları birbirlerine düşman kılmaya çalışarak uzatanların kimlerin hedeflerini hedef edindikleri bizce aşikardır.
Kitabın bütününün İmamların (a.s.) hayatının temel ekseninin siyasi mücadele olduğunu anlattığını beyan ettikten sonra kitapta dikkatimizi çeken bir şahıstan bahsetmek ve asıl konumuza dönmek istiyoruz. İmam Hamaney, kitabın 244. sayfasından itibaren Muhammed b. Şahab Zühri isimli birinden bahsediyor. Bu şahıs önceleri İmam Seccadın (a.s.) öğrencisi ve yakınlarından biri olmasına ve O’ndan (a.s.) ilim tahsil edip, hadis nakletmesine rağmen sonraları zalimlerle yakınlaşıyor ve onların hizmetine giriyor. İmam Hamaney bu şahısla ilgili kitapta detaylı bilgi verip İmam Seccad’ın (a.s.) bu şahsa yazdığı mektubu ele alarak bizlere de mesaj vermeye devam ediyor. Sadece bu ilk kısım bile halk arasında “ne oldum dememeli ne olacağım demeli” sözünün ne kadar doğru olduğunun ispatı olarak karşımıza çıkıyor ve bugün her türlü tahrifatı yaptıkları halde, sırf medreselerde okudukları için dokunulmaz ilan edilenlerin halini anlamamıza yetiyor. İmam Seccad’ın (a.s.) tedrisatından geçtiği halde zalim sultanların sofralarına tamahlananlar olabiliyorsa, medreselerde okuyan ama ilmini saraylara satanların bu devirde bulunması da bize normal geliyor. Yani İmam Hamaney bu örnekle ilmin kurtuluşa tek başına vesile olmadığını ve ilim ehlinin de sapabileceğini ispatlamış oluyor.
İmam Hamaney konunun devamında İmam Seccad’ın Muhammed b. Şahab’a yazdığı mektubu alıntılıyor. O mektubun bir yerinde aynen şu cümleler geçiyor: “Bil ki, sakladığın en ufak şey ve yüklendiğin en ufak yük, zalimlerin korkularını rahatlığa çevirmendir. Sapkınlık yolunu onlara düzelttin. Bunu da öyle yaptın ki, ona yaklaştın ve ne zaman seni davet etse icabet ettin.” Burada ilk vurgu “zalimlerin korkularını rahatlığa çevirdin” cümlesiyle ortaya konuyor. Yani zalimler, kendilerine karşı oluşabilecek halkın tepkisinden ve hak cephesinin muhtemel kıyamından artık korkmuyorlar. Öyle bir fitneye sebep oldun ki zalimler senin sayende halkın öfkesinin dindiğini, hak cephesinin halk üzerindeki etkisinin kırıldığını düşünüp rahatladılar. O halde İmam’ın (a.s.) bu tepkisi aynı etkiyi zalimlerin yararına sağlayan herkes için geçerlidir. Yani kim zalimlerin huzur bulmasını sağlıyorsa o, İmam’ın (a.s.) bu kınamasının muhatabıdır. Kim bütün zalimlerin veya onların uşaklarının önünde “saygıyla eğiliyorsa”, kim onların saltanatından rahatsız olmuyor ve halkı onların saltanatının ve sistemlerinin aleyhinde harekete geçmeye çağırmıyorsa, mazlumları birleştirmiyor aksine onları ayrıştırıyorsa, suskunluğu tavsiye edip halkı sultanların zulmünden haberdar etmiyorsa bunlar “zalimlerin korkularını rahatlığa çeviren” ve İmam’a (a.s.) ihanet edenlerdir.
İmamın (a.s.) yaptığı ikinci vurgu ise “ona yaklaştın ve ne zaman seni davet etse icabet ettin” vurgusudur. İmam kendi eliyle zalimlerle yakınlaşanları ve onların davetlerine icabet edenleri kınamakta, onların bu tavırları ile zalimlere rahat nefes aldırdıklarını beyan etmektedir ki bugün de saray sofralarının konuklarının bu sofralara gidiş sebeplerini türlü maslahatlarla gizlemeye çalışmaları, onları İmam’ın (a.s.) bu tür sert eleştirilerinden kurtaramayacaktır. İmam (a.s.) zalimlerle ilişki kurulmasını sırf bu birkaç cümlelik beyanıyla dahi yasaklamışken, O’nun (a.s.) yolundan gittiklerini iddia edenlerin bu uyarıları dikkate almayıp zalimlerle içli dışlı olmaları bir türlü yola gelmeyenlerin türlü şekillerde yoldan çıkabildiklerini ispatlamaya yeterlidir.
İmam Seccad’ın (a.s.) mektubu biraz daha uzun ve üzerinde durulması gereken bir mektuptur. Daha sonra ki yazılarımızda hem İmam Hamaney’in anlattıklarına hem de İmam Seccad’ın (a.s.) mektubuna değinmeye devam edeceğiz inşaallah. Şimdilik sadece bu kadarına değinmek bile bugün sesleri mazlumlara karşı çokça çıkan ama zalimlerin saraylarını oralara giderek meşrulaştıranları tanımaya yetecektir. Biz bu yazımızla özellikle şunu vurgulamak istiyoruz ki İmam Hamaney’e tabi olduğu iddiasında bulunanların O’nun hedeflerini hedef edinmesi ve O’nun sözlerinin üzerine söz söylememesi gerekmektedir. O’nun sözlerini duymazlıktan gelip, başkalarının sözlerini ön plana çıkaranların İmam Hamaney ile hiçbir irtibatı kalmayacaktır. İmam Hamaney ile irtibatı kalmayanın da İmamlar (a.s.) ile irtibatı kalmayacaktır. Bu sözümüz İslam İnkılabının İmamların (a.s.) hedeflediği inkılap olduğunu bilmemizden dolayıdır. Zillet ehlinin mezhebinden değil de İmam Hamaney’in mektebinden olanlar anlayacaktır ne demek istediğimizi…
siyasetmektebi.com