“VUR” PATLASIN, “ÇAL” OYNASIN, OOH OOOH…

Nasıl eğleneceğimizi size mi soracağız? Şahsımız bunca yükü taşırken biraz rahatlamak hakkımız değil mi? Bunca saray, bunca sermaye öyle kolay mı yönetiliyor? Taa Yeni Zelanda’ya, Libya’ya, Somali’ye kadar uzanan elimizi nasıl yarattık biliyor musunuz siz? Veya Ahmet Kaya’nın şarkısında sorduğu gibi soralım “siz benim neden içtiğimi nerden bileceksiniz?” Tüm gücümüze, imkanlarımıza rağmen, “dilediğimizi öldürüp, dilediğimizi sağ bırakacak” kudretimize rağmen neler çektiğimizden var mı haberiniz?
Bir bir suya düşen planlarımızın ağır yükü altında kıvranıp, inliyoruz her gece. Uykusuz geçen her gecenin mirası göz torbalarımız var bizim. Niye bu kadar öfkeli olduğumuzu zannediyorsunuz? Niye bu kadar kindarız sizce? Bütün bu sıkıntıların yükü öyle ağır ki şahsımız bile kaldırmakta zorlanıyor.
En basitinden çevremiz beceriksizlerle dolu. Falancaya anlatır gibi anlatmamız gerekiyor her şeyi onlara. Ki yine de ellerinden bir iş gelmiyor. Bizden sonra kime bırakacağımızı bilmediğimiz devasa bir dünyamız var. Olsa da bir dert olmasa da bir dert olan sermayeye sahibiz. Ama iyi ki var o ayrı. Olmasa bizde olmazdık. Olsun diye az çal(ış)madık.
Neyse, dememiz o ki eğlenmek bizim hakkımız. Bakın “bizim de” demiyorum. “Bizim” diyorum. Siz kimsiniz ki eğleneceksiniz? Pis fakirler. Gözünüz hep servetimizde, ihalelerimizde, evlerimizde arabalarımızda. Bunlar kolay mı alındı sanıyorsunuz? Hepsi el emeği, alın teri. Sadece çalışınca mı dökülür alın teri? Siz bilmezsiniz aşırmak ne kadar zahmetli. Ne kadar yorucu “aldatılmak” ve ne kadar efor harcatır insana “eyyy” diyerek kafa tutmak.
Hem biliyoruz sizin evlerinizde de var buzdolabı. Üstelik telefonda var ellerinizde. Nasıl alabiliyorsunuz biz de şaşırıyoruz. Onca asgari düzeyde tutsak da geçiminizi rızkınız sanki başka bir yerden geliyor. Biz değil miydik rızık verici? Bizden korkmanız gerekmiyor muydu? Olmuyor ama bir türlü ölmüyorsunuz .
Kuru ekmekle de olsa doyuruyorsunuz karnınızı. Madem kesemedik rızkınızı o halde şükredin bize bari. Secde etmenizi de isterdik ama o çok dikkat çeker şimdilik. Zaten var aranızda bize iman edenler. Ne söylersek “amenna” diyenler, helalimizi helal, haramımızı haram bilenler. Adımız anıldığında ayağa kalkıp kıyamda duranlar var aranızda. Ama yetmez bu bize. Hala dik duran başlar görüyoruz, hala “neden kuru ekmek” diye sorgulayanları duyuyoruz, hala “biz yaşamıyorsak siz de yaşamayacaksınız” diye feryad edenleri izliyoruz.
Bu yüzden dertliyiz, bu yüzden hastayız. Şam’a da gidemedik. Cuma’nın kazası da olmaz. Epey efkar biriktirdik. E bi de misafirimiz gelince “vur”up patlattıklarımızın hatırına “çal”dık oynadık. Ne olmuş? Ne olmuş yani felekten bir gece “çaldıysak”? Bu eylemi hiç yapmamışız gibi üzerimize gelmenizin ne anlamı var. Size mi vereydik onca imkanı? Siz mi çalıp oynayaydınız biz dururken? İtibardan tasarruf mu edeydik? Rezil mi olaydık misafirimize?
Ne güzel yedik, içtik, eğlendik ohh, ohhh! Kuş sütü bile vardı masamızda. Ejder meyvesi falan demode oldu artık. Hep ayran içtik ama yanlış anlaşılmasın. Hemi de köpüklüydü. Maske, mesafe, hijyene çok dikkat ettik. Yine gizledik kendimizi sizden, yine “yapmışlarsa iyi yapmışlar, helal olsun”cuları saldık aranıza. Sizinle zaten her daim mesafeliyiz. Merak etmeyin fakirliğiniz bulaşamaz bizlere. Ellerimizde hep temiz. Ne yaparsak yapalım “ya Allah, bismillah” diyerek yıkarız her zaman.
O halde ne diyoruz bütün bu itirazlarınıza; kıskananlar çatlasın ooh, oooh!..
siyasetmektebi.com