UZUN İNCE BİR YOL…

‘Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.’ (Fatiha 6-7)
Hak yolunun karşısına duble yollarla çıkarak halkın imanı ile oynamayı adet haline getiren süfyanilerin, yaptıkları bütün zulüm ve saptırmalarını gizleme aracı haline gelmiştir mamur edilmiş dünya. Öyle bir tablo çizerler ki ne yapılırsa yapılsın tablodaki yollar daha çok dikkat çekmekte, geri kalan fecaat ise teferruat olarak sunulmaktadır. Zina, içki, kumar, gayri İslami kanun ve hükümler, faiz, hırsızlık vb. hiç bir dinin kabullenemeyeceği zulüm çeşitleri, tüm bu zulümlerden dolayı bitap düşmüşlere aktarıldığında, bu tipler çevrelerinde gördükleri yolları kalkınmanın nişanesi sayarak ‘o kadar kusur kadı kızında da bulunur’ misali kabullenme şarabını içmekte ve aklın ve izanın idrakten kaçmasına neden olmaktadırlar. Böyle olunca da algıları, algı mühendislerinin oyuncağı olmuş olan ‘büyümüşte küçülmüşlerin’ dünyasında, sunulanın göz alıcı renkleri, o sunulanın içinde barındırdığı zehirin görünmesini engellemekte ve manen çok genç yaşlarda beyin ölümü gerçekleşmektedir.
Böylelikle gözlere hitap eden ama aslında ne o gözlerin sahiplerine ne de süfyanileri ölesiye savunup imanla bağlarını alabildiğince zayıflatanlara zerrece faydası olmayan ‘hizmetler'(!), bir çok züğürtün çenesini yoran zenginin malı olmaktan öteye geçmediği halde, ülke kalkınmasının temel belirtisi gibi sunulmakta, aldığı asgari ücretle değil araba almak, karnını dahi doyuramayacağı resmi rakamlarla ifade edilmiş olanların, bu ‘hizmetlerden'(!) ötürü gurur duyması ve övünmesi beklenmektedir. Bundan sonra da kalplere döşedikleri asfalt ile o kalplerin kararmasına neden olan süfyanilerin, bunca zulmü alenen işlemek için üzerinde yürüdükleri yol, dışarıda gözlerin muhatap olduğu yol değil, kalplerin üzerine kurulmuş olan otobanlar olmaktadır. Zira kararan kalpler gözleri köreltmekte ve hakikatin nurunun idrak edilebilmesini engellemektedir.
İşte bu hakikat gereği nice yollar yaptıkları ile övünen süfyaniler, bu sözleri ile Kur’an’ı da onaylamakta ve batılın birden fazla yoldan oluştuğu gerçeğini izhar etmektedirler. Hak hep tek yolla ifade edilirken batılın çoğul olarak nitelendirildiği Kur’an’da, aslında batıla hizmet eden ve cehenneme doğru gidilmesini sağlayan vasıtaların çokluğuna değinilmekte ve bu yolların Allah’ın (c.c.) yoluna alternatif olarak şeytan ve dostları tarafından küfür ve nifakla kurulduğuna dikkat çekilmektedir. Nitekim batılın uşakları haktan haberdar oldukları halde hak yolunu terketmiş ve batılı tercih etmişlerdir ve “onlar doğru yolu satıp azgınlığı alanlardır. Alışverişlerinden faydalanmadıkları gibi, bir kazanç yolu da tutmamışlardır.”(Bakara 16) Oysa bilmezler ki “Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!”(Bakara 175)
Hak yol tek olduğundan götüreceği menzilde tektir. Ve o menzil Allah’ın (c.c.) rızasıdır. Allah’ın (c.c.) rızasını amaç edinenin yolu bu dünyada çoğu zaman zorluk ve meşakkat üzere kuruludur. Zira bu zorluk ve meşakkat çamuru ruha çevirecek, kemale ulaştıracaktır insanı ancak. Bu yol dikenlerle doludur, patikadır, dağları dolanır, uçurumlar geçmek gerekir, vadiler vadiler ardınca gelir ki her biri farklı imtihanlarla doludur. Kuyular vardır bu yolda yalnızlığa dost olan ve kuyular vardır bu yolda kardeşlerin ihanetine aracı olan. Bu yolun yolcusunun azığı sabırdır, zikiri şükür. Zorluklar diyarının mesut ve bahtiyar vatandaşıdır. Şeytanlarla muhatap olmaktan dolayı tanır şeytanları ve uşaklarını ki hileleri hep nefse yöneliktir. Bu yolda nefisler imana gelir, benlik genişler ve kapsar bütün alemi. Bütün alemin derdi “benim” derdim olur ve yücelir ahseni takvime bu yolun yolcusu. İzzet ve şeref bineği ile dolaşırken yeryüzünde, tamahkarlık için dökmez yüzsuyunu zalimlerin önlerine. Bütün kemaller ona doğru koşar, bütün övgüler onun ardı sıra yürür de dönüp bakmaz bir tekine. Rızayı kazanmışsa gayrısına gerek yoktur ki o istemese de nasip olur gayrısı. Bu yol hak yoludur. Hak yoluna girenin rotası bellidir ve bu rota elestü diyarında çizilmiştir fıtratlara.
Nifak ve küfrün sihirbazları çaresizdir hak yolunun yolcusunun asası karşısında. Ne tehditler onu çevirir yolundan ne de sunulan dünyalıklar. Elinin tersi bu yüzden vardır. Ve iter ellerinin tersiyle imanlarını az bir pahaya satıp dini ters yüz edenlerin sahte imanlarını. Nemrutlar toplatsa da uşaklarına odunları ve yaksalar da devasa ateşleri meydanlarda, nur ile yanan gönüllerin sahipleri nar ile hemdem olur, yanmazlar ama. “Bırakın bu yolu sonunda ölüm var” diyenlerin korku ve ümitsizlik taşıyan sözlerine karşılık dillerinde tek bir cevap vardır; “ne diye Allah’a dayanmayalım ki gerçekten de o sevketmiştir bizi doğru yola ve elbette bize ettiğiniz eziyetlere katlanacağız ve dayananlar, artık ancak Allah’a dayanmalıdır.”(İbrahim 12)
Oysa duble yollar yaparak çifter çifter insanları hak yolundan ayıran süfyanilerin, takipçilerini ulaştıracağı menzil cehennemdir ki “ne kötü bir duraktır o”(Furkan 66). Kapatarak gönül gözünü baktığında göreceğin zevk-u sefadır, rahatlıktır, eğlencedir, oyundur bu dünya hayatında. Bu yollar çok temizdir, diken yoktur, uçurum yoktur, zorluk yoktur, devasa genişliktedir, dümdüzdür belki ve bu yollar çoktur, her menzile gider, her şehire uğrar, her kıtayı dolaşır ama hakkın yakınından dahi geçmezler. Bu yolun müteaahhitleri Firavunlar, Nemrutlar, Bel’amlar ve Karunlardır. Yol dünyalıklar üzerine kuruludur ve saraylardan geçer gider küfrün başkentlerine ulaşır, gecekondularda hakları çalınanların kulaklarına hızla geçen yolcunun “ya Allah, bismillah” nidası takılır. Her bir yol bir günaha ulaşımın aracıdır. Kimileri faiz yolundan, kimileri zinadan, kimileri lüks yaşamdan hoşlanır. Bu yüzden savunulur bunca yollar ve bu yüzden yoklukların karşısında varlık sahiplerinin perdesi olur bu yollar. Halbu ki “(Eyke ve Medyen) açık bir yol üzerindedir.”(Hicr 79) İbret alanlar için ne de çoktur uyarı levhaları.
“Duble yollar yaptılar” evet. Duble yollar yaptılar her birinin başında bir şeytan oturan ve gelen geçenin nefsine isyanı fısıldayan. Duble yollarla pazarladılar nifaklarını ve daha rahat ulaştılar daha önce ulaşamayacakları ruhlara. Fısk-ı fücuru mobilize edip çıktılar yollara ve yaydılar türlü ahlaksızlıkları, nifak girmemiş mazlumların diyarlarına. Tıpkı televizyonları gibi girdiler her eve, her evin yanıbaşına ve hayalleri süslediler günahlarla,sürgün etmek için kalplerde bulunan imanı. Sağır oldu kulaklar, kör oldu gözler ve lal oldu diller hakka karşı. Hakkın sesi duyulmaz oldu o yollardan geçenlerin çıkardıkları seslerin arasında. Bu yüzden “biz onları doğru yola çağırsak da onlar yoldan sapmaktadırlar”(Müminun 73-74) Ayırt edememektedirler hakkın yolu ile batıl yolları birbirlerinden, zira imanları ve insafları şekillenmiştir nifak ile. Hakkı rahatta arayanların gidecekleri yollar olmuştur duble yollar ki müteahhitleri bu yollarla kurmuştur saraylarını.
Yol ayrımındayız kardeşim şimdi önümüzde iki yol var. Bir taraf Kerbela’dan geçerek ulaştırmakta menzile, diğeri dolaştırmakta piramitleri. Birinin ufku berrak ve açık, hilesi yok seraplarla işi yok. Diğeri sihirbazlar dünyasına açılan kapı. Attığın her adımdan sorumlusun bilesin. Her sözün yapışmakta yakana. Her bakışın, her umudun, her el açışın sorumlu kılmakta seni. Kime ve hangi yöne gitmektesin? Ve kıblen neresi? Siyah bir örtüdür Allah’ın (c.c.) evini örten. Tek odalıdır Allah’ın (c.c.) evi. Hak yolunun bu alemdeki son durağıdır Kabe. Peki ya senin kaben nerdedir? Hangi sütunlarla süslenmiştir, kaç odalıdır? Hangi yollar götürmüştür seni oraya hiç düşündün mü? Her adım yaklaştırmakta son durağa seni. O halde “nereye bu gidiş”(Tekvir 26) nereye böyle hiç düşündün mü?
siyasetmektebi.com