HasbihalSon Yazılar

TATLI ZEHİR VE DESENLİ YILANLAR…

münafıklar

İmtihan dünyasıdır bu. Ucuz olmayan cennetin ve boşa olmayan cehennemin halkının belirlendiği sürece hayat adı verilmiştir. Zaten hayat ve ölüm kimin iyi işler yapacağını denemek için yaratılmamış mıdır (Mülk 2), o halde hazıra konma beklentisi olmamalıdır. Attığı her adımdan sorumlu tutulacak olanların, attıkları adımlara dikkat etmemeleri sonucu düşecekleri dipsiz kuyudan dolayı o kuyu sahibini suçlamaları, o kuyuya gidecek kadar gaflete düşenleri uyarmak için onlarca levha, binlerce insanın yol üstünde bulunmasından dolayı manasızdır. Her insan tercihlerinin sonucundan mesuldür ve her insan tercihini yapmakta özgürdür. Dinde zorlama yoktur ve hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır. Tağutu inkar edip Allah’a (c.c.) iman edenler hiç kopmayacak bir sağlam kulpa yapışmıştır (Bakara 256) ki bu kulp gelmiş geçmiş ve gelecek tufanlardan, sapmalardan, kendine sarılanları koruyacak güce ve kudrete sahiptir. O halde tercih yapmak demek neyi, niçin yaptığını bilmek ve yaptığı tercihin akıbetini kabullenmiş olmak demektir.

İşte imtihan süreci de burada başlamaktadır. Dünya insanın gözüne süslenmiş, ve ona hoş gösterilmiştir. Terbiye edilmeyen nefislerin ve yok sayılan fıtratların sahiplerinin hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmaları bundandır. Oyun ve eğlenceden ibaret olan ve kendisine bağlananları sadece hüsran ile ödüllendiren dünya hayatı rüyadan farksızdır ki ister kabus olsun, ister nimetlerle dolu olsun her rüya biticidir. Rüya görenin rüyasında saltanat sahibi olması, ‘usta’ olması, saraylarının bulunması veya iktidar sahibi olması onun gerçek hayatındaki konumunu değiştirmeyecektir ve hatta bu rüyada işlediği her türlü cürmün hesabını vermesi de gerekecektir. Öyleyse her gün ölen yüzlercesinden haberdar olunduğu halde, ‘her nefsin ölümü tadacağı'(Al-i İmran 185) inkar ehlinin dahi inkar edemeyecekleri bir hakikatken, insanoğlunun bunca gafleti nedendir? Neden kimileri öleceğini bildiği halde herşeyin sahibi olmak için bu kadar çaba sarfetmektedir? Neden bunca hırs ile hücrelerini beslemiş olanlara insanlar meyletmekte ve onları yollarının önderleri olarak kabul etmektedir?

Çünkü imtihan bunu gerektirmektedir. Çünkü sınanmadan ve bizden öncekilerin başına gelenler bizim başımıza gelmeden cennete gireceğimizi zannetmek (Bakara 214) sadece hayalimizdir. Ve bu hayalin gerçekle hiçbir bağı yoktur. Adem (a.s.) bile yaratıldıktan hemen sonra tabi tutulduğu imtihanda şeytanın vesvesesine kandığından dolayı çıkarıldığı cennete, bu dünyadaki nice imtihandan sonra tekrar dönebilmiştir. Bütün peygamberler (a.s.) imanlarının ispatını yapmak zorunda kalmışlardır. Bütün İmamlar (a.s.) inandıkları gibi yaşadıkları için onca çile çekmiş, yaşam ve şehadetleriyle imamlıklarını ispat etmişlerdir. Bütün şehitler en acı işkence ve saldırılardan sonra o mertebeye ulaşmışlardır. Zaferler acıların sırtında taşınmıştır gelecek nesillere. Acılar sabır ile yüklenmiştir kervanlara.

Çünkü insan, düşmanı ile beraber gönderilmiştir dünyaya. Düşmanı, insanı iyi tanımaktadır fakat insanı düşmanını tanımamaktadır kamilen. Düşmanı, ateştendir ve ateşe göndermek istemektedir insanı topraktan edindiği putlara taptırarak. Düşmanı çamurdan buzağılar üretmektedir içinde Allah’ın (c.c.) ruhu olmayan ve onlara üflemektedir saptırmak için insanı. İnsan suretinde dost görünmektedir düşman, hakkı batıl için kullanmaktadır çoğu zaman. Allah (c.c.) ile aldatmanın mucididir ve Allah’ın (c.c.) sevdiklerinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır insanları Allah’ın (c.c.) adını kullanarak. Adem’e (a.s.) Allah (c.c.) adına and içerek yaklaşmamış mıydı nitekim. O halde haktan habersiz olanların en büyük düşmanıdır hakkı bilip te inkar edenler. Nur yüzlü kara delikler sömürür bütün iyi niyetleri ve sıfırla çarpılan sayılara çevirir hüsn-ü zanları.

Çünkü dünya imtihan dünyasıdır. İmtihanın soruları ağırdır ama sorulardan ziyade çalışmayı engelleyen kötü arkadaşlar zorlaştırır bu imtihanı. ‘Biz’den daha ‘biz’ görünen düşmanların kulaklarımıza fısıldadıkları rehavet, umursamazlık ve gaflettir gözlerimize uykuyu tattıran. O halde imtihan dünyasının en büyük imtihanıdır insanın düşmanları. Bu dünyadaki sapkınlıkların tümü süslenmiştir bunlar tarafından ve her zehir tatlandırılmıştır bal ile. Allah’ın (c.c.) arılardan orduları olduğunu ima eden Allah (c.c.) düşmanlarının sundukları bal zehir dolu olduğu için tatlansa da ağzımız acı çeker ruhlarımız. Derman diye sunulanlar derdimiz olur, uyuşturulan zihnimize unutturulur imtihan. ‘Ben sizden beriyim’ (Enfal 48) diyerek kendilerini terkedecek olana kanarak yeryüzünü yurt edinenlerin, insanları asıl yurtlarından uzaklaştırmak için süslediği dünyada, zehirler tatlıdır her dem, acılar zevklidir. Hüzünler sevinç gibidir, kahırlar huzur misali.

Böyle bir dünyada en tehlikeli düşmanlar hep desenlidir. Hep güzel görünürler göze. En zehirli canlılar bile en desenli yılanlar ve en renkli kurbağalar değil midir? Avcılar tuzaklarını her zaman süslemezler mi? En rahat hissettiğinde kendisini avlanmaz mı o avlar? Çekmez mi kendine günahlar zevk-u sefa vaad ederek bizleri? Hangi günah acıdır ki bu dünya hayatında? Hangi sinsi düşman dost görünmez ki bizlere? Ağacı içerden kemiren kurt daha tehlikeli değil midir? Ve ağzı iyi laf yapan nifak ehlinden ümmeti için neden korkmuştur Resulullah (s.a.a.)? Neden müşriklerden veya kafirlerden korkmamıştır bu kadar? Bunlar bir uyarıdır da aslında anlayan ne kadar azdır.

Güzelliği bile kendi ellerinde şekillendirenlerin sunduklarını güzel olarak algılayanların, peşine düştükleri güzelliklerin batınları da aslında bu kadar güzel midir? Bu güzelliklere (!) ulaşma telaşıyla haramı hiçe sayanların durumu avcıya yakalanmış avdan farksız değil midir? Helal dairesinin yetersizliği bilinci ne zamandan beri sinmiştir gönüllerimize? Harama meyletmenin lüzumu ne zaman ortaya çıkmıştır? Kimler süslemiştir cehennemin yolunu, kötüleyerek cenneti? Kimler dünyayı sunmuştur ucundan, gizleyerek ahireti? Dünyalıklar için faize, fuhşa, gaspa kimler fetva vermiştir de sarayların temeli atılmıştır kalbimizde? Dillerinde Allah (c.c.) lafzı eksilmeyenlerden hangileri sıkmıştır Allah (c.c.) düşmanlarının elini ve ‘çak’ yapmıştır insanlığın düşmanlarına? ‘Cübbe’leriyle nifaklarını gizleyenlerin, sarıklarıyla gözleri bağlayanların dilleri kimleri kutsamıştır? ‘Vahdet'(!) ehli tefrikacılar kimlerle vahdet oluşturmuştur? Saray sofralarının konuklarının mezheplerinin değeri nedir? Süfyaninin yaptıklarına kılıf uydurmak için çabalayan çanak yalayıcılar zaten nifakta vahdet oluşturmamış mıdır?

Dünya imtihan dünyasıdır. Desenli yılanlar diyarında imanını koruyabileni beklemektedir cennet ve desenli yılanlara kanıp onlarla dolu kuyuya dalanlara hasrettir cehennem. Yukarıdaki soruların cevapları aslında ortaya koymaktadır bir çok hakikati ki düşman çok renklidir, süslüdür, desenlidir, yanar dönerdir. Düşman bizim dilimizi öğrenmiştir. Bizim gibi konuşurken hizmet eder batıla ve bizi ikna etmeye çalışır koymak için aynı yola. Düşman zehirlidir. Ama bal ile karıştırır kendini sunmadan önce dimağlarımıza. Damarlarımızdan zerk eder dünyayı uyuşturur bizi unutturarak ölümü ve gizleyerek hakikati. Düşman dost kılığında gezer bugün. Gözlerine yüreklerini bağlayanların göremedikleri gerçeği, yüreklerine gözlerini bağlayanlar görür, ama gerçek dostun acıdır sözleri ve düşmanın tatlı nefesiyle ölüm uykusuna dalanların kaçtığı için rahatları duymazlıktan gelirler.

İmam (r.a.) bile şahtan çekmediğini bu desenli yılanlardan çektiğini vurgulamamış mıdır? Bu bile yeter savaşın kimlerle olması gerektiğini anlamaya. Çünkü yılanların desenlerini sırtlarından söküp atabildiğimiz ve baldaki zehiri ondan arındırdığımız zaman düşmanın asıl yüzünü görenlerin sayısı artacaktır. Bunca süsüyle bizleri kandırmaya çalışan dünyanın kullarının süslerini üzerlerinden alıp çehrelerini ortaya koymak ise öyle kolay değildir. Bu desenli yılanların zehirlerinin tek panzehiri şehitlerin kanıdır çünkü. Hak uğruna kanını toprağa akıtanların yeşerttiği hakikat çatal dillerin ortaya saçtığı zehirleri ancak etkisiz kılabilecektir. Bugün özellikle Yemen’de yaşanan süreç bu gerçeği haykırmaktadır. Saflar kan ile ayrışmakta, desenler kan ile yıkanmakta ve çehreler gün yüzüne çıkmaktadır. Suriye, Irak, Bahreyn ve Filistin direnişlerinin darbe vurduğu süslü tuzaklar Yemen İslam İnkılabı ile yerle yeksan edilmektedir, süfyani ve onun dili iyi laf yapan şii-sünni avaneleri ve desenli yılanları değiştirecek kabuk bulamamaktadır.

İmtihan dünyasında kan kırmızı hakikate şehitlerin yolunda giderek yapışmak, hak ile batılı birbirinden ayırmış olan kulpa sarılmak demektir. Ne zalimlerin güzel diye sunduklarına, ne de hak kokan güzel sözlerine kanmamak, imtihanı kazanmanın yegane şartıdır. İllaki hakkı batıldan ayırmak istiyorsak Ali’ye bakmak gerekir. Çünkü Ali’dir mümin ile münafığı birbirinden ayıran. Ve Allah (c.c.) Ali’ye dost olana dosttur, düşman olan düşman…

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı