Kitap AnaliziSon Yazılar

TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARI…

Bugün analizini yapacağımız kitap J.C. Scott’ın  Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Tahakküm ve Direniş Sanatları” isimli kitabı. Kitap kaynakça ile beraber 352 sayfa. Okurken, başlarda çok akıcı olsa da ileriki sayfalarda tekrara düştüğünü hissedeceğiniz bir kitap olmasına rağmen özellikle alıntı yaptığı kısımlar ve halkların sessiz direnişine (kitapta gizli senaryo diye geçmektedir) dair verdiği örnekler, diktatöryal sistemlerde “gıkını” çıkarmadan uysal bir şekilde bu sistemleri benimsediğini zannettiğimiz halkların aslında bahsi geçen zalimlerle nasıl alay ettiklerini  fark etmemiz ve hatta bizatihi “yaşamaya devam ederek” zulmün hevesini nasıl kursağında bıraktıklarını anlayabilmemiz için gerçekten önemli bilgiler içeriyor.

Ama her zaman olduğu gibi kitaptan önce yazardan bahsetmek gerekiyor. Kitapta belirtildiğine göre yazar büyük şeytanın üniversitelerinde (Yale üniversitesi) ve enstitülerinde siyaset bilimi ile ilgili dersler vermiş olan “anarşist” bir yazardır ve ironik bir şekilde şu anda “koyun” yetiştiriciliğiyle uğraşmaktadır. Ayağımızın taşa takılma ihtimali dahi bize, büyük şeytanın, hem de en bilinen üniversitelerinde siyaset bilimi dersleri vermesine izin verilen ve bu kitapta ki bazı verileri bizatihi aralarında bir süre yaşadığı Malaya yerlilerini gözlemleyerek elde etmiş olan birinin niyetini sorgulama ihtiyacı hissettiriyor. Bu kitap kimin için yazılmıştır acaba diye sormak durumunda kalıyoruz. Yazardan siyaset bilimi dersleri alanların kaçı mazlumlardan, kaçı zalimlerdendi diye merak ediyoruz. Mazlumların direniş biçimlerinin ifşasına mı hizmet edilmiş bu kitapta merak ediyoruz.

Her halükarda kitap bizler için “bugünü” ve içinde bulunduğumuzu mücadele ortamını tanımaya ve analiz etmeye yardımcı olacak öğeler taşıyor içinde. Mesela yazar “koyun” çiftliğini elektrikli çitle çevirdiğini, koyunların çiftlikte sürekli otlandıklarından çitin dışında kalan kısımların daha yeşil ve gür otlarla kaplı olduğunu belirtiyor. Ve koyunlarının o çiti aşmak için birkaç kez çite yaklaştıklarını ama elektrik çarpınca geri kaçtıklarını anlatıyor. Daha sonra defalarca çitin elektriğini açmayı unuttuğunu ama koyunların yine de çite yanaşmadığını söylüyor ve bundan “kudretinin bir kez hissedilmiş olması koşuluyla, iktidarın simgeleri, fiili gücünün çoğunu ya da tümünü kaybettikten sonra bile etkili olmaya devam edebilir” çıkarımına ulaşıyor.

Yani aslında bildiğimiz ve daha önce bu sitede de işlediğimiz “öğrenilmiş çaresizlik” mevzusunun bir diğer versiyonunu bize anlatıyor. Oysa o “koyunlar”, yedikleri darbelerden korkmayıp, denemeyi, mücadele etmeyi bırakmasalardı, azmetselerdi kendilerini çevreleyen çiti aşacak ve bolluk dolu “otlağa” ulaşacaklardı. Bunun bizim için anlamı gayet açık. Mücadele azminden taviz vermeden, sabrederek, sürekli direnmeye ve çalışmaya devam etmek, başarıya ve zafere giden yegane yol ve yöntemdir.

Ama yazarın en önemli tespitleri halkların direnişleri ile ilgili olan tespitleridir. Örneğin yazar halk masallarının dahi bir direniş edebiyatı olduğunu belirtir. Masallarda, sürekli olarak zayıfın güçlüyü, mazlumun zalimi yenmesi, canavarların bir kurtarıcı tarafından alt edilmesi, halkların sessiz gibi görünseler dahi direniş kültürünü ve umutlarını hem yeni nesillere aktardıklarını hem de kendi içlerindeki korudukları göstermektedir. Yine yazar, siyahi kölelerin, beyaz efendilerinin arkasından ettikleri bedduaları da bu tip gizli direniş türlerinden (gizli senaryolardan) biri olarak kabul eder ki hakikaten duanın silah olması bu noktada kendini gösterir. Duanın ilahi boyutunu bir kenara koysak bile (ki asıl etkisi o boyutundan kaynaklanır), dua ve beddua düşmanı tanımlamaya yaradıkları için direniş açısından çok önemlidir. Bunun en belirgin delili İmam Zeynelabidin’in a.s. Sahife-i Seccadiye’deki dualarıdır. O dualar öyle ilginç bir direnişle doludur ki onları okuyup anlayan hiç kimse zamanının zalimlerine boyun eğmez, onları benimsemez ve onlarla yan yana gelmez. Bu sessiz direniş hem zulmün şiddetini bertaraf etmekte hem de çok daha büyük kitlelere siyaset dersi vermekte önemli bir rol üstlenmektedir.

Yazar, kitabın bir bölümünde, bizim de kendi çevremizde mevzu bahis ettiğimiz ve “gizli basiret” dediğimiz ve halkların kendilerini korumalarını ve varlıklarını devam ettirmelerini sağlayıp, en şedid zalimlerin dahi zulmünden muhafaza olmalarına vesile olan, değişik bir cehalet biçiminden bahsetmektedir. Burada yazar verdiği bazı örneklerle cehaletin kasıtlı bir biçimde tercih edildiğini, aslında taleplere cevap vermeme çabasından ibaret olduğunu dile getiriyor. Yani hem itaat edilmiş gibi oluyor hem de itaat edilenin istedikleri tam olarak yerine getirilmemiş oluyor bu cehaletle. Bir nevi “Gazze dense sokaklara dökülürsünüz ama Şam denince kimse meydana çıkmıyor”un tezahürü oluyor bu cehaletin kendisi. Ve yazar Eric Hobsbawm’dan bir alıntıyla bu fikri pekiştiriyor: “Anlamanın reddi bir sınıf mücadelesi biçimidir.

Kitabın bir başka yerinde yazar Pencap’ta aşağı kasttan erkeklerin kiminle konuştuklarına bağlı olarak değişen adlarının olduğunu belirtiyor. Böylece kendilerini özellikle sömürge güçlerinden koruduklarını vurguluyor. Veya yazar yaptığı bir çok alıntıyla kölelerin efendilerini onlara itaat eder gibi görünüp aslında etkisiz hale getirdiklerini, şerlerinden emanda kaldıklarını ama asla onları onaylamadıklarını, sevmediklerini güzel bir biçimde özetliyor. Ve aynı kölelerin her daim içlerinde bir intikam hırsını ve kini büyüttüklerini, öteki dünya anlayışlarının bile “efendilerinden” öç alma hissiyatıyla şekillendiğini vurguluyor.

Yazar kitabın bir yerinde bizim sürekli olarak kızdığımız bir tutumun dahi bir direniş biçimi olarak yorumlanabileceğini beyan ediyor. O da “kral iyi ama çevresi kötü” anlayışıdır. Biz, bu anlayışın mücadeleyi hedeften uzaklaştırdığını düşünürken, yazar halkların bu tip bir bakış açısını yayarak aslında krala yaptırmak istediklerini dayatma aracı olarak kullandıklarını ima ediyor. Mesela bu çıkarıma dayanarak halkın inancıyla zerre bağı olmayan bir diktatörün sırf halk onu inançlarının mümini olarak düşünüyor diye kendini ibadete vermesi, kutsal kitabı okuması veya halkın benimsemediği, lanet ettiği, her ne şekilde olursa olsun kabullenmeyeceği bir icraata “aslında o yapmamıştır, çevresi yapmıştır”, “o başta ama çevresinde hala hainler var” diyerek itiraz yöneltmesi ve “O”nu o icraattan vazgeçmek zorunda bırakması veya en azında gizlemeye mecbur etmesi, örneğin çok sevdiklerine dahi halkı düşman olduğu için düşmanmış gibi arada bir “eyy” demek zorunda kalması yazarın bahsettiği durumun delili olabilir. Üzerinde düşünmek gerekir gerçekten de.

Kitapta George Orwell’den de bir alıntı yapılarak O’nun Burma’da sömürge güçlerinin içinde bir asker iken gözlemlediği bir olayı yorumlayıp “Beyaz adamın (genel olarak zalimlerin) tiran olduğunda önce kendi özgürlüğünü yok ettiğini ve gücünü korumak için yerlileri sürekli olarak etkilemeye (korkutmaya) çalışması gerektiğini” söylediği belirtiliyor. Ki yine bu tespit de  bizim sitemizde daha önce de zulmün bizatihi zalimin güçsüzlüğünü gösterdiğini ve mazlumun mazlumiyetinin ona güç bahşettiğini beyan ettiğimiz tespitimizle uyuşuyor. Zalim sürekli olarak güçlü görünmek zorundayken mazlum varlığıyla bile onun huzurunu kaçıran ve kaybedecek bir şeyi olmadığı için de zalim için çok ciddi bir tehlike arz eden yegane unsur olarak bu kitapta da kendini gösteriyor.

Gelelim kitabın özetine. Kitap yukarıda anlattıklarımızdan daha fazlasını barındırmakla birlikte yazarın kitabın girişinde alıntıladığı bir Etiyopya atasözü kitabın bütününün özeti olarak karşımıza çıkıyor. Bu atasözü iyi anlaşılırsa aslında kitaptaki bütün hakikatler de tam anlaşılmış olacaktır. O atasözü şudur: “Akıllı köylü, büyük efendisinin karşısında yerlere kadar eğilir, ama sessizce yellenir (atasözünde yellenmek değil de başka bir kelime geçiyor ama onu buraya yazmak uygun olmaz diye düşündük. Zaten anladınız siz onu diye düşünüyoruz).”

Yani her eğilme rızanın, kabulün ve tahakkümün benimsendiğinin ispatı değildir. Bazen eğilenler, itaati alay vesilesi kılanlardır. Belki de dünyanın birçok yerinde bunca kötü koku gelmesinin sebebi de bu tür “eğilmelerdir.” Ne dersiniz?..

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı