ÖnderlerimizSon Yazılar

SÜVARİ…

 

“Atına binmiş gitmekte olan bir süvari, uyumakta olan bir adamın ağzından içine bir yılanın girdiğini gördü. Yetişip müdahale etmek istediyse de başarılı olamadı. Yılan uyuyan adamın ağzından içeri kaçtı. Akıllı birisi olan süvari, uyuyan adama birkaç topuz darbesi vurdu, sonra adamı yakınlarda bulunan elma ağaçlarının altına kadar kovaladı.

Ağaçların altında çürük elmalar vardı. Süvari çürük elmaları yemesi için adama baskı yaptı. Zorla çürük elmaları yiyen adam bir yandan da: “Yahu, ben sana ne yaptım? Zulmünün sebebi nedir? Canıma kastın varsa, vur öldür, ama işkence yapma” diye söyleniyordu. Süvari: “Bunları yedikten sonra koşmaya başlayacaksın” dedi. Uykusuzluğun ve yorgunluğun üzerine, karnı tıka basa dolan adam, yakıcı güneşin altında süvariye lânetler okuyarak koşuyordu.

Sonunda adamın midesi bulandı, safrası kabardı, kusmaya başladı. Bütün yediklerini çıkardı. Çıkardıkları arasında kocaman siyah yılanı görünce, süvarinin kendisine niçin böyle davrandığını anladı. Yaptığı beddualardan pişman oldu. Süvariden özür diledi. (Mevlana, Mesnevî’den)”

“Önce yüreklerimizdeki Kudüsü işgal ettiler
Biz savaşı kendimizde kaybettik, kendimizle kaybettik”

Varoluşumuzun amacını yüreklerimizden söküp attıkları günden beri, avunur olduk elimize tutuşturdukları elma şekerleriyle, çocuk misali. Her şeker veren aldı bizi bizden habersiz, sürdü sılamızdan gurbete kendine minnettar bırakarak. Aslımızdan uzaklaştıkça başka asıllara hayran kaldık ve özendik. Geriye attığımız her adımdan gurur duydurdular gururun, onurun , haysiyetin tarifini ellerine geçirenler.

Kutsallar masal oldu, masallar kutsal. Hak ile batılı ayıran çizgiler çokgenlere döndü, işin tuhafı bizde döndük. Dost- düşman ayırımını yapamaz hale gelincedir ki düşman, yaptıklarımızdan hoşnut hale geldi. Bizi bir arada tutan değerler değerini yitirdi, başka değer(?)ler inşa ettik diğerlerinin tarifiyle. Velhasıl övündüğümüz şeyler aslında dövünmemezi gerektirirken, biz göğsümüzü gere gere her yere o değerleri(?) taşıdığımızı artık eski değerlere rağbet olmadığını söyler olduk.

Biz bu yoldan sapalı bize başka yollar sunanlar türedi ve belki iyi niyetimizle, belki saflığımızla bir kısmımız bu yollara kaymaya başladı. Bu saatten sonra herşeyin önem sırası değişti. İnancın, onu yaşamanın, örtünmenin, başka lisanlar da konuşuyor olsalar bile bizden olanların dertleriyle dertlenmenin, zulme eğilmemenin, zalime gül vermemenin önemi silindi ruhlardan ve yerine bu avutulmuşluk mevsiminin meyveleri sunuldu kirli ellerce.

Ve nice yılan peydah oldu ağzımızdan içeri girmiş olan, etimizden kanımızdan beslenip, ruhumuzu ve zihnimizi zehirleyen. Nice yılan türedi usulca yanımıza sokulan ve gaflet anımızdan yararlanıp canımızı bedenimizden koparan. Çatal dilleriyle zihnimizi uyuşturan, kıvrıla kıvrıla gelerek basiretimizi elimizden alan nice yılanlarla dolu bir çağda uyumaya başladık tedbirsiz ve tefekkürsüz rahatlamış nefsimizle. Derin uykumuzdaki hülyalarımız hayattan kopardığından beridir, açık ağızlarımız yılanların mekanı oldu. Ne geceyi ne gündüzü ayırt edemeyecek kadar bizleri sarhoşlaştıran dünyanın muhipleri olan süfyanilerin, masalları ile dalarken rüyalara, esen küfür yelinin serinliğinde açtık benliğimizi yılanlara.

Uyuşturulan zihinlerimizle bizler savaşı kendimizde kaybettik, kendimizle kaybettik. Ve yüreklerimize sızan yılanlar işgal etti Kudüs’lerimizi, suskunluğumuzdan yararlanarak. Desenli yılanlar devrinde aldandık renklere ve yüreklerimizi sunduk bizden görünen sürüngenlere. Ele geçirince ruhlarımızı, yılan gibi konuşanlarımız doldurmaya başladı meydanları. Yüzleri bize benzeyen dilleri zehirli nice nifak ehlinin arasında kalakaldık ve kısıldı seslerimiz yüzyıllar boyunca sahipsiz kaldığımızdan. İçimizden dışımızdan ısırılmaktan mecalimiz kalmadı hakka yönelmeye ve bulduğumuz ağaç diplerinde kapayıp gözlerimizi hakikate, kucak açtık nifağın çocuklarına. Birer birer sızdılar içimize. Her hücremize nüfuz ettiler, bizler el etek çekince yaşamaktan. Her yediğimizden beslendiler her içtiğimizden kana kana faydalandılar, uyanacak gibi olsak zehirlerini derk ettiler damarlarımıza ve bizler geri döndük yaşarken ölüm uykumuza.

Ve bir gün yanımıza, yanı başımıza bir süvari geldi bindiği atın heybetiyle bizi irkilten. Derin uykumuzdan uyandırmak için sarstı bizleri olanca kuvvetiyle. Nicelerimiz anlamadı, düşman oldu, beddualar ettiler düşmanların düşman gösterdiği dosta. Nicelerimiz korktu koşmaya başladı şerrinden(!) emin olmak için. Kurnaz satıcılar tarafından çürük gösterilen hakikatten yemeye mecbur bıraktığında bizi, açlığımızın farkına vardık, lakin bünyelerimiz kaldırmıyordu hakikati. Zehirlenmiş zihinlerimiz panzehirin etkisiyle dirilirken, ruhumuz bulaştığı onca kirden arınıyordu istifra ederken küfrü. Ne zulmetler boşalıyordu içimizden, ne haramlar, ne nifaklar ah! ah!..

İçimizdeki yılanlar bir bir çıkıyordu dışarı ve şaşkın bir halde kaçıyorlardı geldikleri yöne doğru. Ve hakikat zuhur ediyordu yüreklerimize yeniden. Süfyanilerin ruhlarımızda kurdukları saltanat yıkılıyordu. Hakikatin ordusu kazanıyordu zaferi zihinlerimizde. Müteşekkir olan bizler dört elle sarılıyorduk bizleri ölüm uykusundan uyandıran ve canlandıran süvariye.

Arınmış bir zihin ve temizlenmiş bir yürekle tekrar nefes alan ruhumuz, daha bir başka bakıyordu artık hayata. İmam’ın (r.a.) kutlu sözleri hakikatin önündeki zulmet perdelerini yırtıyor, tıpkı Yakub’un (a.s.) kokladığı Yusuf’un(a.s.) gömleğinin etkisi gibi açıyordu gözlerimizi. Zilletin etkisiyle körelmiş gözlerimiz, hakikatin nuruna doyasıya bakıyordu. Gözyaşlarımız temizliyordu yeryüzünün günahlarını. Yılanların başının başları eziliyordu bir bir ümmetin uyandığı coğrafyalarda. Ve yıkılıyordu saltanatları ruhlara nifak üfleyen süfyanilerin.

Yılanlar diyarının mağdurlarıydık bizler. Ya ağzımızdan içeri girip benliğimizi işgal ediyorlardı, ya da bedenimizi zehirliyorlardı olanca hırslarıyla. Şimdi uyanmış bir bilinç ve Hüseyn’i bir mektebe sahip olarak sana şükranlarımızı sunuyoruz ey İmam!(r.a.). Bütün vefasızlığımıza ve düşmanların bütün nefretine rağmen yılmadan bizi bize karşı savunduğun için, yılanların zehriyle kırılmış ümitlerimizi, yok olmuş umutlarımızı dirilttiğin için, hakkı batıldan ayıracak bir bilinç, hakkı tanıyabilecek bir basiret bizlere bahşettiğin için, Allah’tan (c.c.) başka hiçbir güce baş eğmeden de bu devirde ayakta kalınabileceğini yaşantınla öğrettiğin için, ümmeti ve mazlumları bir baba şefkatiyle sahiplenip kanatlarının altına aldığın için ve en önemlisi İmam Ali Hamaney gibi bir hazineyi bizlere tanıttığın için sana minnettarız ey İmam!(r.a.).

Varsın anlamasınlar zehiri ab-ı hayat zannedip doyasıya içenler, varsın düşman olsunlar yılanlarla içli dışlı oldukları için yılanlaşanlar, esareti özgürlük, zindanı vatan zannedenler, zalimleri kutsayıp ağzı açık uyumayı tercih edenler, yürekleri ve zihinleri işgal altında olanlar, ibadet ehli günahkarlar, zikir ehli riyakarlar, zillete düçar, zalime aşık olanlar varsın anlamasınlar seni ne çıkar. Hangi güneşi sevmiş ki yarasalar? Harabeler sakini değil mi baykuşlar? Bülbülün güle olan sevdasını kalbi katılaşanlar ne anlar? Nerden bilsinler bir yetimin başını okşamayı, elleri zalimlerin eline uzananlar?

Bizlere sen öğrettin ey İmam (r.a.) şahmaran’ı hedef almayı. Taş takılsa ayağımıza ondan bilip, her türlü silahımızı ona yöneltmeyi. İçimizdeki kurtlara, kurtçuklara inat yılanın başına hücum etmeyi senden öğrendik ey İmam (r.a.). Bundandır ortalığı velveleye verişleri. Sana sitem edişleri bundandır. Yok olursa şahmaran son bulacaktır devranları bilirler. Başsız yılanın kuyruğunun kıymeti yok bunu da bilirler. Bu yüzden bizimle aynı dili konuşan yılanlar türettiler yıllardır.

Onlara inat yolunda olacağız. Bıraktığın hazinenin kıymetini bilecek sana ve o hazineye sonsuz minnet duyacağız. Ve mücadele var oldukça biz de var olacağız süfyani fısıltılara kulak asmadan ve mektepten taviz vermeden. Çağın Ali’sini yalnız bırakmayacağız geçmişten ders alarak ve emrine lebbeyk diyeceğiz bütün gücümüzle, feda ederek malımızı ve canımızı. Kuyular bir daha hasbihal edemeyecek Ali ile. Sözümüz sözdür ey İmam (r.a.).

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı