ŞİMDİ VE BURADA…

Psikolojide farkındalık oluşturmak için sıkça kullanılan iki terimdir “şimdi ve burada”. Geçmiş yaşantılarının izlerinden kurtulamayanların veya gelecekteki hayallerinin peşinden giderken bugünü ıskalayanların bu anı yani “şimdiyi” idrak etmelerini ve başka yerlerde dolaşan zihinlerini ve ruhlarını “buraya” odaklayarak sorunlarının gerçek kaynağını bulmalarını ve bu sorunlarının üstesinden gelecek sorumluluğu üzerlerine almalarını sağlamak için bu iki terimin üzerinde durmak gerekir. Böylece hayal ile hüsran arasında seyr-ü sefer yapan bilinci bu iki zindandan kurtarıp elindeki hazinenin farkına varacak şekilde eğitmek amaçlanır.
Aynı şekilde toplumlarda da “şimdi ve burada” bilincinin oluşturulması, bu toplumların sorunlarıyla daha rahat mücadele etmelerini, sorunlarının kaynağını daha dakik bir şekilde tespit edebilmelerini ve çözüm yolu aramalarını sağlamak açısından elzemdir. Çünkü “şimdi”yi ve “burada”yı keşfeden insanların oluşturduğu toplumlarda meydana gelen farkındalık, her bireye toplumsal sorunlarla ilgili sorumluluk yüklediğinden bu tür toplumlar “an”ı ve içinde bulunulan durumu sorgulama yetisine sahip olacaklar, yapılması gerekeni doğru zamanda yapıp sıkıntılarından kurtulacaklardır.
Bu yüzden açık ve gizli şekilde sömürülen toplumlarda iktidarı ellerinde tutanların dillerinden “şimdi” ve “burada” değil, “geçmiş” ve “gelecek” asla düşmez. Geçmişteki zaferlerin(!) övüncüyle bugünün hezimetlerini saklamaya çalışırken, geleceğe ilişkin vaadlerle de musallat oldukları halkları uyuşturmayı amaçlarlar. “Burada” el sıkıştıkları düşmana “orada” diklendiklerini ima edip “burdaki” zilletlerini ve ihanetlerini saklarlar. “Biz falancanın torunlarıyız” teranesiyle o falancalara ait şatafatı, yokluktan beli bükülmüş halkın emeğinden çaldıkları ile yeniden kurarak, “yarım adaya” sıkışmış oldukları halde üç kıtaya hakimiyetten dem vururlar ki bunca destansı(!) öyküleri duyan kulaklara sahip beyinler “bu kadar güçlüysek patates soğan neden alamıyoruz?” diye sormayı akledemesinler. Velev ki toplumda bir kıpırdanma olursa yaşanan hiçbir sorundan sorumlu değillermiş gibi toz pembe bir gelecek vaad edip “sizi bu sıkıntılardan biz kurtaracağız” diyerek asıl sıkıntının kaynağının kendi varlıkları olduklarını unutturmaya çalışırlar.
“Şimdi” her türlü haramın helal kılındığını, kumarhane sahiplerinin yetkilendirildiğini, hırsızın, arsızın köşe başlarını tuttuğunu anlatmazlar ama “gelecekte” herşeyin güzel olacağını ve hatta “şeriatin” geleceğini ima ederek “bugün” günaha sürüklediklerine ve haram deryasında yüzdürüp imanlarını çaldıklarına “yarın” cenneti vaad ederler. Buradaki zulmü, gaspı, yalanı, ihaneti, nifağı “görmez”, göstermezler ama diğer bütün coğrafyalardaki sorunlara el atar(!), oradaki mazlumları(!) sahiplenirler. Yanı başlarındaki deveyi yok sayarken farklı kıtalardaki pire gözlerine batar ve sürekli bu pireleri gündemde tutarlar. Bugün “ihtiyacımız var, dostumuz” dediklerine “dün” “eyyy” diye hitap ettiklerini gururla söylerler. Bugün dost oldukları düşmanla aslında dün düşman olduklarını göğüslerini gere gere ifade ederler. Ve böylece düne ve yarına hapsettiklerini bugünden soyutlamaya çalışırlar ki herşeyin yaşandığı “bugüne” hakim olabilsinler.
Bunların takipçileri de bu yüzden “bugün” ile ilgilenmez, kendilerine bugün ile ilgili sunulan her türlü delile “dün” ve “yarın” ile cevap verirler. Siz “buradan” bahsederken onlar sizi “oralı” olmakla suçlayıp buranın dertlerinden soyutlanmak isterler. Oysa aslolan “bugün” ve burada” yaptıklarımızdır. Geçmişimiz veya geleceğimiz değil bugünümüz bizi kurtaracaktır. Bugün takındığımız tavırlar ile bugünkü duruşumuz geleceğimizi şekillendirecek, geçmişimizi belki de affettirecektir. “Buradaki” haksızlıkla, zulümle mücadelemiz bize şahsiyet kazandıracak, onurumuzu ve izzetimizi koruyacaktır. Başka yerlerdeki zalimlere çemkirmelerimiz bizi kurtuluşa erdirmeyecektir.
Tarih bunun örnekleriyle doludur. “Bugün” insanlığın yüz karası haline gelen İsrailoğullarının, geçmişte Peygamberlerin a.s. ümmeti ve hak dinin temsilcisi olduklarını unutmamak gerekir. Veya tam tersi olarak Resulullah’tan s.a.a önce puta tapanların Resulullah s.a.a. ile birlikte sahabeye dönüştüğünü bilmek gerekir. Ve bu sahabelerden kimisinin İmam Ali’ye a.s. kılıç çektiğini, hatta Şimr l.a. gibi bazılarının İmam’ın a.s. ordusundayken sonradan İmam’a a.s. ve evlatlarına düşmanlık beslediklerini hep hatırlamak gerekir ki bugünün değeri anlaşılsın. Zira tüm bunlar ihanet ettikleri “şimdi” de geçmişteki imanlarıyla ve mücadeleleriyle övünmekteydiler. Bunlar “geçmişin” mücahidi “bugünün” sapkınlarıyladılar.
Yine aynı şekilde İmam Hüseyin’e a.s. dün mektup yazıp söz verenler, bugün Kerbela’da O’nun a.s. ve yarenlerinin r.a. kanını akıtmak için birbirleriyle yarışmaktaydılar. Bu tipler Kerbela’da Aşura gününde yani “şimdi” İmam’ın a.s. yanında olmadıktan sonra geçmişte (mektup yazanlar) veya gelecekte (tevvabin) O’nun a.s. adına meydanda bulunmanın kıymeti olmadığını idrak edememişlerdi. Kerbela’dan haberdar iken o meydanı boş bırakıp başka diyarlara “cihada” gidenlerler de aynı şekilde “buradan” yani hakikatin merkezinden uzaklaşanlardı.
Bu meyanda İslam tarihinde geçen bir dialog “şimdi” ve buradanın” kıymetini anlatmak için, en azından “şuanın” farkındalığına varmak için önemlidir. Tabiinden bir grup karşılaştıkları bir sahabeye sitem ederek “biz Resulullah’ın s.a.a zamanında yaşasaydık O’na s.a.a şöyle hizmet eder, böyle saygı gösterir, O’nu s.a.a. asla üzmezdik” dediklerinde o sahabe “siz O s.a.a. mübarek zamanında yaşasaydınız belki de O’nunla s.a.a. savaşan müşriklerden olurdunuz” diye cevap vermiş, hayallerden ziyade o an içinde bulunulan durumda takınılan tavrın önemli olduğunu beyan etmiştir.
Geçmiş ibret almak için vardır orada yaşamak için değil, gelecek şekillendirilmek için yaratılmıştır uyuşturulmak için değil. İmtihan bugün ve burada gerçekleşmektedir. Bugün hakkı ve hakikati görmeyenelerin, görüpde iman etmeyenlerin ne geçmişlerinin ne de geleceklerinin (henüz vaki olmadığından ve geleceği belli olmadığından dolayı) bir kıymeti yoktur. Bugünün zelillerinin geçmişteki izzetleri yok olmuş, gelecekte ise şereflerini tekrar kazanma ihtimalleri neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bugün işlenen veya kabullenilen haramlar helakın gerçek sebebidir ve bu helakı ne geçmişteki sevaplar ne de geleceğe dair sözler ertelemeyecektir. Güneş bugün batıdan doğacak, kıyamet bugün kopacaktır. Çünkü bugünü tanımayanın geçmişi hüsran geleceği muammadır.
Bugün yani şimdi sorumluluk bilincinin ifadesidir. Burada bu mekanda bugünü ve şimdiyi idrak edip bütün gücüyle mücadele meydanında bulunanlar “imtihan tarlasına” sevap, ecir, izzet ve şeref tohumları ekenlerdir. Hak ile batıl bugün burada savaşmaktadır. Ve şehid Ali Şeriati’nin r.a. deyimiyle “Hak ile batılın savaş meyanında bulunmakdıkça, “kendi döneminin” tanığı, toplumunun hak ve batıl şehidi olmadıkça nerede olmak istersen ol! İster namaza dur, istersen içki masasına otur!.. Birdir!”
O halde “devrin İmamına biat etmeden” gelecek bir ölümden sakınarak geçmişin ve geleceğin bağlarından kurtulup bugünü, buradayı, şimdiyi idrak edip meydanda yerimizi almak, her türlü zulme, ihanete, nifağa karşı duruşumuzu netleştirmek, önce kendi cephemizdeki zalimle mücadele etmek, her günü aşura, her yeri Kerbela bilip Hüseyni mesajı geçmişe veya gelecek havale etmeden bugün insanlara ulaştırmak imanımızın gereği ve bize verilen sonsuz nimetlerden dolayı boynumuzun borcudur.
Çünkü Yaratan c.c. bizi bugün ve burada yaratmıştır. Kur’an bize bugün inmekte, bizden burayı düzene koymamızı beklemektedir. Biz bugün nefes almakta, bugün gülmekte veya üzülmekteyiz. Dün geride kalmış, yarın ise bugün ki çabamıza bağlanmıştır. Namazlarımız, orucumuz, sevaplarımız veya günahlarımız bugün işlenmektedir. Ve bizler bugün yaptıklarımızdan veya yapabilecekken yapmadıklarımızdan hesaba çekilecek, devrin İmamına olan biatimizin gereğini yerine getirip getirmediğimize bakılarak yargılanacağız. Geçmişin mazlumlarına döktüğümüz gözyaşları değil, bugünün mazlumları için döktüğümüz alınterlerimiz ve kanlarımız kurtaracak bizleri. Gidişleri ile Hüseyni bir iş yapanların hayatlarını menkıbe gibi anlatışımızdansa kalışımızla Zeynebi bir iş yaptığımızda hak edeceğiz hakkın rızasını.
Öyleyse zalim buradaysa biz de buradayız demeli, zulüm şimdi varsa biz de varız diye haykırmalıyız. Hesabımızı geçmişin maskesininin ardına gizlememeli, geleceğin belirsizliğine hapsetmemeliyiz. Çünkü biz şimdi ve buradayız…
siyasetmektebi.com