SARI ÖKÜZ…

Başlık kastımızı yeterince izah etmiştir aslında. Dünyayı çiftlikleri gibi gören siyonistlerin taptıkları altın sarısı yeni öküzlerini piyasaya sürüşleri hepimize zorla da olsa izletildi. Bütün çirkefliklerini hiç utanmadan alenen sergileyenlerin ancak başkan olabildiği büyük şeytan’ın memleketinde yine şaklabanlığıyla, sonradan görmeliğiyle, kibriyle ve atalarından kalma p…venkliği ile nam salmış olan siyonist sermayenin görünürdeki yeni yetmelerinden biri başkan seçildi ve kendisi ile başına geçtiği sistemin uyumunu gözler önüne sermiş oldu. Siyonizmin tasallutunda bulunan bir çok memlekette olduğu gibi “seçim” değilde “seçin” yapılan büyük şeytanın diyarında halk, eşinin türlü melanetlerine ses çıkarmadığı için rüşdünü siyonizm açısından ispatlamış olan bir aşufte ile tavır ve davranışlarıyla yürümeyi yeni öğrenmiş öküz misali hareket eden bir yaratık arasında tercihe zorlandı ve güya halk sarı öküzü tercih etti.
Başka memleketlere tanımı dahi tam olarak yapılamayan ve fiiliyatta sömürü, işkence, katliam ve yalan ile eşdeğer olan “demokrasiyi” götürme heveslisi olan büyük şeytanın, o ülkelerdeki “özgürlüğün” yetersizliğini bahane ederken kendi memleketinde kuruluşundan beri iktidarı iki parti arasında devir daim edip halktan uzak tutmasının çarpıklığı zaten ortada iken, aylardır bütün medya organları ile bu tiyatroya halkların seyirci kılınması, bizim gibi sürekli film çevrilen ve zorunlu olarak tiyatro izlettirilip “sosyalleşmesi” sağlanan memleketlerin halkları açısından çok da tuhaf olmadı doğrusu. Zira hırsız ile cani arasında seçim yapmanın özgürlük olduğunu zanneden ve illa ki bir şerri tercih etmenin binbir türlü faziletini “ehven-i şer” olarak dayatan zevatın olduğu bir diyarda öküze karşı aşuftenin desteklenmesi veya tam tersinin olması artık vaka-i adiyeden sayılmaktadır ve herhangi bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Ama işin sıkıntılı yanı şudur ki hâlâ siyonizmin herhangi bir neferinin bizlerin dini veya milli herhangi bir menfaatine uygun hareket edebileceğini düşünüp ciddi ciddi büyük şeytanın “seçin” tiyatrosunu takip eden zavallıların halkımız arasında bulunması ve “seçin” sonuçlarına göre sevinmeleri veya üzülmeleridir. Bunlar bir türlü meyvenin yetiştiği ağacın habis olduğunu ve habis ağaçtan “tayyip” meyve çıkmayacağını, adının, şeklinin şemalinin “tayyip” olmasının onu temizlemeyeceğini ve değil yiyeni, onun rengine kanıp eline alanı dahi zehirleyeceğini anlayamamışlardır. Bu yüzden sarı öküzün, aşufteye göre daha kötü olduğu fikrini çarçabuk benimsemiş, kurulduğu yıldan beri başına geçen onlarca başkanın tümünün tüm dünyada kan akıtmaktan imtina etmediği büyük şeytanın, aşufteyle vuslata erince sakinleşeceğini zannetmişlerdir ki üstelik bu aşufte yıllar boyu aynı şeytanın dış işleri bakanlığını yapıp bugün muhatap olduğumuz savaşların müsebbiplerinden biri olmuştur.
Bundan önce de sırf adında “Hüseyin” ibaresi olduğu için “kara eşşeği” sevinçle karşılayanlar, aynı eşşeğin adında hem yahudilere, hem de siyonistlere göz kırpan isimler bulunduğu gerçeğini gözardı etmişler ve renginden dolayı da onu mustaz’af zannetme gafletine düşmüşlerdi. Oysa siyahiler en fazla onun zamanında darbe yedikleri gibi ümmet onun döneminde birbirine girmiştir. Tıpkı milliyetçilerin milliyetçi görünen iktidarlar tarafından, solcuların solcu görünen iktidarlar tarafından, müslümanların müslüman görünen iktidarlar tarafından en fazla zulme uğradığı memleketlerde olduğu gibi büyük şeytan da aynı oyunu hem kendi halkına hem de dünya halklarına oynamıştır. İlginçtir bu oyun siyonistler tarafından sürekli tekrarlandığı halde “hüseyin” diye şimre, “ebu ali” diye ayıya sarılanların soyları tükenmemiştir bir türlü ve bu tipler “biri yalan atsa da kansak” hissiyatıyla yanıp tutuşmaya devam etmektedir.
Oysa düşman aynı düşmandır. Ve düşmanın birden fazla çocuğu, birden fazla metodu ve aracı vardır. “250 Yaşında İnsan” kitabında İmam’ın, İmamların (a.s.) hepsinin aynı yolun yolcusu olduğu ve gerekli zamanda gerekli metodu uyguladıklarını, bir İmam’ın (a.s.) kendi zamanında değilde başka bir İmam’ın (a.s.) zamanında yaşasaydı o İmam’ın (a.s.) metodunu uygulayacağını belirttiği gibi düşmanda hangi metodu uygulayacaksa o metoda uygun çocuğunu meydana sürmekte, gücünü ve araçlarını o çocuğunun emrine sunmaktadır. Ama düşmanın ne niyetinde ne de tıynetinde zerrece değişiklik yoktur ve olmayacaktır zira bu var oluşsal bir savaştır. Ya hak yok olacaktır ya batıl.
Öyleyse kimin seçildiğinin bizim için zerrece önemi yoktur. Sadece seçilenene bakarak düşmanın tasarladığı oyunu anlama imkanımız vardır. Düşman ister güler yüzüyle yaklaşsın ister alenen tehdit etsin düşmandır ve metodlarına karşı her türlü tedbirin alınması zaruridir. Ve bu “seçin” bize düşmanın artık bil fiil savaşlara iştirak edeceğini, gücünü siyonizm için alenen sarfedeceğini göstermiştir. Çünkü sadece hakaret olsun diye tekrar etmediğimiz “öküzlük” vasfı tam da seçilen şahsa yakışmaktadır ve bu şahsın siyasetten anlama ihtimali dahi yoktur. Zaten muhtemelen anlamadığı için de bu dönemde başkan seçtirilmiştir. Çünkü siyonizm, ahir zaman savaşlarının nihai çarpışması yaklaştıkça bu çarpışmaya kendini sokacak bir başkana ihtiyaç duymuştur.
Tıpkı ilk deccalin maliye bakanlığı için birini seçmesi ve o şahsın “ben ekonomiden anlamam ki” demesi üzerine “zaten anlasaydın seçmezdim” veciz(!) sözünü beyan etmesi gibi. Çünkü siyonizm fikir yürüten değil, üretilen fikri uygulayan kölelere ihtiyaç duyar. Bu kölelerin statüsünün ve ya dininin değeri yoktur. Çünkü fikir üreten bir noktadan sonra itiraz etme gibi bir lüksü kendinde bulabilir. Ayrıca bazen işlerin tabiri caizse “dan dun” halledilmesi gerekebilir ve kanun ve kuralların bir köşeye atılması gibi bir ihtiyaç hasıl olabilir. Nitekim bahsi geçen maliye bakanı da ilk icraat olarak bütün bankaların ve mal sahiplerinin varlıklarına el koyarak işe başlamıştır ki bunun hiçbir kanuni dayanağı o dönemde dahi yoktur. İşte bu sarı öküzde siyonizm için bu anlamda önemlidir. Düşünme yetisini egosuna kurban ettiği her halinden belli olan bu şahsın, siyonizmin bekası için hiçbir kural tanımayacağı aşikardır ve bunu zaten “seçin” kampanyalarında alenen dile getirmiştir. Ki siyonizm açısında bugün, böyle öküzlerin böğürmeleri gereken gündür.
Zaten siyonizmin emrinde olanların tümü hemen kutlama mesajları yayınlamış, “kendisiyle seve seve çalışacaklarını” beyan etmişlerdir. Bu öküz, altında birçok buzağıyı saklayacak, birçok buzağıya korumalık yapacak olan öküzdür çünkü. Ve direniş cephesinin kırmızı çizgileri öküzü ve buzağılarını sinirlendirmeye yetecek ve artacak niteliktedir. Bu yüzden bütün kızgınlığıyla burnundan soluyup ayaklarını yere sürtmesi ve saldırması kaçınılmaz görünmektedir. Zaten öküzün gelişinin müjdesini alan buzağıların sınırlara yaptıkları yığınaklar ve ağızlarından kustukları kin ve nefret söylemleri de yakında topyekün bir sürünün saldırısıyla karşı karşıya kalacağımızın işaretleridir.
Ki zaten müjdeli olan kısım da budur. Bizim bu “seçin”lerden anladığımız şudur ki siyonizmin saldırganlığa başvurmaktan ve alenen savaşa girmekten başka bir çaresi kalmamıştır. Artık meydana inme vaktinin geldiğini düşünmektedir ve iki yüzlülükle işleri yürütemeyeceğini anlamış durumdadır. Yani “kudurmuş bir köpek” misali oraya buraya bizatihi kendisi sataşacaktır. O çok bahsedilen diplomasi, görüşme vs. muhtemelen bu saatten sonra çok da fazla işlev göremeyecektir. Ve bu gerçekten çok müjdeli bir haberdir.
Çünkü her zalim en fazla zulme başvurduğu ve silahla iş çözebileceğini zannettiği dönemde yerle yeksan edilmiştir. Çünkü İnkılabımızın maddi ve manevi gücü bugünler için hazırlanmıştır ve hepimizin içinde yeryüzünün zalimleriyle hesaplaşmak için biriktirdiğimiz kin vardır. Çünkü savaşı batıl başlatır hak sonlandırır ve hak her daim galip gelicidir. Allah (c.c.) bu kez İslam ümmetine sarı öküzü kesmeyi emretmiştir ve ellerinde bıçaklarla intifadaya kalkmaya başlamıştır ümmet. Haydi hayırlısı…
siyasetmektebi.com