PARANIN RENGİ… (BİRİKMİŞ GÜNDEMİN ANALİZİ 3)

Ömürlerini dünyaya vakfetmiş olanlar için onu elde etme vasıtalarının rengi yoktur. Çünkü zihinlerinin ve ruhlarının hedefinde olan dünyaya hakim olma arzusu, bu yolda kullanabilecekleri her türlü aracı ister siyah olsun, ister beyaz, ister mavi olsun, ister yeşil şeffaflaştırır ve onların istekleri doğrultusunda kullanılacak hale getirir.
Hal böyle olunca da şeffaflaşan araçlara rengini veren bizatihi onu kullananlar olur. Kullanıcının rengi ne ise, kalbi ve zihni hangi boya ile boyanmışsa aracın rengi de o bayanın rengiyle uyumlu hale gelir. Hırsın, zulmün, nifağın ve dünya hevesinin ateş rengine kalbini boyayanların ellerinde bulunan her araç ister istemez o rengi üzerinde taşır, varlığıyla zulmün ve fitnenin taşıyıcı sütunu haline gelir.
İşte para da böyle bir araçtır. Hak yolunun yolcusunun elindeki paranın elbette ki bir rengi vardır ve olması gerekir. Çünkü Hak, her renkteki parayı kabul edemez ve içine sindiremez. Buna yazımızın ileriki bölümlerinde değineceğiz. Ama batılın elindeki para şeffaftır. Nereden geldiğinin veya nereye, nasıl gönderildiğinin önemi yoktur. Renginin siyah ve kızıl olmasının bir değeri yoktur. Mühim olan satın alma gücüdür.
Batıl paraya öyle bir değer verir ki onunla her hedefine ulaşabileceğini zanneder. Ve hatta her hedefinin nihai amacı da ona ulaşmaktır. Çünkü para, dünyayı ele geçirmiş olmanın sembolüdür onun için. Bu yüzden rengi yoktur, şeffaftır. Yeşil olur bazen size göz kırpar, kızıl olur bazen başkalarını celbeder. Bazen bir yüzük olur, küçük bir sembolde büyük nifakları saklar. Bazen bir saray olur birikmiş öfkeyi, kini kusar yıllar boyunca o mertebeye ulaşmak için katlanılan(!) sıkıntılardan intikam alırcasına. Nereden veya kimden geldiğinin değil, kime geldiğinin önemi vardır. Kimin olduğunun önemi vardır.
Ve yukarıda bahsettiğimiz gibi neleri satın alabildiği önemlidir. Para, eğer dünyayı, dünyalıkları ve dünyaya tapanları satın alıp iktidarları ayakta tutabiliyorsa her rengi makbuldür. Mesela Muaviye l.a. için de para renksizdir, yönsüzdür, kıblesizdir. Yeter ki onun olsun, onun olan saltanatı ayakta tutabilsin. Çağırır satın alınmaya hazır bir sahabeyi(!) ve İmam Ali a.s. hakkında yalan hadis uydurmasını talep eder. Ve 50 bin dinar teklif eder bu hizmeti karşılığında. Sahabe(!) imanını satmaz öyle hemen. Teklif 100 bin olur, 200 bin olur ve en son 500 bin olunca Muaviye l.a. “Bu ahmak 500 bin dinarın ne kadar olduğundan habersiz. Getirin parayı görsün de neyi reddettiğini anlasın” der. O renksiz, şeffaf parayı (dinarları) kese kese odaya koyarlar ve bir oda dolusu parayı karşısında gören sahabe(!) hemen satar dinini.
İşte para budur zulüm ve nifak için. Saltanatın en önemli sütunu ve sarayın en önemli meşruiyet kaynağıdır. Hatta saray sahiplerinin uşakları için de geçerlidir bu durum. Onlar da rengini umursamazlar paranın. Sıffin’de gelir Muaviye’ye l.a. “Ali a.s. ile savaşarak ahiretimiz zaten heba ettik. Bari bize vaad ettiğin parayı ver de dünyamızı ihya edelim” derler.
Şimdi anlıyor musunuz paranın neden renksiz olduğunu bunlar için? Eğer herhangi bir renkte parayı makbul görseler elde edebilecekleri diğer paralardan mahrum kalacaklardır. Ne kadar çok paraya sahip olurlarsa o kadar çok odaya sahip olurlar saraylarında, o kadar çok kalemi kullanır, o kadar çok fetva verebilirler her daim. Çok para, çokça iktidar ve dünya demektir. Çokça kibir, çokça kin, çokça zulüm demektir. Eğilmiş boyunlar, secdeye kapanmış zihinler, satın alınmış kullar ve çokça köle demektir. Bu yüzden her yerden, her şekilde, her zaman gelebilmesi ve renksiz olması gerekir. Bunlar paranın “Mevlana”sıdırlar. Büyük bir ihlasla “ne olursan ol yine gel” derler açarlar dergahlarını ona.
Ama hak için durum böyle değildir. Kişi “Allah’ın c.c. boyasıyla boyanmış” (Bakara 138) ise kullanacağı araçlar da o boyayla boyanmış, o bayanın rengini almış olmalıdır. Hakka gönül vermiş biri için paranın renginin değil, miktarının önemi yoktur. Olsa da olur, olmasa da olur. Ama eğer var ise rengi muhakkak hakkın renginde olmalıdır. Ve hak için kullanılmadır.
Saraylara sahip olacak kadar bile olsa kiralık bir evde, bir kanepe, bir kaç sandalye alabilmelidir ancak. Mazlumları doyurmadan doymaya yetmemelidir miktarı. Gözyaşı ile elde edilmemeli, gözyaşını silebilmelidir varlığıyla. Öyle bir güce vesile olmalıdır ki o gücün kaynağı değil aracı olmalıdır sadece. Para hakikaten “elin kiri” olmalıdır. Yeri geldiğinde yıkanıp kurtulabilmelidir hakk yolunda adım atan ondan. Hakk yolunun yolcusunun parası mahrumun, mazlumun, mustazafın parasıdır. Onunla ruhları satın almaz, zihinleri köle kılmaz kendine. Aksine onu kullanma biçimi bağlar insanlığı Allah’ın c.c. ipiyle kendi yoluna.
Bu yüzden paranın rengi yoktur diyenlere dikkat etmek elzemdir. Görünmeyen zincirlere vurulup köleleşmemek için her şefaffı su zannetmemek gerekir. Allah c.c. “Riba yiyenler, ancak şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de riba gibidir.” demelerindendir. Oysa Allah, alışverişi helal, ribayı haram kılmıştır.” diyerek paranın hangi renkte olması gerektiğini zaten beyan etmişken, paranın rengi olmaz demek helal ve haram arasında sınır yoktur demekle aynıdır çünkü. Şeytanın çarptıklarının yolundan gidenlere kimin çarpacağı belli değil midir zaten?..
siyasetmektebi.com
Çok güzel ifade etmişsiniz, elinize yüreğinize sağlık..
Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler diyelim, paranın rengini önemsemeyenlerin acıklı akıbeti de yakındır inşAllah..
Duanıza amin diyoruz. Allah c.c. razı olsun.