MUHSİN FAHRİZADE…(BİRİKMİŞ GÜNDEMİN ANALİZİ 4)

Allah’a c.c. sonsuz defa hamdolsun düşmanlarımızı ahmak yaratmış ve onların bizi Allah’ın c.c. dergahına gönderdiklerinde zafere ulaşacaklarını sanmalarını sağlamıştır. Öyle ki bu düşmanlar asırlar boyunca bu zanlarından kurtulamadıkları için İslam İnkılabının zaferine vesile olmuşlar, ve Kerbela’dan beri mazlumane katledilen hak cephesinin her bireyinin kan damlasının, zalimlerin boğulacağı denizlerin oluşmasında katkı sağladığını anlayamamışlardır.
Dünya, zalimler için vazgeçilmez yegane değer ve yaşam alanı olduğu için, onların, bizleri dünyadan ayırdıklarında cezalandırdıklarını ve hizmet etmekten şeref duyduğumuz hak yolunun darbe yediğini düşünme gafleti, daha da güçlenmemize, şehitlerimizin dökülen kanlarının bereketiyle uzmanlık alanlarında yeni fetihlerin gerçekleşmesine vesile olmuştur.
Üstelik bu zulümleriyle, nifaklarından etkilenip hakla batıl arasında ayrım yapma gücünü kaybetmiş kitlelerin uyanmasını, hakkın mazlumiyetine ve batılın zulmüne tanık olmasını da sağlamışlardır ki işte bu zaten şehadetin en önemli etkilerinden biridir. Çünkü şehadet, görevini hakkıyla yerine getiren şehidin artık en son hizmetini kanıyla ifâ edip varlığının bereketini ölümsüz kıldığı bir makamdır hak yolunda.
Şehid öldürülemeyeceği için dökülen kanından dolayı düşmanın sevinmesinin veya dostun üzülmesinin aslında bir gerçekliği yoktur. Dosttun da düşmanın da tepkileri şehidin bedeninin gözler önünden kaldırılmasından dolayıdır. Ama şehidi şehid kılan bedeni değil, temsil ettikleri, öğrettikleri, anlattıkları, yaşattıkları, ihlası, imanı, döktüğü gözyaşı, vurduğu sinesi, zulme, küfre, nifağa karşı biriktirdiği öfkesi, kini, mazluma, mahruma, mustazafa yönelttiği şefkati, alçak gönüllülüğü, isarı, diğergamlığı, iyiliği, velhasıl bir günde katettiği yüz yıllık mesafesi ve elde ettiği takvası olduğundan, nefsi ruhuyla birleşmiş ve tıpkı “ruhullah” gibi Allah’a c.c. ait olmuştur ki Allah’a c.c. ait olanı ve O’ndan c.c. olanı öldürmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu yüzden “Allah c.c. yolunda öldürülenlere ölü demek” saf dostun ve ahmak düşmanın “bilgisizliğindendir.” Ve bildiğiniz gibi geçen hafta bu ahmak düşman, bulduğu her cami duvarına yanaşıp itlafını hızlandırdığının farkında olmaksızın Muhsin Fahrizade gibi bir “insanı”, yüklendiği ilimden ve temsil ettiği bilimden dolayı ortadan kaldırmaya çalışmıştır. “Çalışmıştır” diyoruz çünkü şehidin ölümsüzlüğüne iman ediyoruz. Bedeni aramızda olmayan şehid Muhsin Fahrizade’nin bu haliyle inandığı davaya, mektebe çok daha fazla hizmet edeceğini de yakinen biliyoruz.
Şehid Muhsin Fahrizade’de diğer birçok şehit gibi şehadetinden sonra ismini öğrendiğimiz kahramanlardan biri olarak sırf bu durumuyla bile şehadeti hak ettiğini, İmam’ın r.a. bahsettiği o yolu çoktan aştığını ispat etmiştir. Düşman, Şehit Muhsin Fahrizade’den sonra O’nun r.a. hizmet ettiği alanda boşluk olacağı zannına kapıladursun biz hiçbir şehadetin erken olmadığını, gerekli yerde ve gerekli zamanda gerçekleşip çok daha büyük bir hizmete vesile olduğunu İmamlarımızdan a.s. öğrendiğimiz için gayet huzurlu ve mutmain durumdayız.
Biliyoruz ki şehit bu dünyadaki işlerini toparlamış, görevini layıkıyla yerine getirmiş, yetiştirdiği yeni nesle nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmiştir. Ve artık o yetişen nesle nasıl ölünmesi gerektiğine dair yeni bir ders verilmelidir ki bu da ancak şehadetle mümkündür. Bu yüzden bu şehadetle İnkılap özünde yara almayacak aksine “bir başaktan nice 700 dane” yetiştiğini cümle alem görecektir. Eminiz ki ne İnkılabın nükleer çalışmaları sekteye uğrayacak ne de yeni yetişen neslin azmi kırılacaktır.
Bu hakikatlerin dışında bu ve benzeri şehadetlerde zannımızca düşmanın ulaşmak istediği bir diğer hedef de İnkılabın plansız hareket etmesini sağlayıp, hissettikleri fakat nasıl olacağını kestiremedikleri sonları ile ilgili İnkılabın planlarını daha olgunlaşmadan görünür kılmaktır. Kendilerince İnkılabı ve direniş cephesini cevap vermek zorunda bırakıp hazırlıksız bir savaşın içine çekmeye çalışmaktadırlar ki bu İnkılabımızın ve İmamımızın sahip olduğu basireti, feraseti ve sükûneti anlamadıklarını göstermektedir.
Ve biz inanıyoruz inkılabımız, belirlediği yolda, uygun zamanda, uygun koşullarda kendi belirlediği cevabı bütün zulüm cephesini ortadan kaldırarak verecektir. Çünkü büyük şeytanın üssünün vurulması, ayetullahının ortadan kaldırılması, limanlarında savaş gemilerinin yanması veya siyonist rejimin üst düzey istihbaratçısının kendi sözde başkentlerinde itlaf edilmesi şehitlerimizin kanlarının bir damlasının dahi intikamı değildir.
Biz daha İmam Hüseyin’in a.s. kanının intikamını yeryüzündeki zalimlerden almış değiliz. O halde onların varlıklarının sonlandırılmadığı bir dünyada bizlerin yüreğinin soğuma ihtimali yoktur. Tek bir zalim bile nefes aldığı sürece biz intikam için hazırlanacak ve nihai hesaplaşma gününde meydana koşacağız. Alem kararsa bile şehitlerimizin kanlarının nuru yolumuzu aydınlatacak, şüphelerimizi dağıtacak, sisli, puslu yollarda hedefe odaklanmamızı sağlayacaktır.
Şehadetle yaşamayı, şehidle hayat bulmayı öğrendiğimizde bütün alemin intikamını da almaya hazır olacağız. “Yaşayan şehide” olan imanımız bizi şehadete ulaştıracak, ve önümüzdeki uzun yolları ve yılları bir çırpıda geçmemize vesile olacaktır.
Öyleyse bilmeli ve iman etmeliyiz ki gerçekten yaşamaya niyetimiz varsa bu hayatla bağımızı zayıflatmamız gerekmektedir…
siyasetmektebi.com