Hasbihal

MEHDİ (A.F) İNKILABI…

iran bayrağı5

Ahir zaman fitnelerinin en büyüğü olan İslam deccalı süfyaninin, kendini ilah ilan ettiğini belirttiğimiz “Ve Deccal İlahlığını İlan Etti!..” yazımızda, her Nemrut’un karşısında bir İbrahim, her Firavunun karşısında bir Musa bulunmasının sünnetullahın bir parçası olduğuna değinip, en tehlikeli ve bir o kadar da müjdelerle dolu zaman olan bu çağın (ahir zamanının) deccalının karşısında hak cephesini temsil edecek mehdiyet hareketinin ve temsilcilerinin bulunmasının da doğal olacağını, bu konuyu başka bir yazımızda ele alacağımızı vurgulamıştık.

İşte bu yazımızın konusu da Resulullah’ın (s.a.a) ve İmamların (a.s.) ayetlere işaretle birçok hadislerinde müjdesini verdikleri ahir zaman devrimi ve mehdi inkılabı olacak, bu inkılabın değerinin anlaşılmasına katkıda bulunmaya çalışacağız.Elbette ki konu çok geniş olduğundan bu yazımızda sadece fikir yürütülmesi ve çağımızın mehdi inkılabının tam olarak tanınması için bir kapı aralamakla yetineceğiz. Çünkü özellikle aynı mektepten bir çok kişinin mektebi, İslam İnkılabımızdan ayrı tuttuğuna, inkılabımızın değerini küçümseyip saygıda ve destekte kusur ettiklerine, İslam İnkılabına “olsa da olur olmasa da olur” gözüyle baktıklarına şahit olmakta ve üzülmekteyiz. Oysa rivayetler iyi incelendiğinde İslam İnkılabının mazlumlara müjdesi verilen Mehdi İnkılabı olduğu, İmam Mehdi’nin (a.f.) yeryüzündeki zulmü bu inkılabın başına geçerek yok edeceği anlaşılmaktadır. Bu yüzden milyonlarca şehidin kanlarının üzerine kurulu mukaddes İran İslam İnkılabımızı iyi tanımak ve tanıtmak gerektiğini düşünüyor ve bazı ayetlere değinerek konumuza geçiyoruz.

Tefsir kitaplarında, “Ve henüz kendilerine ulaşıp-katılmamış olan diğerlerine de (peygamber gönderilmiştir); O (Allah), üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği fazl (lütuf ve ihsan)ıdır. Allah, büyük fazl sahibidir.” (Cuma 3-4), “İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar.”(Muhammed 38), “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.”(Maide 54) gibi ayetlerin nüzulundan bahsedilirken, sahabelerin bu ayetlerden bahsedilen kavmin kimler olduğunu Resulullah’a (s.a.a.) sorduğu ve Resulullah’ın (s.a.a.) (kimi rivayetlerde elini Salman-ı Farisinin dizine vurduğu belirtilir) Salman-ı Farisi’ye (r.a.) işaret ederek “onlar Salmanın kavmindendirler” diyerek “kardeşlerim” diye nitelendirdiği o kavme selam göderdiği bunun üzerine sahabelerin “biz senin kardeşlerin değil miyiz?” demeleri üzerine “hayır, sizler benim ashabımsınız. (sohbetime katılanlarsınız) Kardeşlerim beni görmedikleri halde bana iman edecekler ve onlar ahir zamanda din süreyya yıldızında olsa dahi yeryüzüne indirecek ve onunla hükmedecekler” deyip bu zamanda dinin tek uygulayıcısı olan İslam İnkılabının ve ve ona gönül verenlerin makamının yüceliğine değinmiştir. Zira hepimiz biliyoruz ki Salman-ı Farisi ırk olarak Fars idi. Ve İnkılabın değerini vurgulamak açısından şuna değinmek gerekir ki Resulullah (s.a.a.) İmam Ali’den (a.s.) başkasıyla kardeşlik bağı kurmamışken, ahir zaman devriminin takipçilerine bu sıfatı layık görmüştür.

Yukarıda verdiğimiz ayetler iyi incelendiğinde, dinini dünyaya satmaya kalkışanların yerine getirilecek kavmin bütün özelliklerinin, İran İslam İnkılabının gerçekleşmesinde rol oynayan hem lider kadroda hem de halkta bulunduğu, tüm dünyanın kınamasına rağmen Allah yolunda cihaddan vazgeçmedikleri, müslümanların vahdeti için uğraşıp onlara karşı çok şefkatli, zulmün müsebbibi olan küfre karşı içe çok çetin oldukları, kendilerine nasip olan bolluktan tüm yeryüzü mazlumlarını faydalandırarak cimriliği özlerinden attıkları ve Allah’ın kendilerine bahşettiği lütuflara ne kadar layık oldukları zaten ortaya çıkacaktır. Ayrıca İmam Humeyni’nin (r.a.) devrime atıfta bulunduğunu belirttiği Fecr suresi En’am suresi 59 da belirtildiği gibi yaş ve kuru ne varsa Kur’an’da bulunduğuna dair haberin doğrulayıcısıdır da. Devrimden çok önceleri şehid edilen Seyyid Kutup’un (r.a.) Fecr suresini tefsir ederken “uzun bir seyahatten dönen uykusuz bir yolcudan” bahsetmesi de ilginçtir. Aslında tüm bu ayetleri günümüze yorabilecek bir akla sahip herkes için gerçekler zaten parıldamaktadır. Ama “kendilerine kitap verilenler onu , öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.”(Bakara 146).

Hadislerin İslam İnkılabını müjdelemesine gelince burada karşımıza iki türlü hadis çıkar. Birinci kısım hadisler İmam Mehdi(a.f.) kıyamından önce gerçekleşecek kıyamların başarısızlıkla sonuçlanacağını, ikincisi kısım ise Mehdi (a.f.) kıyamının nerde başlayacağından nasıl sonuçlanacağını bizlere bildiren hadislerdir. Dikkatle irdelendiğinde her iki kısım hadiste İslam İnkılabının müjdesidir bizlere. Birinci kısma örnek olarak “İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim’in kıyamından önce biz Ehl-i Beyt’ten kıyam eden kimsenin misali, (yuvasından) dışarı uçan, bir deliğe düşen ve çocukların oyuncağı haline gelen kuş yavrusu misalidir.” hadisi ile “İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kaim’imiz kıyam edinceye kadar bir zulmü gidermek veya bir hakkı canlandırmak için Biz Ehl-i Beyt’ten kıyam etmiş veya edecek herkes, mutlaka belaya maruz kalır. Onun kıyamı bizim rahatsızlıklarımızı arttırır.” hadisi verilebilir. Bu ve benzeri hadislerde açıkça İmam Mehdi’nin (a.f.) kıyamından önce gerçekleşecek tüm kıyamların, ehl-i beytin ve iman edenlerin rahatsızlıklarını arttıracağı, başarısız olacağı ve faydadan ziyade zarar vereceği belirtilmiştir. Birçok mektep mensubu da bu hadislere dayanarak İslam inkılabına karşı çıkmakta ve inkılabın Mehdi (a.f.) inkılabından önceki kıyamlardan olduğunu belirtmektedirler. Oysa bu hadisler bizatihi İran İslam İnkılabının hak oluşunun delilleridir zira bu inkılap ne mazlumların ne de ehl-i beytin zararına olmamış, aksine hem mektebin hem de tüm dünya mazlumlarının kurtarıcısı haline gelmiştir. Üstelik hadislerde belirtilen başarısızlıkla da hiç yüzleşmemiş ve Allah’ın (c.c.) yardımıyla her zorluğun üstesinden gelmiş adeta “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur”(Al-i İmran 160) ayetinin teccessüm etmiş hali olmuştur.

İkinci kısım olarak nitelendirdiğimiz İnkılabın müjdesini veren hadisler o kadar ilginçtir ki sarık renginden, kıyamın başlayacağı yere kadar detay vermekte ve adeta ahir zaman müslümanlarına, düştükleri zihinsel karanlık labirentten çıkmaları için harita sunmaktadır. İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kum ehlinden birisi insanları hakka çağıracaktır. Etrafına demir parçaları gibi sağlam bir topluluk toplanır. Şiddetli kasırgalar onları yerinden hareket ettiremez, savaştan bıkmazlar ve korkmazlar. Allah’a tevekkül ederler. Akıbet ise sadece takva sahiplerinindir.” Allah aşkına biraz vicdanlı olanlar bu hadisin tezahürünün İran İslam İnkılabı olduğunu kavrayamazlar mı? İmamın (r.a.) devrime nerden başladığını bilenler için bu akletme sürece zor olmasa gerek. Üstelik bu hadislerin söylendiği dönemlerde Kum şehri henüz şuan ki ilmi ihtişamına dahi sahip değildi. Peki neden Kum şehri? Onu da İmam Cafer’den (a.s.) öğrenelim: “İmam Sadık (a. s), İffan’el Basri’ye şöyle buyurmuştur: “Neden “Kum” diye adlandırıldığını biliyor musun?” Ben, “Allah, Resulü ve sen daha iyi biliyorsun.” Deyince şöyle buyurdu: “Şüphesiz Kum olarak adlandırılmıştır; zira Kum ehli Al-i Muhammed’in (s.a.a) Kaim’inin etrafına toplanacak, onunla kıyam edecek, yolunda direnecek ve kendisine yardım edeceklerdir.” Bu kadar açık bir adres tarifi ile yolunu bulamayanlara ne demek gerekir?

Ve Resulullah’ın (s.a.a) “doğudan çıkacak”,”siyah sarıklılar” olarak tarif ettiği, “zulümle dolu yeryüzünü adaletle dolduracakları” müjdesini verdiği, “kar üstünde sürünerek de olsa onlara katılmamızı” emrettiği İran İslam İnkılabı, 35. yılında da tüm mazlumları sahiplenip yeryüzündeki adaleti tesis etmeye yönelik çabasıyla,mazlumun dostu zulmün düşmanı olması hasebiyle ve sürekli olarak Allah’ın (c.c.) yardımına mazhar olması nedeniyle Mehdi (a.f.) inkılabıdır. Bu devirdeki İslam’ı dert edinmiş her müslümanın (şii sünni farketmez) İslam inkılabına ve başındaki veliyyi emr’e tabi olması zaruridir ve hatta farzdır. Zira devrin imamına biat etmeden gelen ölüm cahiliyye ölümü gibidir.

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı