KUDÜS KERBELA’DIR, KERBELA KUDÜS…


Kudüs’te zelil olmuştu şeytan. Hz. Süleyman’ın a.s. heybetinden titreyerek inşa ederken Mescid-i Aksa’yı hemcinsleri, Adem’e a.s. isyan ederken kibri boyunu geçenin boynuna vuruluyordu hakkın zincirleri. Asıl kudret sahibine ihlasla kulluk edenlerin gücü karşısında eriyordu varlığı ve haset alevleri ile yanıyordu bütün hücreleri. O ateştendi ama ateş ondan değildi ve bu yüzden hasret olup, hüsran olup saldırıyordu Allah c.c. dostlarının en kadim düşmanına. Ama yine de kavrulan yüreğinden yayılan pıhtılaşmış pis kanı damarlarında gezerken şeytan, yeni şeytanlıklarını, “şeytancıkları” vasıtasıyla hayata geçirmek için düştüğü yerden ayağa kalkmanın bin bir hesabını yapıyor, hakkın batıla karşı zaferinin sembolünü eline geçirip, düştüğü zillet çukurundan kurtulmayı planlıyordu.
Kudüs işte bu sebepten bu yaşanan ezeli ve ebedi savaşın en önemli cephelerinden biri haline geliyor, tarih bu beldenin hakimi olanların yeryüzüne de hakim olacağı bir geleceğe doğru hızla yol alıyordu. Fitne, zulüm, küfür ve nifak cephesinin tüm gücüyle yüklenip mazlumların ve mustazafların kanlarını akıtarak ele geçirdikleri Kudüs, yeryüzünün kalbindeki kara bir noktaya dönüşüyor, bu kara noktanın hücreleri bütün kalbi ve bedeni ele geçirmek için amansız bir mücadeleye girişiyordu. Ve neredeyse o kalpte nur sürgün edilecek hale geliyordu.
Ta ki İmam Humeyni’nin r.a. dini Süreyya yıldızından yeryüzüne yeniden indirdiği ve hakkın batıla hakimiyetini açıkladığı o güne kadar. O günden sonra artık işler batıl cephesi için tersine dönmeye başladı. Şeytan doğrulmak istediği yerden hedef alındı ve insanlık gerçek düşmanının maskesi düşünce asıl hedefine yeniden odaklandı. Öyle ki Kudüs günü ve Filistin meselesi, İslam İnkılabının hakkın temsilcisi olduğunu ispatladığı ve mazlumları ve mahrumları şartsız koşulsuz sahiplendiğini gösterdiği en önemli şiarlar haline geldi. Kudüs günü o kadar mühim bir gün oldu ki bugün olmasaydı İslam İnkılabı İslamiliğini ve samimiliğini ispatlayamayacak, devrim başarıya ulaşmış olmayacaktı. Çünkü inkılap, insanlığın düşmanlarına dokunmamış olacak, o düşmanlar belki de ileride inkılapla dostane(!) ilişkiler içine girecekti ve tabiri caizse “kendine müslüman” yeni bir devlet daha tarih sayfalarında yerini almış olacaktı.
Yani anlayacağınız İslam İnkılabının rüşdünü ispatladığı en önemli olay Kudüs günüydü ve İmam “Kudüs’e giden yol Kerbela’dan geçer” diyerek ümmetin ve insanlığın bütün dikkatini Kudüs’e çevirmişti. Artık Kudüs’te aynı Kerbela gibi insanlığın, kendi şerefini kurtarmak, fıtratını korumak ve “Yezid gibilerinin eline geçerse Fatihasını okumak gereken” hakkı ayakta tutmak ve yaymak için boş bırakmaması gereken ve her ne pahasına olursa olsun savunması gereken bir savaş meydanıydı. Bu meydandan kaçanların dünyaları zillet, ahiretleri ise hüsranla inşa edilecek, geçici hayatı ebedi yaşama tercih edenlerin elde ettiklerini zannettikleri bütün her şey suyun üzerindeki köpük gibi uçup gidecekti.
O halde “her yer Kerbela, her gün Aşura” düsturu gereği bütün insanlık, bulundukları her yerde ve her anda kendi Kerbela imtihanlarını vermeye niyetlenip meydanları aslanlar gibi doldurduğunda, Kudüs’e doluşan sırtlanlar, çakallar ve itler kaçışacak delik arayacaktır. Kerbela, cihan şümul bir hakikat olarak yeryüzünde ihya edildiğinde ve her belde kendi Kerbala’sından geçtiğinde, o imtihanı layıkıyla verdiğinde yönü Kudüs’e çevrilecektir. Çünkü kendini kurtaranın insanlığı kurtarma vakti her beldeye gelecektir. Tıpkı İran İslam İnkılabı, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen gibi, rüşdünü Kerbela’da ispatlayanların miraca çıkacakları belde Kudüs olacaktır. Resulullah’ın s.a.a. miracı Mescid-i Aksa’da başladığı gibi insanlığın kemali ve miracı da oradan başlayacaktır. Bunun için yerin çekim kuvvetinden kurtulup (esfele safilin) Kerbela’ya çıkmak, oradan ahsen-i takvime ulaşmak için Kudüs’e yönelmek gerekir ki bu da ancak Kudüs’ün ve insanlığın siyonizmin prangalarından kurtulmasıyla mümkün olabilir.
Evet Mescid-i aksa değerlidir. Ama Mescid-i Aksa’yı daha değerli kılan Resulullah’ın s.a.a oradan miraca yükselmesidir. Zaten alemi değerli kılan O’nun s.a.a. nurudur. Alemin varlık sebebi o nurdur. O halde o nurun takipçisi olmak, o nura gark olmak, etrafından pervane olmak bu alemin içinde zerre misali olan bizler için zaruridir. Resulullah s.a.a. ile bağını koparanın, O’nun s.a.a nuruna sırtına dönüp yola çıkanın Kudüs’ü ister istemez işgal edilecektir. Resulullah’ın s.a.a. nurunu taşıyanlara düşman olanın dünyası karacak, İmamsız kaldığı için kıblesi şaşacaktır ve Kudüs, böyleleri açısından tatil beldesine dönüşecektir.
Çünkü İmam, alemi ayakta tutan nurun bugün somutlaşmış halidir. Batılın bütün karanlığıyla saldırdığı insanlığın yolu üzerindeki nurdan kandildir. Tih çölünde avare dolaşanların kurtuluş umudu, uçurumlar ve tehlikelerle dolu vadilerden geçmek zorunda kalanların rehberidir. Bu yüzden kıblesiz kalmaktan daha vahim olanı İmamsız kalmaktır. İmamsız kalan imansız kalacaktır ve yüzünü nereye dönerse dönsün o yön batılın yönü olacaktır. Hedefinden şaşacak, ümidini yitirecek, dostunu düşmanını tanıyamayacaktır. Malayani işlerin aranan adamı haline gelecek, alnındaki secde izleriyle dünyanın peşinden koşacaktır. Kerbela’da safı Yezid’den yanayken dili Hüseyin diyerek inleyecek, Muaviye sofralarında doyan karnını sürükleyerek Kufe mescidine varacaktır.
Öyleyse eğer derdimiz gerçekten insanlığın, mazlumların, mahrumların kurtuluşu ise, eğer gerçekten Kudüs’ün işgal altında olması yüreğimizi parçalıyorsa ve tüm yeryüzünün siyonizmin tekelinden kurtarılması gerektiğini düşünüyorsak, kendimizden başkalarının dertleriyle dertlenecek kıvama gelebildiysek ve her günümüzü bin aydan hayırlı kılabildiysek ve eğer hakikaten zulümle yüzleşmek istiyor, onu her zerresiyle ortadan kaldırmanın çaresini arıyorsak, lafla peynir gemicikleri yürütenlerin değilde eylemleri ile dünyayı sarsanların safına geçmeli, kendimizi kendi Kerbelamızdan başı dik çıkarıp Kudüs’ümüze doğru yol almalıyız.
Hamdolsun ki bugün Kudüs’ü kurtaracak Kerbela fatihi İmam ordularının başındadır ve Kudüs’e doğru sağlam ve emin adımlarla ilerlemektedir. Hamdolsun ki hak ile batıl artık ayrışmıştır, hakkı gören batıl inine doğru sürekli gerilemektedir. Batılın kökünü kazımak için vurulacak son bir darbe daha kalmıştır ve o da Kudüs’ün kurtarılmasıdır. Unutmayın ki çok yakın olan bu fetihte kanınızla, canınızla, elinizle, dilinizle, yüreğinizle yer almazsanız Kerbela’daki otuzbinin içinde kalırsınız. Bundan sonra ne tevbeniz fayda verir, ne de kaybetmekten korktuğunuz dünyanız baki kalır…
siyasetmektebi.com