KORKU!

Zihinlerimizde, yüreklerimizde, ruhumuzda, bedenimizde, maddiyatımızda ve maneviyatımızda bize yaşama alanımızı daraltan, “gölü” kurutan “çöle” çeviren, baharı kışa döndüren, güneşi tutan, gündüzü yutan,sevinci umudu, neşeyi ve güzel olan ne varsa hepsini zindana atan, hüznü,kahrı, şüpheyi ve kötü olan ne varsa hepsini özgürlüğe kavuşturan, en büyük, en sinsi, görülmeyen, duyulmayan ama hissedilen düşmanımızdır korku.
Elimizi kolumuzu bağlayan, dilimizi söz söyleme yeteneğinden arındıran, gözümüzü kapatan, kulağımızı tıkayan, duymamızı istediğinden, görmemizi arzu ettiğinden başkasını duyurmayan ve göstermeyen düşmanımızdır korku.
Ve bu haliyle bizi “hanım” iken “halayık”a, “bey” iken “köle”ye çeviren düşmanımızdır korku.
Bu korku üstüne saltanat kuran viranelerin sakinleri olan baykuşlar, kan içen yarasalar, leş yiyen akbabalar, bülbüle zindan, kargaya taht sunanlar… Hem ruhumuza hem bedenimize hükmeden korku perdesinin perdecileri olanlardır korkunun tellalları…
Şu yaşadığımız devrin debdebesinden uzaklaşıp kendi iç dünyamıza döndüğümüzde, sakin bir ruh haliyle ruhumuzu ve zihnimizi gözden geçirdiğimizde göreceğimiz manzaradır okuduğunuz satırlar.
Yıllarca dokunamıyorsak suya sabuna, bu , suyun sabunun “parazitler”ce bize “öcü” olarak tanıtılmasından dolayı değil midir? Haklıya düşman oluyorsak bu, haksızın sahip olduğu gücün üzerimize saldığı korku canavarından kaynaklanmıyor mu? Ve başarısız oluyor isek hayatta, kaybetme korkusundan kaynaklanmıyor mu sizce? Biz korktukça, geri çekildikçe dertlerimiz artmıyor mu, sıkıntılarımız “zerre” iken okyanusa dönüşmüyor mu?
Oysa dirensek direnmeyi bilsek, direnip devirmeyi bilsek korkunun saltanatını, kendi benliğimize kendi tahtımızı kursak ve “yüreklerimizi işgal altından” kurtarsak, o hep özlemini çektiğimiz başarılar, zaferler bize göz kırpmaz mı, gülümsemez mi hayat bizlere de düşünün…
Hepimiz iyi biliriz ki insanlık tarihi korkularını yendiği için düşmanlarını yenen, kendi gücünün farkına vardığı, kendi inancının büyüklüğüne inandığı için zafer kazanan insanlarla doludur. Çünkü onlar her türlü “ölümü öldürmüşlerdir.”
Günümüz dünyasını iyi analiz eden herkes emperyalizmin başarısının sebebinin, ezilenlerde oluşturduğu çaresizlik duygusu ve boyun eğme bilinci olduğunu fark edecektir. Öyleki sürekli yedikleri darbelerden dolayı “öğrenilmiş çaresizlik” yaşayan mazlumların bir çoğu artık direnmeyi ve ayaklanmayı lügatlerinden çıkarmış ve var olanı sahiplenme mecburiyetinde olduklarını düşünerek zulme rıza gösterir hale gelmişlerdir. Tüm bunların nedeni ise düşmanı çok büyük görme ve düşmanın propagandasına aldanıp gücünden korkmaktır. Oysa firavunun gücünün kaynağı kölelerdir. Ve o köleler bunu fark ettikleri gün firavunlar yıkılacaktır.
Mevlana mesnevisinde korkuyu yenmenin insana bahşedeceği zaferlerden bahsederken bir hikaye aktarır;
“Derler ki Rey şehrinin yakınlarında bir mescid vardı. O mescide kim gelip gece kalıyorsa sabaha cenazesi çıkıyordu. Hatta birkaç kişi topluca kalsa hepsinin birden cenazesi çıkıyordu. Bu yüzden halk gelen gideni uyararak:
“Sakın bu mescitte misafir kalmayın yoksa canınızdan olursunuz” diyorlardı. Bunu dikkate alıp uyanlar canlarını kurtarıyor, dinlemeyen ve meraklarına yenilenler canlarından oluyorlardı.
Günler aylar böyle geçip gitti. Nihayet bir gün bir yolcu gelerek mescitte kalmak istedi. Bunu gören halk başına toplandı. Herkes onu uyararak bundan vazgeçirmeye çalıştı. Fakat o yiğit kararını vermişti. Bütün söylenenlere rağmen mescide girip uyudu. Gece yarısı bir ses duyarak uyandı.
Ses: “Geleyim mi! Geleyim mi!” diyerek bağırıyordu.
bu korkunç ve şiddetli ses tam beş defa tekrarlandı. Yiğit hiç korkmadan ayağa kalktı ve haykırdı:
“Seni bekliyorum, eğer erkeksen gel!” Böyle söyleyince de tılsım bozuldu her taraftan altın yağmaya başladı. O yiğit kişi böylece cesaretinin mükafatını gördü”
Bu devirde o korkunç sesin sahibi olan büyük şeytan ve onun uşaklarına, 1979 yılında “amerika bi halt edemez” diyerek aslında “erkeksen gel'” diyen yiğit İmam Humeyni’nin r.a. öncülüğünü yaptığı İran İslam inkılabı, hikayedeki gibi korku duvarlarının yıkılabileceğini ve yıkımın enkazından mazlumlara özgürlük , şahsiyet ve rafah geleceğini bizlere öğretmiştir. Böyle bir örneğin önümüzde olduğu bu çağda korkunun tellallarının sözlerine kanarak içimize kapanmak ve zulüm saltanatlarının devamını kabullenmek hem kendimize hem inancımıza hem de ümmete ihanettir…
siyasetmektebi.com