KİMİNE “YAPTIRIM”, KİMİNE “YIKTIRIM”…

Halkı, o vatanın düşmanlarına gerçekten düşman olup kendileri aynı düşmanla aslında sıkı fıkı dost olan ve düşmanın belirlediği hedefler doğrultusunda halklarını tabiri caizse gütme derdinde olan iktidarların tahakkümündeki memleketlerde çıkan bütün krizler gibi “düşmanla”(!) yaşanan bütün gerginliklerin de asıl nedeni maddi ve manevi varlığı yağmalanan halkı zapt-u rapt altına almak, gerçek gündemden uzaklaştırmak, saltanatı ve şatafatı “vatan, millet, sakarya” teslisinin arkasına saklanarak devam ettirebilmek, dost düşman algısıyla oynayıp dostu düşman düşmanı dost kılabilmektir.
Bu yüzden bu memleketlerdeki muktedirler, halkın artık yokluktan, yoksulluktan isyan edip kendi gerçek çehrelerini göreceklerini anladıkları anda dostlarına göz kırparak onları düşmanca(!) tavır ve tutum içine girmeye sevk ederler ve böylece “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan” dönemler inşa edip kendilerine karşı oluşacak olası “gerçek” muhalefeti işin daha başında ortandan kaldırmış olurlar.
Ortak düşman(!) tarafından tehdit edilen halka, başka gündemlerle ilgilenip yaşanan sömürüyü deşmeye çalışanları terörist ve vatan haini gibi göstermek, bu iktidarların sürekli başvurdukları yöntemlerden biridir. Mesela böyle bir dönemde oluşturulan havadan dolayı aklı başında kimseler “bu düşmanlarla neden siyasi, ticari ve askeri ilişkilerinin olduğunu, neden onlarla aynı uluslararası örgütlere üye olduklarını, bu düşmanlarının neden memleketlerinde devasa askeri üslere sahip olduklarını, neden kendilerine bu kadar düşman(!) olanlarla aynı dünya görüşene sahip olmaları ve aynı çizgide ilerlemeleri gerektiğini, halkın düşmanlarına o halkı idare edenlerin neden düşman demediğini ve hatta muhtaç olduklarını beyan ettiklerini” vb. soruları soramazlar, fitneci, falancı, filancı olarak yaftalanıp gayet “soğuk” olan cezaevlerine gönderilirler.
Ayrıca işin bir başka boyutu da bahsedilen düşmanlığın muktedirlere maddi ve manevi herhangi bir yansıması olmadığı halde bu muktedirler, sürekli olarak halkı “yaptırımlardan” dolayı yaşanacak sıkıntılara, yokluğa ve yoksunluğa hazırlayarak, sıkılmaktan kopacak bellerdeki kemerleri daha bir sıkmak gerektiğini vurgularlar. Zira ülkenin ayakta kalabilmesi için yeri geldiğinde aç kalması, ölmesi ve sürünmesi doğaldır.
Doğal olmayan ise bunca sıkıntının zerresinin bu muktedirlere ve çevrelerine uğramamasıdır. Ne aldıkları ihalelerden, ne yaşam biçimlerinden, ne hırslarından, ne şatafatlarından, ne saraylarından zerrece taviz vermeyen bu muktedirler, tasarruf etmedikleri itibarları ile tasarruf edecek nefeslerinden başka hiçbir şeyleri kalmamış halkları temsil ettiklerini ısrarla vurgularlar.
Yani anlayacağınız aslında dost olan düşmanın bahsettiği yaptırımlar, bu tür iktidarlar için gerçekten “yaptırım” halini alır, onların sermayelerine sermaye, ihalelerine ihale, sömürülerine sömürü katar, bir olan saraylarını üçe beşe çıkarır, iktidarlarının ömrünü uzatır, halkların düşmanı olan dostlarına güya düşmanlık ederek daha fazla hizmet etme imkanı tanırken, aynı memlekette hem de o memleketin asıl sahibi olan halkın rızkını, ümidini, maddi ve manevi bütün sermayelerini ve varlığını, samimiyetini velhasıl bütün mevcudiyetini alt üst ederek “yıktırımlara” dönüşür.
Bundan kurtulmanın yolu ise millet aç iken tok yatanlardan ve yoksulluğa çare bulmak yerine yoksullara içeriği boşaltılmış din, iman satanlardan ve ayrıca ait olmadıkları beldelerde “vatan , millet, sakarya” putları inşa edenlerden uzak durmaktan, dostu ve düşmanı iyi tespit edip, düşmanla bir gerçekten düşman olmayanları da düşman bilmekten geçer. Aksi takdirde uyanmayan halkların elinde vatan diye müstemleke bir ülke, ekmek diye saraylardan arta kalan kırıntılar kalır.
siyasetmektebi.com