Gündem AnalizSon Yazılar

İNSANLIK TARİHİNİN EN BÜYÜK SAVAŞI…

insanlik-tarihinin-en-buyuk-savasi

Ademoğullarının tarihi aslında, ateşten yaratılmadıkları halde ateşten yaratılanın safına geçip, toprağa yani ekine ve nesle düşman olan, kin, kibir, inat ve hased ateşinde fıtratlarını son zerresine kadar yakıp kül eden Kabil’in evlatları ile üzerinde hayatın neşv-u nema bulduğu toprağın halisane özelliklerini Allah’dan c.c. bir ruh ile destekleyen ve “O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz” düsturunu asla unutmadıkları için fani olan ve oyun ile eğlenceden mamül bulunan dünyaya asla aldanmayan ve geldikleri cennete temizlenmiş olarak dönmek için imanı ve sabrı kuşanan Habil’in evlatları arasında gerçekleşen mücadele ve savaşların tarihidir. Bu tarih aynı zamanda insan olma iddiasında bulunanların sınandığı, “kimlerin iyi işler yapacağının” ortaya konduğu ve “verilen nimetlerle imtihan edilmek üzere kiminin kimine üstün kılındığı” bir tarihdir ki böylece hak batıldan tam olarak ayrışmış, haklı haksızdan uzaklaşmış, saflar netleşmiştir. Zalim ile mazlum, insanoğlunun birebir yaşadığı bu tarih ile iki farklı cephede karşı karşıya gelmiştir.

Her iki cephede kendi kahramanlarını meydana sürmüş bir yanda Kabil belirdiğinde diğer yanda Habil boy göstermiştir. Firavun ortaya çıktığında Musa, Nemrut zuhur ettiğinde İbrahim karşısına dikilmiştir. Azgınlaşmış her kavme karşı hakkın sembolü olan bir Peygamber (a.s.) meydanı doldurmuştur. Yeri gelmiş hak ashab-ı kehf (r.a.) olarak ortaya çıkmış, Hz İsa’nın (a.s.) çağrısının yeryüzünden kalkmasına müsaade etmemiştir. Ebu Cehil ve Ebu Süfyan olarak tecelli edince batıl, Resulullah (s.a.a.) olarak en kamil haliyle yeryüzüne inmiştir nur. Muaviye musallat olunca minbere Ali (a.s.) olmuştur hak. Yezid gibi bir “zinazade oğlu zinazade” peyda olunca, “heyhat! minezzilleh” İmam Hüseyin’in (a.s.) dilinden yayılmıştır aleme ki bu, hakkın yeryüzünden asla ve asla kalkmayacağını ve yenilmeyeceğini simgelemiştir.

Ve insanlık tarihi bu mücadeleler ile bugüne kadar varlığını sürdürmüş, hak ile batıl nihai savaşın yaşanacağı güne kadar birbirini sınamaya devam etmiştir. Bu süreçte hakkın bütün önderleri hep ahir zamana vurgu yapmış, hep ahir zaman fitnelerinden Allah’a (c.c.) sığınmışlardır. Asıl var oluş savaşının ahir zamanda verileceğini ve hakkın, batılın boynunu bu zamanda keseceğini bildiklerinden ümmetlerini müjdelemişlerdir ama batılın ahir zamanda ne denli güçlü olacağını bildiklerinden dolayı da o dönemin şerrinden tedirgin olmuşlardır. Hakkın en son ve en kamil temsilcisi Resulullah (s.a.a.) ve ehl-i beyt (a.s.) da ahir zamana özellikle vurguda bulunmuşlar, bu dönemde yaşanacakları önceden haber vermişler, bu dönemin zaliminin bütün dönemlerin zalimlerinden daha şiddetli olacağını beyan ederlerken bu zalimin karşısında duracak olan hakkın temsilcisinin ise kamil olarak bu savaşı idare edip zafere ulaşacağından bahsetmişlerdir. Hatta bu devrin savaşı geçmiş devirlerinkinden daha şedid olacağı için Resulullah (s.a.a.) ahir zamandaki müminleri kardeşi olarak ilan etmiştir ki tekrar beyan edelim Resulullah (s.a.a.) kendi döneminde sadece İmam Ali’yi (a.s.) kardeşi ilan etmiştir.

İşte insanlık tarihi böyle bir süreç yaşarken siyonizm olarak yeryüzünde kendine fikri(!) bir temel bulan batıl, yüzlerce yıl boyunca kendi hedefine ulaşmak için halkları birbirine kırdırmış, Avrupa’da yerleşebilmek ve saltanatları eline geçirebilmek için onlarca savaş çıkarmış, 30 yıl ve hatta 100 yıl savaşları olarak isimlendirilen savaşlar ile halkları zayıf düşürüp cahil bıraktıktan ve bütün servetlerine sahip olduktan sonra 1. Dünya savaşı ile karşısında durabilecek güçlü hiçbir devlet bırakmamış, insanlığın kalbi olan Kudüs’e yerleşebilmek için insanlığın önce elini kolunu kesmiş, asıl siyonist devletten önce onun öncülü olan siyonist rejimi müslüman halkların burnunun dibine kurmuştur. İlk deccal ile sağladığı bu başarı sayesinde siyonizm, kendi yaşam tarzını ve inancını onlardan görünerek empoze ettiği müslüman halkları duyarsızlaştırmayı başardıktan sonra ikinci merhaleye geçmiştir.

Bu merhale ise 2. dünya savaşı olarak hayata geçirilmiştir ve siyonizm uydurduğu bir hikaye ile kendini mazlum olarak lanse etmeyi başarmıştır. Ayrıca bu savaş ile dokunulmazlığını ilan edip bütün dünya halklarının gözlerinin önünde ümmete ait toprakları işgal edip kendi varlığını devletleştirmeye çalışmıştır. Tüm bu süreçte her kıtada milyonlarca mazlum bu projeler uğruna katledilmiş, servetleri yağmalanmış, zihinleri iğfal edilmiştir. Daha sonraki dönemlerde siyonizm kendi uşakları vasıtasıyla gerçekleştirdiği bir iki danışıklı döğüşten de muzaffer olarak çıkıp ümmete “öğrenilmiş çaresizliği” benimsetmiştir ve varlığını kendince garanti almıştır. Siyonizm insanlığa son darbesini vurmak üzereyken hakkın yeryüzündeki iktidarını temsilen ortaya çıkan ve yeryüzünün yaşadığı cehennemi varlığıyla gülistana çeviren, mazlumun elinden tutan, zalimin elini kesen İslam İnkılabı siyonizmin planlarını alt üst etmiştir.

Siyonizm bu duruma karşı yeni ve daha etkili planlar tasarlarken bir yandan da İslam inkılabının gerçekleştiği yıllardan itibaren asıl ve en büyük temsilcisini yetiştirmekle meşgul olmuştur ki bu temsilci siyonizm adına en büyük savaşı icra edecek olan siyonizmin en büyük komutanı olacaktır ileride. En önemli özelliği, siyonizme olanca imanına rağmen “halkları aldatabilme potansiyeli” olan bu şahıs, Resulullah’ın (s.a.a) ve ehl-i beytin (a.s.) tanımlamasıyla “süfyani” ismini taşımaktadır. Bu şahıs siyonizmi rahatsız eden her beldeyi tar-u mar edecek, ümmeti birbirine kırdıracak, siyonizmi savunmak adına elinden gelen bütün çabayı gösterecektir. “Allah (c.c.) ile aldatma”da “usta”laşacak olan bu şahıs, kendinden önce gelen bütün zalimlerden kat be kat daha şiddetli ve daha fitneci olacaktır. Ve bu şahıs siyonizmin insanlığa musallat olacağı son savaşın asıl aktörü olarak kendini belli edecektir.

Böyle bir şahsa karşı daha önce uyarıldığımızdan, “tarihimizin en büyük savaşına hazırlanıyoruz” sözünü duymak bizi şaşırtmadı zira bu söz, süfyani’nin ekibininin dilinden döküldü. Ve biz de bu söze katıldığımızı beyan etmek istiyoruz. Süfyani ve ekibi gerçekten de tarihlerinin en büyük savaşına hazırlanmaktalar. Planını yaptıkları savaş “ahir zaman savaşı” olarak müjdelendiğimiz savaştır. Bu savaş hak ile batılın süregelen mücadelesinin son bulacağı ve bize göre hakkın batılı yeryüzünden kaldıracağı savaştır. Evet, süfyani ve ekibi artık alenen ecelleri ile buluşmaya gitmektedir. Kendi tarihleri olan siyonizmin tarihi boyunca böyle bir şahıs ortaya çıkmamıştır ve böyle bir dönem yaşanmamıştır. Siyonizm, 100. yılını halkların, mazlumların akan kanlarıyla kutlamaya hazırlanmaktadır. Süfyani, 100. yıl uğruna siyonizmin etrafındaki bütün memleketleri talan etmeye çalışmaktadır.

Bu savaş gerçekten de insanlık tarihinin en büyük savaşı olacaktır. Ama bir farkla. Siyonizmin tasarladığı 1.ve 2. dünya savaşları gibi her iki cephenin başındakiler siyonist olmayacaktır. Her iki cephenin varlığı siyonizme hizmet etmeyecektir. Her iki cephenin amacı da daha fazla mazlumun ölmesi ve saltanatların ve idarelerin siyonizmin eline geçmesi olmayacaktır. Yani bu savaş danışıklı döğüş olmayacaktır. Bu yüzden “tarihin en büyük savaşı” olacaktır. Bu savaşta bir yanda hak, diğer yanda batıl yer alacaktır. Saflar netleşecek, zalim ile mazlum birbirinden ayrılacaktır ve “zalimler yakında nasıl bir inkılapla yıkılacaklarını göreceklerdir.” Bu savaş “hakkın zalimlerin hesabını ertelediği gözlerin yerlerinden fırlayacağı gün” gerçekleşecektir ve zalimlerin tümü hesap verecektir.

Bu savaşta süfyani gibi kamil bir şeytanın karşısında Mehdi (a.s.) İnkılabının şanı yüce İmamı yer alacaktır. Hakkın bütünü batılın bütününün karşısına çıkacak ve daha önce olduğu gibi hak batılın boynunu vuracaktır. Süfyani, türlü oyunlarla savaş meydanına çıkmaya başlamış ve önündeki engelleri kendince temizlemiştir. Artık halkları birbirine kırdırabileceğini düşünmektedir ve bu yüzden asıl planını açıklamaktan imtina etmemektedir. Hakk cephesi de meydanı imanı ile doldurmaktadır. Bu saatten sonra bize düşen safımızı netleştirmektir. Böyle büyük bir savaşta (ki her iki cephede en büyük savaşın yaklaştığını beyan etmektedir) elimizde bulunan bütün gücümüzle hakkın yanında olmak imani zorunluluğumuzdur. “Ama”lar, “belki”ler bizi süfyani ile aynı yolun yolcusu yapacaktır. Yuvarlak masaların cazibesi ateşten gömlektir artık. Bunca açıklamadan ve yaşanandan sonra o gömleği giymeye razı olanlarla bizim safımız ayrışmış olacaktır.

Ve madem ki süfyani ve ekibi “tarihin en büyük savaşına hazırlanmaktadır”, biz de tarihin dönüm noktası olan bu dönemde haktan dönmeden İslam İnkılabının ve direniş cephesinin safında bulunduğumuzu ilan ediyor, süfyaniden korkanlara hayatın ve ölümün Allah’ın (c.c.) elinde olduğunu ve rezzak’ın da O (c.c.) olduğunu hatırlatıyoruz. Pazarlarda, saraylarda satılanın ilim olmadığını, aksine uyuşturucu olduğunu tekrar vurguluyor ve halkımızı hakkın safı olan İslam İnkılabının safına çağırıyoruz…

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı