HasbihalSon Yazılar

İMAM’IN MEZHEBİNDENİZ…

imamın mezhebindeniz

Tekfirin tek silah olarak batılın elinde kaldığı son dönemde, köşe başlarını tutmuş olan içi boş sarıkların sahipleri tarafından ümmetin yüreğine salınan mezhepçilik hastalığı, önce zihinleri sonra yürekleri çürütüp elleri kana bulanmaya hazırlamakta, çocuk, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan mazlumların başlarını kesmeyi bu hastalığa müptela olmuşlara cihad diye sunmaktadır. Sadece farklı bir etikete sahip olunduğu için ortak olan hiçbir kelimenin değerinin kalmadığı bu hastalığın bulaştığı ruhlarda, öncelikli düşman, asıl düşmanın, düşman diye tanıttıkları olmaktadır her daim. Böylece kafa kesen kafasızların yetiştiği yeni bir din ortaya çıkmakta, bu din mazlumlara mezhebini sorarken, zalimlerle el sıkışmayı caiz bilmektedir. Fitne(!) çıkarmadıkları için siyonistlerle dost olan ama siyonizme karşı mücadele ettikleri için fitne çıkardıklarını iddia ettikleri müslümanlara ise kinlerini kusan yeni dinin müntesiplerinin genel özelliği kana susamışlık olarak belirmekte ama bu kan asla ve asla zalimlerin kanı olmamaktadır. Ve bunların hükmettiği dünyada susmaz olur tefrikanın gönüllü tellalları. Kimi cübbeli kimi sakallı, kimi takkeli kimi sarıklı. Diller aynı, cisimler farklı. Her “hak”(!) sözün içinde muhakkak batıl saklı. Zikirler şahane, secdeler baldan tatlı. Kazanç yurdudur bu yurt, her sözcük çok pahalı. Servet biriktirmede sermayenin kralı. Saraylar yetiştirir imansız dindarları. Riyakar ibadeti Resul’den (s.a.a.) ihtişamlı. Okunmuş kefenlerle alt etmişler(!) azabı. Cennetlik tek mezhebin(!) kurtulmuş tarikatı(!). Beğenmez hiç kimseyi, tekfirin üstadları.

İşte böyle fitnelerle vahşileştirilmiş katil sürülerine karşı mücadele meydanını dolduranların ellerindeki yegane silah ise vahdet olmuştur her zaman ve vahdet yalnızca bir İmam’ın etrafında birleşenlerde görülen bir meziyettir. Öldürmeyi tek vazife olarak bilenlerin karşı cephesinde bulunanların bütün arzusu yaşatmak olduğundan, kurban seçenlerin ellerinden o kurbanları kurtarmak için kurban olmayı göze almak ise ancak vahdet bilinciyle oluşmakta, kendinden başkası için kendini feda edenler ile kendinden başkasını kendine feda edenler böylece ayrışmaktadır. İlmin, kullanıldığı safa göre anlam kazandığı bu savaşta her iki tarafında alimleri bulunmakta, bu alimler ilimlerini kimler için ve ne için kullandıklarına göre ya kitap yüklü merkep ya da Peygamberlerin (a.s.) varisleri haline gelmektedirler. Kiminin ağzı salyalar akıtan köpeklerinkine benzerken, kimi nur yüzüyle aydınlattığı alemi misk-i amber kokulu sözleriyle süslemektedir.

O halde nerde ve kimin arkasında bulunduğuna dikkat etmesi gereken bizlerin, salyalar bulaşmasın diye köpekleşenlerden uzak durmamız, karanlıktan aydınlığa çıkabilmek için de Allah(c.c.) ve dostlarının safını tercih etmemiz elzemdir. Ne olursa olsun hiçbir mazlumu dışlamamalı, kimsenin kimliğiyle ilgilenmemeliyiz. Oyun kurucuların oyununa gelip birilerinin inadına kendimizi başka mazlumlardan ayırmamalı, mezhebi söylemleri hangi amaçla olursa olsun bu savaşın seyri ve insanlığın geleceği için terketmeliyiz. Mesela büyük şeytanın “bizim için en büyük tehlike şiadır” sözüne kanmamalı, bu söz ile bir mezhebi dile getirmelerinin altında yatan nedeni iyi irdelemeliyiz. Daha önce en iyi dostları olan Şah’ın şii olduğu gerçeğini unutmadan, şeytanın bazılarımızı ön plana çıkarmasının sebebinin bu kardeşlerimizi diğer kardeşlerimizden ayırmak olduğunu idrak etmeliyiz. Şiaya dil uzatan bu şeytanın, İslam coğrafyasında katlettiği sünnileri unutmayıp, aslında Öz Muhammedi İslam’a düşman olduğunu farketmeliyiz.

Bununla beraber mezhebi, kendini tanımlayan yegane unsur olarak ön plan çıkaranların, aslında kendilerinden ziyade zalimlerin reklamını yaptıklarını ve zulmü pazarladıklarını da anlamamız gerekmektedir. Bu tip teşhirciler, hiçbir zaman zalimlerin tepkisini çekmedikleri gibi aksine sürekli olarak onlardan destek görmüşlerdir ve nefes aldıkları oksijen dahi o zalimlerin bunlara sağladığı olanaklar ile tedarik edilmektedir. Medyanın bunca güçlü olduğu bir dönemde medya maymunluğu için sıraya giren alim kılıklı mezhep teşhircilerinin, veli nimetlerine yönelik tek bir kelam dahi etmemeleri de zaten tıynetlerini ortaya koymak için yeterlidir. Her önüne gelen uşağına tv açtıran rejimlerin, bu tv’ler aracılığıyla fitne yayarken veya suskunluğu bünyelere zerk ederken, şifa niyetine bir tek zulmüne bile ses çıkarılmasına izin vermemesi, bu tür rejimlerle dost hayatı yaşayan mezhepçilerin zilletini gözler önüne sermektedir. Ki zaten bunların zulme ses çıkarma gibi bir derdi de bulunmamaktadır. Bunların mezhepçiliği bile elde ettikleri rantın gereğidir zira.

Ruhunu şeytana satanların imanlarını zulme sattıklarına şahit olduğumuz bugünlerde, tüm yeryüzündeki zulmün hep halkları kategorize edip ayrıştıran fikirlerin ürünü olduğunu gördüğümüzden, bu tip bütün fikirlere halkların kurtuluşu adına düşman olmayı farz bilmekteyiz. Çünkü akan kanların hangi coğrafyada olursa olsun kırmızı olduğu, ağıtların hep aynı dilde ve mazlumca söylendiği ama kahkahaların zalimce arşı doldurduğu bugün artık izahtan varestedir. Bu yüzden birbirinin boğazına sarılan halkların boğazlarından kıstıklarını afiyetle yeyip obezleşen zalimlerin doyumsuzluğuna hizmet eden tefrika tellallığının yıkılmasını, zalimlerin yıkılışının ön şartı olduğunu düşünmekteyiz. Ve yine çünkü elindeki silahı alınmış her zalim, dişleri sökülmüş bir canavar olarak sadece görüntüsü ile korku salmaya çalışacaktır ve artık dişleri hiçbir mazlumun damarlarına geçemeyecektir.

Bunu nasıl yapacağımıza gelince belirtmek isteriz ki her zehrin bir panzehiri vardır ve tefrikanın panzehiri de yukarıda değindiğimiz gibi vahdettir. Tefrika haram olduğu gibi vahdet farzdır çünkü. Bizler bu bilinçle şii, sünni, kürt, türk, müslim, gayr-i müslim vs. bütün zalimlere, münafıklara, fitnecilere haykırıyoruz ki biz İmam’ın mezhebindeniz. Ve şii, sünni, kürt, türk, müslim, gayr-i müslim vs. bütün mazlumları muştuluyoruz ki bu mezhep hepsini kuşatmakta ve kucaklamaktadır. Biz hanefiyiz, şafiyiz, caferiyiz, zeydiyiz, malikiyiz, hanbeliyiz, kürdüz, türküz, müslümanız, hristiyanız. Bizler zulmün elinden bizar olan bütün mazlumların dostlarıyız. Gözyaşının esiri olan gözlerin kurtuluş umudu ile baktığı yollardan gelenleriz. Dinini sormadıklarımızın mezhebini umursamayanlarız. Çöle dönmüş hayatlara sunulan vahalarız. Ölümün kuşattığı topraklara hayat bahşeden baharız. Biz zulmün en şedid silahını elinden alıp onu güçsüz düşürenleriz. Uhuvvet diyarının muhlis gezginleriyiz. Dökülse de kanımız kalplerde yeşereniz. Uzanır nerde olsa mazluma ellerimiz ve haktan başka bir söz söylemez dillerimiz. Kuşatır tüm mazlumları sevgimiz. Zulmedendir düşmanımız, ezilendir kardeşimiz. Ve biz İmam’ın izinden gidenleriz. Gelmesini beklemeden lebbeyk diyenleriz. Mazlumun dermanıyız, zalimlerin derdiyiz. Farklıdır renklerimiz, cismimiz ve ismimiz. İmam’ın ardı sıra hepimiz birleşiriz. Binlere kafa tutan dimdik duran birleriz.

Böyle olunca işte yok olur düşmanların oluşturduğu sahte düşmanlıklar. Kardeşlik neşv-u nema bulur yeryüzünde ve kardeşler birleşir mütekebbir zorbalara karşı. Dayatılan yoksunluk yüklü hayatları ayrılık kadehleri ile içen mazlumların haklarını sormak için gereklidir vahdet çünkü. Zira dağılan gücün güçsüzlük olduğunun en iyi tefsiri değil midir bugün yeryüzünde şahit olduklarımız? Tek tek yok edilen çokların intiharı değil midir suni ayrılıkların gündeme getirilişi? Ne fark eder zalim için hakkını gasp ettiğinin namazı kılış şekli? Ve hatta namaz kılıp kılmadığı engeller mi zulmederken onu? Eğer bu farklar önemli olsaydı zulmedenler için yüzde 1 hükmedebilir miydi yüzde 99’a? Bu farklardan en az birine mensup olmaz mıydı böyle suni farkları türeten zalimler de? Neden hepsi dost, hepsi kardeş farklı renklere sahiplerken bile? Ve neden mazlumların farklı renklerini getirirler gündeme?

Öyleyse ayrılık ikliminin kerahat vakti girsin artık. Sökülsün nifağın tohumları arzımızdan. Dağılsın ruhumuza üflenen zulme rıza efsunu ve uyansın şeytanların beşiğinde sallananlar yeryüzü sarsılmadan. Çünkü kıyama kalkmış İmam bizi bekliyor şimdi…

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı