HasbihalSon Yazılar

İLK SİYONİST…

Siyonizmin tarihini ve nerede nasıl ortaya çıktığını araştırmak isteyenlerin karşısına yine birçoğu siyonistlerce hazırlanmış o kadar fazla bilgi(!) yığını çıkar ki araştırmacı ya “bunlarla uğraşılmaz, çok tehlikeliler, her yere yayılmışlar, her şey ellerinde” zannına kapılıp tırsar ve kendi kabuğuna çekilip var olan düzeni kabullenmek zorunda hisseder kendini ya da bunca bilginin ancak komplo teorisi olduğunu düşünüp “iyice abartmışlar, bu kadar da atılmaz ki” diyerek insanlığın muhatap olduğu hastalığı küçümser ve böylece o hastalığın tüm yeryüzüne yayılıp her hücreyi ele geçirmesine gücü ölçüsünce suskunluğuyla destek olur.

Bu yüzden siyonizm, sadece tarihsel bir olgu olarak değil bir felsefe, mantık ve hatta “din” olarak ele alınıp araştırılmalı, bu dinle, mensuplarının amaçları, yetenekleri, araçları ve eylemleri ortaya konularak insanlık adına mücadele edilmelidir. Çünkü bu “dinin” kendi ilahları olan en tepedeki isimlerinden başkasına bu dünyada yaşama hakkı tanımadığı ve yeri geldiğinde daha değersiz ve küçük olan müntesiplerini en tepedeki ilahları uğruna gayet rahatça kurban ettiği az çok bu mevzularla uğraşan herkesçe iyi bilinmektedir ve böyle bir sapkınlığın güçlendiği bir dünyada savaşların, katliamların, gaspların, soygunların velhasıl zulümlerin sonunun gelmeyeceği de aşikardır.

Biz de bu yazımızda siyonizmin tarihini ele alırken ne tapınak şövalyelerinden, ne siyon dağından, ne haçlı savaşlarından vs. bahsetmeyeceğiz. Elbette ki tüm bunlar siyonizm için değer taşıyan ve siyonizmin kendini somutlaştırmak için ihtiyaç duyduğu sembollerdir ama bunlar tek başına siyonizmi bize tanıtamayacağından biz çok daha önceki devirlerden meseleyi ele alacağız. Hatta Yahudilikten bile öteye geçeceğiz ki bize göre siyonizm, yahudiliğin kendince o “bereketli” toprağında yaşama ve yayılma imkanı bulan süslü fakat zararlı ottan başka bir şey değildir. Yani siyonizm yahudilikle eş değildir, yahudilikte yeşermiştir çünkü zemin buna müsaittir. Ama varlığı yahudilikten de önceye dayanmaktadır.

Baştan belirtelim ki bu yazdıklarımız bizatihi şahit olduklarımızdan, okuduklarımızdan, gördüklerimizden ve duyduklarımızdan kendi şahsi çıkarımlarımızdır. Birazdan bahsedeceklerimizin tek delili kendi akli sorgulamalarımızdır ve yanlış olma ihtimali illa ki vardır. Fakat daha öncede beyan ettiğimiz gibi siyonizmi eyleme geçmiş bir fikir, ideoloji ve hatta din olarak düşündüğünüz zaman burada okuyacaklarınızın aslında çok da muhal olmadığı fikrine sizlerinde ulaşacağını düşünmekteyiz.

Bunca girişten sonra “peki siyonizm nedir ve kimdir ilk siyonist?” sorularına cevap aramaya başlayabiliriz. “Siyonizm nedir?” sorusunu aslında “siyonizm neden insanlığa bu kadar düşmandır?” “neden yeryüzü nün her bölgesinde bizatihi veya dolaylı olarak insanlıkla savaşmaktadır?”, “neden kendi varlığından başkalarının varlığına zerrece tahammülü yoktur ve başkalarının sadece kendisine secde ettiklerinde yaşamalarına müsaade etmektedir?” sorularına cevap bulduğumuzda cevaplandırabiliriz ki bu soruların bizi götürdüğü cevap şeytanın bizatihi kendisidir.

Evet, mantık, felsefe, eylem ve söylem olarak ilk siyonist şeytandır. Yaratıcısına, kendi nefsine olan muhabbetinden dolayı başkaldırıp, inatla isyanını devam ettiren ve yaratıcısının yarattığı yeryüzünün halifesi olan eşrefi mahlukata karşı “kıyam” bayrağını açan şeytan belki de alemlerin şahit olduğu ilk siyonisttir. İnsanın ilk yaratılışından hemen sonra insana ve insanlığa düşman olan bu mahlukun düşmanlığını sergileme, insanlıkla savaşma metodları da bugün şahit olduğumuz siyonist çetenin metodlarıyla birebir örtüşmektedir ve düşünce biçimi olarak bugün ki çetenin şeytanın fiziksel olmasa da fikirsel çocukları olduğu izlenimini oluşturmaktadır.

Allah’ın c.c. emri gereği “insan”a secde etmesi gerekirken kibirlenen ve “ben ateşten yaratıldım, o topraktan” diyerek üstünlük iddiasını ilk olarak ortaya atan şeytan ile bugün kendilerini yeryüzünün seçilmiş(!) halkı ve yegane sahipleri olarak ilan eden siyonist çetenin bu tavırlarındaki benzerlik dikkate değerdir. Bunun da ötesinde şeytanın inat ile bildiği, gördüğü ve bil fiil yaşadığı hakikati inkar etmesi ve tattığı yenilgiye rağmen yok oluşuna kadar insanlığa düşman olacağını ilan etmesi ile, “kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.”(Bakara 146 ve benzeri olarak En’am 20) ayetinin muhatabı olan “bildikleri halde gerçeği gizleyen” siyonistlerin tavırları birebir aynıdır ve bu siyonistler tarih boyunca “Allah’ın c.c. üstlerine gönderdiği kullarından” darbeler yemelerine rağmen ve hâlâ her cephede yenilmelerine rağmen ataları şeytan gibi insanlıkla olan savaşlarından vazgeçmemektedirler. Muhakkak ki eylemleri aynı olanların sonları da aynı olacak ve şeytanın akıbeti siyonistleri de kuşatacaktır.

Ayrıca isyanı ve inadı ile zarar veremediği “insan”a yaklaşırken “ben size öğüt verenlerdenim”(Araf 21) diyen ve bu sözleri ile insanlığın arasına sızan şeytan ile var olan bütün halklara düşman iken arada sırada kimi halklara “devlet kurmak sizin de hakkınız” diyen ve tüm dinlerin düşmanı iken bir mezhebi diğerine karşı koruyup kollamaya(!) çalışan şeytanın bugün ki mücessem hali olan siyonist çetenin yoldaşlığı, sinsiliğin kitabını kin ve öfkenin kalemini inat mürekkebine batırarak yazmalarından bellidir.

Hele bir de “Allah c.c. ile aldatıp”(Fatır 5) “açlık ve fakirlik ile korkutma”(Bakara 268) metodları vardır ki siyonizmin şeytandan bu yana en çok kullandığı iki değerli silahıdır bunlar. Bu silahlar kimi zaman mızrakların ucunda veya mitinglerde Kur’an olarak tecelli eder ve, “ya Allah Bismillah” diyerek terennüm olunur, kimi zaman “biz olmasak maaşlarınız dahi ödenemez” sözleriyle kurşun olup saplanır korkunun vatanı olmuş yüreklere. Ki ramazanın ve Kerbela’nın çocuğu olmayı becerememiş her kalbin, körelmiş gözleri ile dolaştığı meydanda düştüğü en dehşetli tuzaklardır bu iki yaklaşım türü ve tarihin bütün zalimleri, münafıkları ve hainleri tarafından “usta”ca kullanılagelmişlerdir.

Elbette ki bu benzerliğe ve yoldaşlığa dair birçok örnek verilebilir. Biz sadece zihinlerin yeni bir dünyaya bakabilmeleri için yeni bir pencere sunmaya çalışıyoruz. Herkes gözünün (basiretinin) sağlığı ölçüsünce hakikati müşahade edecektir. Kimi yakını göremeyecek, kimi uzağı seçemeyecektir. ama göz sağlığını koruyanlar hakikati ayan beyan görecek ve ne demek istediğimizi anlayacaklardır.

Ama şurası da bir gerçektir ki şeytan yeryüzünde bizatihi kendisi eylemde bulunmamaktadır. Her ırktan, her dinden, her mezhepten yoldaşları ve yandaşları bulunduğu için kendi felsefesi olan siyonizmi yeryüzünde bunların elleriyle hakim kılmaya çalışmaktadır. Kimi zaman bu yandaşların ismi Kabil olur, kimi zaman Firavun, kimi zaman Nemrut, Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Muaviye, Şaron veya Süfyani olur. Bu tıpkı her çağda ilahi hükümleri tebliğ eden ve uygulayan Peygamberlerin (a.s.) varlığına benzer. Nasıl ki yeryüzüne gönderilen ve insanlığı kemale ulaştıracak olan tek bir ilahi nizam ve din varsa, şeytanın kendi dostlarıyla yeryüzünü ifsad etmek için yaymaya çalıştığı yegane bir sapkınlık vardır ve bu sapkınlığın tarih boyunca farklı temsilcileri, bir nevi farklı peygamberleri(l.a.) vardır. Bunu en güzel Joe Biden “siyonizme hizmet etmek için yahudi olmaya gerek yok” sözleri ile ifade etmiştir.

Yani şunu beyan etmek istiyoruz ki her yahudi siyonist olmayabilir ama her zalim siyonisttir ve milliyetinin, dininin, renginin vs. hiçbir değeri yoktur. Eylemleri ve söylemleri, dostları ve düşmanları hep aynıdır. Hepsi insanlığın düşmanının dostu, dostunun düşmanıdır ve şeytana vaad edilen ateş, bunların tümünün de son durağı olacaktır ki bunlar o durakta şeytanı bile geride bırakacaklardır.

Bu arada şunu da belirtelim ki biz bu sözlerimizle düşmanı gözümüzde büyütmüyor sadece tasvir ediyoruz. Aksine düşmanın ahmaklığını da vurgulamak istiyoruz ki Allah c.c. tarafından kendisine mühlet verilen ama gideceği yeri belli olan şeytanın ilk aldattığı mahluklar bunlardır ve Kur’an’ın deyişiyle “yenilecek ve cehenneme sürüleceklerdir.”(Al-i İmran 12). Çünkü hak daima batılı yener ve “hak geldi mi batıl zail olmak” zorundadır. Bu noktada da bizler hakkın en kamil tecellilerinden biri olan İslam İnkılabımızın “İnsan-ı kamil” idaresinde, yeryüzündeki siyonizmi ortadan kaldırdığını görüyor ve tamamen kaldıracağına da iman ediyoruz.

Ve yine bizler ne kimileri gibi çaresizliği yaşıyoruz ne de kimileri gibi hissiyatsızlığa düçar olmuşuz. Sadece var olanı görüyor, olması gerekene doğru yol alıyoruz. Rehberimizin belli olduğu bu yolda dostumuzu da düşmanımızı da tanıyoruz. Ve darısı “ah-u vah” edip acıya müptela olanların başına diyoruz…

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı