HOŞGELDİN 2021…

“Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır” (İnşirah 5)
Bir önceki yılda yaşadığımız kayıpların acısının ne zaman hafifleyeceğini düşünürken yaşadığımız gecenin sabahında batıdan doğan güneşin, kanımızı ısıtan ve dünyamızı aydınlatan nuruna doyasıya bakıp Rabbimize c.c. sonsuz hamd-u senalar ediyoruz. Yakanların, vuranların, talan edenlerin, çalanların, çırpanların ve bunların en büyük şeytanının yani tüm “zulmedenlerin nasıl bir inkılapla devrilmeye” (Şuara 227) başladıklarını görüyor, bizlere karşı hep tek vücut gibi görünenlerin aslında “kalplerinin paramparça” (Haşr 14) olduklarını anlıyoruz.
2020’de yaşadıklarımızın o zaman da dile getirdiğimiz gibi doğum sancıları olduğuna, “müjdelenen sabredenlerin” (Bakara 155) eninde sonunda mükâfatlarına kavuşacaklarına bu süreçleri yaşayarak emin oluyoruz. “Mazlumların zalimlerden öç aldığı günün şiddetinin” (İmam Ali a.s.) başımızdan geçen görece olumsuzlukların şiddetinden kat be kat daha fazla olduğunu gördükçe yanan yüreklerimize ab-ı hayat serpiliyor, rahatlıyoruz.
Bugün büyük şeytanın kalbinin parçalandığını, o kartondan aslanın yanıp tutuştuğunu, kan içen canavarların menbaı ve hamisinin kan içme yarışına giren vahşilerin kavgasının mekanı haline geldiğini duyuyoruz. Sömürünün, zulmün ve bütün bunların kemalini temsil eden siyonizmin en önemli maskesi olan demokrasinin beşiğinde, tıngır mıngır uyutulan halkların, “kapkara öfkesinin” bu “mimsiz medeniyetin” temellerini sarstığına ve yeni bir dünyanın 2020’de ekilen o kutlu tohumların meyvesi olarak neşv-u nema eylediğine şahit oluyoruz.
Artık sarısından, uzununa bütün mütekebbirlerin saraylarının, saltanatlarının çatırdama sesleri bizim kulaklarımıza kadar ulaşıyor, ah-u zar eyleyenlerin göğe kalkmış elleri nimetler ile kendilerine çevriliyor. Gözyaşı ikliminin kara bulutları mazlumların üzerinden çekiliyor, karanın beyaz tonunun üzerine zemheri bütün bir geleceklerini kuşatacak şekilde çöküyor. Ve aslında beklenen gelecek “ben geldim” diyerek taşıdığı müjdeleri aç, susuz kalan mazlumlara, yetimlere ulaştırıyor.
Çağlar kapanıyor. Esaret zincirlerinin hükmünde kendilerine izin verildiği kadarıyla yaşayan kölelerin prangaları parçalanıyor, serbest kalan eller intikam için zulmün boğazına sıkıyor, ciğerlerini söküyor. Sağlam kalelerinin ardına sığınan zalimlere ecel ulaşıyor. Nefisleri doymayanların nefisleri, tattıkları veya tadını aldıkları ölüm ile sarsılıyor, elde etmeye çalıştıkları dünyaları ellerinden usul usul çıkıyor.
Bizleri “ummadığımız yerden rızıklandıracağının” (Talak 3) sözünü veren Rabbimiz c.c. Nemrutları kendi ateşlerinde yakarak verdiği bu sözü yerine getiriyor ve “dilediğini hesapsız rızıklandıracak” (Al-i İmran 37) yegane güç olduğunu ispatlıyor.
İnsanoğlu, “günahsız geçen her gün bayramdır” (İmam Ali a.s.) düsturuna göre kalan ömrünü bayram kılmak için en büyük günahı olan zulme sessiz kalma yanlışından kurtuluyor, “zalimlerin karşısında hakkı haykırarak” (Resulullah s.a.a.) üzerine farz olan en büyük cihadını gerçekleştiriyor. “Fitne kalkıp din yalnız Allah’ın c.c. oluncaya kadar” (Enfal 39) zalimlerle savaşmaya hazırlanan insanoğlu, kendi aralarındaki bütün tefrikayı bırakıp “aralarındaki ortak kelimede birleşip, Allah’tan c.c. başkasına kulluk etmemeyi” (Al-i İmran 64) şiar edinerek, kendilerini ilah edinenlere ve tağutlara isyan ediyor.
Böyle yaparak da farkında olmasalar dahi “kim tağutu inkar edip Allah’a c.c. iman ederse hiç kopmayacak bir sağlam bir kulpa yapışmış olmanın” ilk ve en önemli şartını yerine getiriyor, ve yine kendileri farkında olmasa dahi kalplerinde zulme isyan olarak varlığını devam ettiren “Allah’a c.c. imanın” nurunu diri tutuyor.
Elbette ki iki zalimin arasındaki çatışmada figüran olanların böyle bir dertleri olmadığını biliyoruz. Ama biz “Allah’ın c.c. fasıkların eliyle de dinini (yolunu, hakkı) güçlendireceğini” (Resulullah s.a.a.) bildiğimiz için “Allah’ın insanların kimini kimiyle defetmesi” sayesinde “içinde Allah’ın c.c. adının çokça anıldığı mescidlerin, manastırların, kiliselerin, havraların yıkılıp gideceğine” de (Hac 40) iman ediyoruz.
Bu yüzden bugün büyük şeytanın başına gelenleri önemsiyoruz. Öyle ya da böyle büyük şeytanın yediği bu darbenin zorla, zerle ve her türlü zulümle on yıllardır oluşturduğu efsanenin(!) yıkılışında büyük pay sahibi olacağını ve yine bizatihi büyük şeytanın sınırları içinde yaşamak zorunda kalan mazlumların intikamlarını o sınırlar içinde almalarının önünü açacağını düşünüyoruz. Hiçbir etkisi olmasa dahi siyonizmin kılıcının kendisiyle meşgul olduğu dönemde siyonizmin korunaksız kalacağını, zaten sadece masallarda, ninnilerde olan gücünün halkların gözünde de yerle yeksan olacağını umuyoruz.
Bütün bu yaşananları siyonizmin son nefesleri olarak, son çırpınışları olarak değerlendirdiğimiz için ve vaad edilen nihai zaferin ayak seslerini sağır sultanların kulaklarına kadar dahi ulaştırdığı için ciddiye alıyor, önümüzdeki sürecin çok daha güzel günlerin habercisi olduğunu bütün imanımızla, umudumuzla ve sevincimizle haykırıyoruz…
siyasetmektebi.com