Gündem AnalizSon Yazılar

HİNDUPAK…

Direniş cephesinin yiğitlerinin savaş meydanında batılın askerlerine her darbe vuruşlarında plan ve programları aksayan siyonizmin temsilcileri, önceleri 50 yıllık hazırladıkları projelerini neredeyse 50 saatlik projelere devşirmekte, aslan gibi kükremeye çalıştıkları her mekandan ev kedisi kıvamında kaçmaktadırlar. Siyonist rejimi kurmak için asırlardan beridir bir çok savaşı tezgahlayan, siyonist göçleri siyonizme düşman gibi görünenlerin kanatları altına sığınarak yapan, 1. ve 2. dünya savaşlarında sırf yeryüzündeki bütün zulmün merkezi olacak olan bir yapıyı oluşturabilmek için yüz milyonlarca kişinin canına kasteden ve bunu daha önceden idarelerini ele geçirdikleri ülkelerin gücünü kullanarak gerçekleştiren, boş buldukları meydanda yenilmezlikleri ile ilgili efsaneler uydurup halklara çaresizlik hissiyatını zerk eden zalimler, 40 yıl önce hiç ummadıkları bir yerden hiç ummadıkları kadar ağır ve şiddetli bir darbe yiyince neye uğradıklarını şaşırmış, bu darbenin etkisinden kurtulmayı her denediklerinde daha derinden daha sert darbeler yemiş ve artık saldırı modundan çıkıp elde olanı koruma moduna geçmişlerdir.

Allah’a c.c. teslimiyetleri ile Allah’ın c.c. düşmanlarını alt edebilen inkılabi kahramanların yeryüzünde dağlar gibi dik ve sarsılmaz duruşları ile uyanan ve üzerlerindeki ölü toprağını atan, çaresizlik ikliminden sıyrılıp asrın suskunluğunu “heyhat minnezilleh” feryadı ile bozan ve “ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise zillet olarak” telakki eden mazlumlar dünyanın her yerinde zulme karşı kıyama kalkıp haklarını aramaya başladıkları günden beri karanlık aydınlığın pençeleri arasında can vermeye başlamış, daha önce düşmanlık tohumları ekilen coğrafyalarda dostluğun meyveleri ile nesiller beslenmiş, sınırlar ortadan kalktıkça o sınırları çizenler kendilerini koruyabilmek için etraflarına duvar örer olmuşlardır. Kerbela’daki kıyamın meyvesi olan İnkılabın hayat bahşettiği insanlık, din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan birlikte hareket etme bilincine ulaştığı ölçüde özgürleştiği için artık yeryüzünün doğusundan batısına bütün halklar, haklarını gasbedenlere boyun eğmektense onların kibirli boyunları toprağa gömmeyi görev bilmişlerdir.

Ve işte bugün Venezuela’dan, Pakistan’a, Fransa’dan Yemen’e kadar hatta Afrika’nın derinliklerine kadar meydanları dolduran halkların hak talebinin nedeni de budur. Bu halklar direniş cephesini ve onun sarsılmaz merkezi olan İslam İnkılabını tanıdıkları ölçüde harekete geçmekte, kendilerine kader diye sunulan zilleti red etmektedirler. İslam İnkılabının zalimlere karşı şiddetli, mazlumlara karşı ise şefkatli tutumu bu halklar üzerinde etkisini artık daha net ortaya koymaktadır.

Bu tutumdan dolayı aynı dine veya mezhebe mensup olmayanların dahi kalpleri İnkılabın nuruyla aydınlanmakta, gözleri hapsoldukları karanlıktan aydınlığa çıkmaktadır. Suriye’deki zaferin hem de 7 düvele karşı nasıl kazanıldığını, İnkılabın evlatlarının kendilerini başka ülkelerin mazlumları için nasıl feda ettiklerini gördükçe dostun ve düşmanın kim olduğunu anlayan mazlumlar, Latin Amerika’da, Afrika’da, Avrupa’da ve Asya’da dik durdukça kuduran zalimlerin ellerinden tehdit, fitne ve nifaktan başka bir şey gelmemektedir.

İşte biz de burada, henüz yeni gerçekleşen Pakistan ve Hindistan arasındaki çatışmayı yukarıdaki girizgahta belirttiğimiz nedenlere dayanarak ele almayı amaçlıyoruz. Ne oldu da bu çatışma meydana geldi? Bu çatışma sadece iki ülkenin sınır ihlali ile mi alakalıydı? Kimler bu çatışmadan ne umuyorlardı? Taraflardan hangisi haklı hangisi haksızdı? Ve tam da bu yakın dönemde yaşananlarla bu çatışmanın nasıl bir bağlantısı var? Bu sorulara cevap verebilirsek son dönemdeki gelişmeleri daha iyi anlamış oluruz diye düşünmekteyiz.

Yazılarımızda bütün sınırların aslında suni olduğunu, kavimlerin, Allah’ın c.c. kendilerine emirleri doğrultusunda yaşama bilincine sahip oldukları takdirde sınırların doğal olarak ortadan kalkacağını ve bunun tevhid ilkesi gereği olduğunu vurgulamaktayız. Bu yüzden özellikle yaşlı şeytan İngiltere’nin ve onun gibi sömürgecilerin sömürdükleri yerleri gerideki uşaklarına bırakırken halkları ayrıştırarak sınırlara hapsetmesini, halkları birbirlerine düşman ederek o bölgelerde daha önce var olmayan sınırlar tesis etmesini kabul etmiyoruz. Ve yine bu yüzden Pakistan, Hindistan ve Bangladeşi bütün olarak görmekteyiz ve tıpkı Suudların işgali altında olan bölgeyi asıl ismi olan Hicaz ile yad ettiğimiz gibi asıl adı olan Hindupak olarak nitelemekteyiz.

Siyonizmin hamisi olan İngilizler şuanda yaklaşık 1,5 milyarlık bir nüfusa sahip olan belki de 500 milyon müslüman nüfusu içinde barındıran, bu anlamda da müthiş bir potansiyele sahip olan bu bölgeyi 3’e bölerek hem her birini daha rahat idare etmeyi, hem halklar arasına koydukları nifak ile her halkı bir diğeriyle korkutup kendilerine sığınmak zorunda bırakmayı, hem de kast sistemi gibi kölelik düzenleriyle halkların insan gücünden cüzi giderle azami ölçüde yararlanmayı amaç edinmişler, halklar uyanmasın diye de tabiri caizse “vatan millet sakarya” teslisini onlara kabul ettirmişlerdir.

Bu suni bölünme son zamanlara kadar devam etse de İslam İnkılabı’nın sabırlı ve samimi çabalarıyla bu coğrafyadaki halklar ve özellikle Pakistan ordusundaki halkın evlatları hakikati görmeye ve birliğin önemini kavramaya başlamış, her iki ülkenin uleması vahdetin ehemmiyetini izah için toplantılar tertipleyip halkı irşad etmek için çaba sarfetmiştir.

Direniş cephesinin Pakistan ordusu ve Hindupak bölgesindeki bu faaliyetleri siyonizmin telaşlanmasına neden olduğundan Suud Firavunu Selman alelacele Pakistan’a gidip 20 milyar dolarlık rüşveti siyonizmin uşağı olan Pakistan hükümetine ve istihbaratına verince önce İslam İnkılabında Devrim Muhafızlarının şehadetiyle sonuçlanan saldırı, sonra da 2 gün önce yaşadığımız uçak düşürme olayları gerçekleşmiş oldu.

Tıpkı Resulullah’ın s.a.a. Medine’ye geldiğinde barıştırdığı Evs ve Hazrec kabilelerini münafıkların tekrar birbirine düşürmeye çalışması gibi İnkılabın halklarını birleştirdiği bu coğrafyanın başındaki siyonistler de halklara “düşman olduklarını(!)” hatırlatmak için gayret içine girdiler. Böylelikle Pakistan ordusunu yeniden gereksiz çatışmalara sokup yıpratmayı, oluşan birlik, beraberlik havasını dağıtmayı amaçladılar.

Bu çatışmada ne haklı ne de haksız olan taraf vardı. Bu çatışmada batıl, hakkı meşgul etmek istedi hepsi bu kadar. Ayrıca çatışma savaşa dönüşseydi İslam İnkılabının doğusu da savaş alanı olacak, büyük şeytan, Afganistan’dan sonra Pakistan’a da aleni olarak girecekti. Bu arada o bölgenin mazlum halklarının katledilmesi de bölgenin bütün sermayesine el koymayı kolaylaştıracaktı.

Ama olmadı. Olmayacak da. İnkılabımızın ve İmamımızın varlığı siyonizmin bütün oyunlarını bozduğu gibi bu oyun da bozuldu ve çatışma durduruldu. Bundan sonra gerçekleşecek her çatışma halkların arasına sızmış olan siyonistlerin açığa çıkmasına vesile olacak ve Hindupak coğrafyası da tıpkı Suriye gibi içindeki hainlerden arınacaktır. Zaten bu çatışma Suriye’deki kahramanlığı ve dik duruşuyla Hakkın safında bulunmanın gerçek zaferi elde etmek anlamına geldiğini mazlumlara ispatlayan kahraman Beşar Esad’ın, “İmam’ını” ziyaretine denk gelmesi ise Suriye’de ahir zamanda müjdelenen darbeyi yiyen batılın, hakkın karşısına çıkmaya gücünün kalmadığının, dolaylı yollara başvurmaktan başka çare bulamadığının, öfkesinden ve kininden gebermek üzere olduğunun ispatıdır.

Hak, tüm yeryüzünde zaferini ilan etme sürecine girmiştir artık. Batıl, kaderindeki yenilgiye boyun eğmek zorundadır ve 40 yaşına girmiş olan “insan”a, şeytanın secde etmekten başka çaresi kalmamıştır. İnsan-ı Kamil’in takipçileri bu saatten sonra her ne sorunla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar asla ye’se düşmemeli, yaşanan her zorluğun, her sıkıntının aslında kemalat yolunda atılan bir adım olduğunu bilmelidirler. Hak’tan hayırdan başka bir şey gelmeyeceği için hak cephesinin talebelerinin hayırdan başka bir akıbetleri yoktur ve bu hayır çok kısa bir süre içerisinde batılın tüm yeryüzünden silinmesi olarak kendini belli edecektir.

Çatışmadan beslenen siyonistlerin hevesleri yine kursaklarında kalacak, vahdetin çelik yumruğu her kıtada bu zalimlerin başına inecektir. Çünkü halklar kardeştir, mazlumdur, masumdur. Ve ister Hindupak’da olsun, ister Latin Amerika’da, artık bütün halkların hamisi İslam İnkılabı vardır. Mazlumların intikam alacağı günler yakındır ve bu intikam bugün maruz kalınan zulümlerden daha çetin ve şiddetli olacaktır. Direnerek beklersek gelecek bizimdir, emin olun…

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı