HER MÜNAFIK SİYONİSTTİR…

Son bir haftadır Filistin’in işgal edilmiş topraklarında, siyonist çakallara karşı kıyama kalkan aslanların yazdığı destanı, yine o çakalların bütün engelleme çabalarına rağmen sosyal medya üzerinden okuyor, bu kıyamdan dolayı gururlanıyor, seviniyor ve ümitleniyoruz. Siyonizmin emrindeki haber kanallarının verdiği “Gazze perişan, Gazze’de katliam var, Gazze bombalar altında inliyor” ve “Filistinli grupların ellerinde kendilerini savunacak silahları yok, Filistinliler çaresiz” türünden müminlerin kalplerine yeis enjekte etme niyetiyle verilen haberlere ise gülüp geçiyoruz.
Çünkü biz, İslam İnkılabının varlığından ve O’nun oluşturduğu Direniş Cephesinin gücünden haberdarız. Çünkü biz, direnen bir halkın, işgalcilerini yerle yeksan edeceğini, başındaki zalimleri cehenneme göndereceğini ve her türlü saldırıyla başa çıkabileceğini, özgürlüğünü, şerefini, izzetini koruyabileceğini İslam İnkılabının tecrübesinden ve Direniş Cephesinin kazanımlarından dolayı biliyoruz. Baş eğmeyen mazlumlara musallat olan zalimlerin eninde sonunda başlarını yitireceğini de biz bu mektepten, bu mektebin yiğitlerinden öğrendiğimiz için asla endişeli değiliz. Asla ümidimiz kırılmaz, asla hüzne gark olmayız. Çünkü biz, imanın, ihlasın, izzetin şerefin kendisine hicret ettiği kalplerin sahipleriyiz. Gam, keder, hüzün bize yaklaşamaz. Yenilgi, yakınımızdan geçmekten dahi utanır.
Bu yüzden Filistin’de yaşananlara, münafıkları reis belleyenlerden farklı bir gözle bakıyoruz. Onlar, kendilerindeki imanı çalanlardan, kendilerini “özgür”(!) köleler haline getirenlerden, bütün varlıklarını sömürenlerden, dinlerini dünyaya kurban ettirenlerden, boyun eğmeyi izzet, zulme meyletmeyi meziyet bilenlerden, haramları helalleştirip kendilerini öğüt alamaz hale getirenlerden, “eyyy” diye efelenip, efelendiklerine hizmet edenlerden beri olamadıkları için, onların gerçek çehrelerini keşfedemedikleri için, yüreklerine işleyen zilletin Filistin gibi diyarlardaki mazlumların da yüreklerine işlediğini zannına kapılarak “Ah Filistin, vah Filistin” diyerek ağıt yakmayı yegane eylem olarak bilirler.
Onlar, memleketlerindeki siyonist üstlerin, siyonist büyükelçiliklerin varlığını sorgulamaz, o elçiliklerin önünde üç beş slogan atarak mücahit olduklarını zannederler. Siyonistlerle var olan hiçbir ilişki (ister ticari olsun, ister siyasi ve askeri) onları rahatsız etmez, gündemlerine dahi gelmez. O çaresiz zannettikleri Gazze’yi bombalayan pilotların kendi memleketlerinde aldıkları eğitimi dahi umursamazlar. Lafla yürüyen peynir gemisini tayfalarıdırlar. Bütün zilletlerini, beylik lafların arkasına gizleyerek kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar. Oturdukları yerden aleme nizam verir, Kudüs’ü falan fethederler. Karınlarındaki gurultuyu “sen kimsin ya” hitabına kulak kabartarak duymazdan gelirler.
Oysa hem ruhlarını, hem akıllarını siyonizme peşkeş çekmiş kimselerdir onlar. Siyonizm, onları öyle bir hale getirmiştir ki direnmenin hayalini dahi kuramazlar. Kendilerine yol gösteren siyonistler, onlardaki izzeti, şerefi, çoktan dara çektiğinden başkalarının şerefleriyle meydana çıkmasını anlayamazlar. Çaresizlik hissiyatı damarlarına zerk edilmiş olduğundan, başka diyarlarda direnenlerin de çaresiz olduklarını düşünürler. Hakları, düşürüldükleri bu bataklıkta eğdikleri boyunlarından dolayı ellerinden alındığı için, onları idare eden siyonistler mazlumların direnerek haklarına ulaşabilecekleri fikriyatına onları düşman eylemişlerdir. Bu yüzden direnmeyi, ayağa kalkmayı düşünmek bir yana, bunu yapabilenlerin varlığına inanmayı dahi red ederler.
Fakat onlar kör, sağır ve dilsiz olsalar da Filistinli yiğitler, bizlerin ve gelecek kuşakların iftiharla okuyacakları destan yazma işine devam etmektedirler. Bu sefer ki kıyamları önceki bütün kıyamlardan çok daha farklıdır çünkü. Önceden Gazze, Filistin içinde kuşatılmış ve kıyama kalktığında siyonist çeteyle yalnız başına mücadele etmek zorunda kalan bir coğrafya iken, bugün, Gazze bütün Filistin’i kuşatmış, işgal altındaki her beldede her köyde ve şehirde mazlumlar güçleri nispetinde siyonist çeteye kafa tutmaya başlamıştır.
Bugün ki kıyam, siyonist rejimin ömrünün sonunun geldiğini müjdeleyen bir kıyamdır. Hem de sadece direnişin elindeki füzelerden dolayı değil. Ki o füzeler başta Şehid Kasım Süleymani ve Şehid İmad Muğniye gibi komutanlarımızın kanları ve canlarının ürünü olarak bütün Filistin’in özgürleşmesinin yolunu açmaktadırlar. Ama bugün ki kıyamı farklı kılan, bütün Filistinlilerin hatta FKÖ gibi siyonist rejimle işbirliği yapmaktan çekinmeyen satılmış örgütlerin askeri kanadının dahi bu kıyama dahil olmasıdır.
Siyonist rejim artık sadece Gazze’deki direnişten korkmamaktadır. Batı Şeria’dan da Kudüs’ten de, Tel Aviv’den de Hayfa’dan da korkmaktadır. Filistin’in her karışı ayaklanmış, her karışı siyonistleri topraklarından çıkarmak için kıyama kalkmıştır bugün. Arkasına sığınacağı garkad ağacı dahi bulamamaktadır siyonistler. Elbette ki münafıklar o görevi yerine getirecektir ama Filistin topraklarında garkadların da kökü kazınmaktadır bugün. Siyonistler, hiç ummadıkları yerlerden darbe yemeye, arabaların altında kalmaya, alışveriş yapacak esnaf bulamamaya, daha önce dost zannettikleri veya en azından “ehlileştirdiklerini” düşündükleri Filistinlilerin saldırısına uğramaya, hem de en güvenli telakki ettikleri şehirlerinde bütün bunları yaşamaya başlamış ve çaresizlik hissiyatıyla kibir, zulüm ve sömürüye dayanan maneviyatlarını yitirmişlerdir.
Belki de Gazze’den atılan füze ve roketlerden daha fazla yukarıda bahsettiğimiz durum siyonistleri endişelendirmekte ve işgal ettikleri o topraklardan kaçış vaktinin geldiğini onlara ispat etmektedir. Bu yüzden münafıkların bizlere dayattığı “Gazze’nin çaresizliği” aslında siyonistlerin yaşadığı hayal kırıklığı ve ümitsizliği gizlemek için tezgahlanmış son çırpınışlardır. Elbette ki yaşanan savaşta nice şehitler verilmekte, nice mazlumlar katledilmektedir. Ama zafer bu fedakarlıkların sırtından taşınan bir olgu olduğundan, bizler, bu tür kayıplardan şeref duymakta, o şehitlerin kanlarıyla beslenen din ağacının meyvelerinden imanı, ihlası, kıyamı, izzeti ve zaferi tatmaktayız.
Her bir şehidin siyonizmin tabutuna çakılan bir çivi olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Kerbela’dan beridir bu mektebin talebeleri bu bilinçle yetişmektedir zaten. Bu yüzden hepimizin kanı toprağa düşse bile o toprağın kıyama kalkacak yeni nesillerin yurdu olacağının bilincindeyiz. Ve eminiz ki bi-fiil sahada, meydanda mücadele kardeşlerimiz bizden daha fazla bu bilinçle meydana koşmaktadırlar. Onlar, geleceği kurtarmak için bugünlerini kurban etmektedirler. Onlar, zilleti dara çekmek için izzeti şehadet kadehinde yudumlamaktadırlar. Onlar yaşasalar da şehittirler, şehit olsalar da diridirler. Ne onlara, ne de onları sevenlere hüzün yoktur. Zafer, onların mahkumudur. Nerede isterlerse orada ortaya çıkmaya, emirlerini ifa etmeye hazırdır. O halde siyonizm ister direniş meydanındaki kardeşlerimizin taleplerini kabul edip saldırılarını durdursun, isterse de kara harekatına başlayıp (ki bu hepimizin ortak temennisidir) kendi yok oluşunun kararını versin, artık zillet libasını giymiş ve idam sehpasına doğru ilerlemektedir. Üstelik bu süreç Seyyid Nasrallah’ın müjdesiyle öyle uzun sürecek bir süreç de olmayacaktır.
Bu noktada kendini mazlum, müslüman sayan herkesin dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü başlığımızda da beyan ettiğimiz gibi bugün her münafık bir siyonisttir. Siyonizmin elinde kalan yegane silah nifak, yegane asker ise münafıktır. Allah c.c. Kur’an da kafirlerin, müşriklerin dinimizden ümidini kestiğini beyan ederken münafıkları bu hissiyattan muaf tutmuştur. Nitekim bu yüzden münafıklar müşriklerden ve kafirlerden daha şedid düşmanlardır. Onlar sizler gibi görünmeyi iyi bilirler. Sizin gibi konuşmada “usta”dırlar. Görünüşleri hoşunuza gider. Dilleri çatallıdır. Sözleriyle size hitap ediyor gibi görünürler ama aslında siyonizme mesaj verirler, onu savunurlar.
Mesela siyonist olduğunu alenen beyan eden büyük şeytanın başına “Sayın Biden, kanlı ellerinizle tarih yazıyorsunuz” derler. Siz bunu eleştiri zannedersiniz ama karşı taraf taltif edildiğini anlar. Zaten eleştiren neden “sayın” deyip bir de üstelik “tarih yazıyorsunuz” diye ekler ki? Kimin tarihi yazılmaktadır? O kanlı ellerdeki kan kime aittir? Tarih yazma işi neden zalime verilmiştir? Neden mazlumların yazdığı tarihten bahsedilmemektedir? Sorgulamanız istenmez.
Tıpkı “siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” cümlesindeki gibi. “Evet onlar adam öldürmeyi iyi bilirler peki siz engellemeyi denediniz mi hiç?” diye sormaz kimse. Mesela onları korumak için İslam İnkılabından atılacak füzeleri haber veren üslerin neden kurulduğunu da merak etmez bu söze inananlar. Veya her ne olursa olsun devam eden ticarete, “biz onlara muhtacız” sözüne, “meşru devlettir” çıkışına, “bana mı sordunuz giderken” azarına da dikkat etmez sorgulamayı günah zannedenler.
Veya siyonist bir başbakanın kendisini kendi memleketinde ziyaretinde “Filistinlileri öldürmekten zevk aldığını” söylediğini duyunca da tepki vermez yaşarken ruhu çalınmış olanlar. Mesela o siyonistin bu sözü söyleyecek rahatlığı nerden bulduğunu, bu sözü söyledikten sonra onunla neden konuşulduğunu, resmi ilişkilerin neden devam ettirildiğini falan da merak etmezler. Çünkü onlar kafirlerden, müşriklerden kaçarlarken münafıkların kucağına düşmüşlerdir. Kafirler, müşrikler onlardan sadece dünyalarını alacakken, münafıklar hem dünyalarını hem ahiretlerini, hem şereflerini, hem izzetlerini, hem namuslarını ve hem de idrak ve izanlarını çalmışlardır.
Öyleyse boşverin onları. Filistin’de yaşanan destana odaklanın. O kahramanların İmamlarına sürekli olarak bağlılıklarını yenilediklerini, O’na teşekkürlerini sunduklarını, İslam İnkılabına minnet duyduklarını onların ağızlarından dinleyin ve zaferin menbaı ile olan bağınızı kuvvetlendirin. Bilin ki o zafer, eninde sonunda küfrü hezimete uğrattıktan sonra nifakla hesaplaşmak için bütün mazlumların yurtlarına uğrayacaktır. Ve bilin ki “meydanlar olmazsa aslandan hali”, o memlekette olamaz “tilkiler vali.” Yeter ki meydanları boş bırakmayın, tilkilere aldanmayın, o vakit zafer size râm olacaktır…
siyasetmektebi.com