Kur'ani SiyasetSon Yazılar

HER AYET BİR “AYET”TİR…

her ayet bir ayettir

Bil ki bazen insan yanı başındaki hakikati onun meyvesine ihtiyaç duymadan fark edemeyebilir. Bazen eldeki hazine değerinden az bir karşılıkla sürülür piyasaya veya elde hazine olduğunu dahi anlayamaz sarraf olmayan bakarken “altın”a. Elmas cam gibidir onun için, “olsa da olur olmasa da olur” bu yüzden. Ve alim olmayan için yoktur anlamı ilimlerin ve cahil, “adam yerine koymaz” alim olanları. “Ne işime yarayacak” sorusuyla süsler bütün dünyasını ve dünyanın bütününü, anlama derdine girmeden bakarken yaratılmışlara, yaratılmışların ona sunduklarına. Üstelik “toprak olmak ne garip şey” diye düşünür topraktan geldiğini anlayamayarak. Toprağın hakikatini idrak edemediği için varlığın hakikatini anlamamıştır çünkü.

Dünyayı yüklendiği için yükü ağır olanın ezilirken ruhu onca yükün altında keyf çatmaktadır nefsi kendi dünyasında ama çekmez bunun acısını derdin derman olduğunu bilmeyen ve bu yüzden kaçar dertlenmekten her daim. Kaçtığı derdi sen sundukça ona, bundandır düşman kesilmesi sana, bundandır onca kin, öfke ve inat, onca inkar bundandır. Eğilmek istemeyen nefsinin dirilmek isteyen ruhuna zulmü bundandır. Ve sen dimdik durdukça karşısında sarsılan vicdanından insafın kaçışına müsaade etmemek için verdiği savaş bundandır. Duydukça sesini, eriyen nefsinin güneşe tutulmuş buz gibi yok oluşuna müsaade etmemek için balçıklaşan özünden sana sıçratma derdi de bundandır. Lekelenmeni ister ki lekelendiği belli olmasın, çürümeni ister ki meyve veremeyesin.

Oysa aynı vahiydir kitap olup karşınızda duran, aynı Resuldür (s.a.a.) nuruyla yaşadığınız alemi ayakta tutan. Aynı sudur “birinizde şifa diğeriniz de zehir olan.” Aynı ayettir, ayet (delil) olup yolu aydınlatan ama aynı idrak, aynı iman, aynı basiret ve aynı İmam değildir yolunuzun menzilini belirleyen. O halde “artık sabret! Çünkü Allah’ın va’di haktır. Öyle ise kat’î olarak îmân etmemiş olanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin!” (Rum 60) “Ve O, herşeyi hakkıyla bilendir.”(Bakara 29) Sabret ve diren anlatırken hakkı, yaşa ve yaşat, ölüm batılın kucağında el bebek gül bebek yetişirken büyüyüp hakim olmak için arza. Ve “Allah’tan c.c. sakın ve hakkı söyle; bu helakine neden olsa da. Çünkü kurtuluşun haktadır. Batılı terk et; kurtuluşuna neden olsa da. Çünkü helakin batıldadır”(İmam Musa Kazım a.s.).

Bil ki hakta sebatın azgınlaştıracaktır batılı. Bütün imkanları ile saldıracaktır sana ve senden olanlara. Zindanlar hazırlanacaktır cevreylemek için canına, zalimin şanındandır mazlumun gözyaşını dökmek unutma. Uçuşurken tehditler dik duranların başları da uçuşacak zamanı geldiğinde ve eğilmeyenler derilecek hasat mevsiminde. Dar edecekler dünyayı geniş sananlar, sana. Gözlerini kör edecekler gönülleri kör olanlar, dilini kesecekler belki de kulakları hakka sağır olanlar duymamak için, can veren ab-ı hayatın “kalplere sekinet” bahşeden sesini. Hep karanlık yüzünde yaşamaya mahkum edecekler dünyanın ve yerin altı yeryüzü olacak belki de bundan sonra sana. Kuyular, kardeş bildiklerinin zindanı olacak, kuyular dertlerinin ortağı. Sultanı olacağın alemlerin önce kölesi olacaksın belki de kim bilir?

Kim bilir hangi göz kör olacak senin için veya hangi gömlek açar o gözleri yeri geldiğinde. Kim bilir yardım ne zaman gelir kimsesizlik zafer kazanırken umutlarına karşı. Sen aldanma, korkma ve dik dur zindan sahiplerinin karşısında yeter ki. Yeter ki “Rabbim! Zindan bana, bunların beni kendisine da’vet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden def’ etmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum”(Yusuf 33) de ve meyletme süsüyle aldatan dünyanın yalanlarına. Göreceksin Allah’ın (c.c.) yardımı ne kadar da yakın (Bakara 214). Sırtını döndüğünde dünyaya yüzünü döndüğün Allah’ın (c.c.) vaadi göz kırpacaktır sana. Zindanlarda yetişen ruhun nurunu yayacaktır arza ve arşa. Sabır azığı ile beslediğin imanın hükmedince sana, sen hükmedeceksin aldanmadan dünyaya.

Bak ne güzel anlatmış Mevlana “buğday toprağın altına gider ve toprak zindanında mahsur kalır ve içinde bulunduğu aşamadan bu zindanda geçerek daha yetkin bir aşamaya adım atar. Önce çok ince kökler verir, çok geçmeden buğday dalı şeklini alır ve bunun ardından da çok fazla başaklar verir. Buğdayın toprak altında bulunması onun yetkinlik kazanmasının ilk basamağıdır. Yine bu buğday değirmen taşı altında ezilerek un olur, sonra ekmek olur, sonra bu ekmek yine dişler arasında çiğnenir ve besin olarak insanın bedeninde yerini bulur. Sonuç olarak da varlığının yetkinlik aşamalarınının en yücesine ulaşır, akıl ve düşünce olarak ortaya çıkar.”

Yani zindan toprağın olur senin, orda yetişirsin başak verebilmek için, başak vermek de değildir hedefin, derilmen, ezilmen, un olman, yoğrulman, pişmen, çiğnenmen gerekir belki de hakikatinin farkına varabilmen için ve hakkın hakikatini izah edebilmen için başkalarına. “Çile içinde çile çekmen gerekir hak yolunda” ki yürümeyi öğrenebilesin bu yolda. Yani “hamsın pişmen lazım, o da yetmez yanman lazım” ki yakabilesin mumu ve aydınlatabilesin karanlığı. Düşmanın öğretmenindir senin yani. O öğretir direnmeyi sana, o pişirir seni kendi ateşinde. O dertlendirir seni ve insan eder böylece. Dermanı bulursun o derdinde. Yeter ki diren. Aldırma ve yürü hak bildiğin yolda. Ve tevekkül et Allah’a (c.c.) “Hem bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, neden Allah’a tevekkül etmeyesin ki? Sana yaptıkları eziyetlere de mutlaka sabret. Zaten tevekkül edenler ise, artık ancak Allah’a tevekkül etsin.” (Bakara 12) hakikat bu değil mi?

Unutma, dünya geçici olduğu gibi dertleri de sevinçleri, hüznü de geçicidir. Saltanatı da köleliği de geçicidir. Sarayları da gecekonduları da geçicidir. Başları kibirden göğe varanların, boyları uzun olanların girdiği toprağa girecektir zulmettikleri mazlumlar da unutma. Yokluk ile seni terbiye etmeye çalışanların varlığı yok olacaktır bir gün bunu tut aklında. Herkes geldiği “nokta”ya dönecektir uzun cümleler kuruyor olsa da bu dünyada unutma. O zaman sana zulmedenlerin attığı kahkahaları duyduğunda de ki “benim yaşadığım bu zor günlerin her biri geçtikçe sizin hoş günlerinizden de biri biter ve nitekim ben ve siz bir yerde buluşuruz. İşte orada batıl ehli, ne kadar da hüsrana düştüğünü anlayacaktır” (İmam Musa Kazım a.s.).

Öyleyse ayet ayet sun delillerini ki ayetlerdeki ayetleri keşfedemeden ömürlerini ayet okumakla geçirenlerin sarsılsın dünyaları ve yıkılan dünyalarının ardından inşa edilsin ahiretleri. Hapsoldukları saray odalarından çıkabilsinler diye tut ellerinden zalimlerin bütün tehditlerine rağmen ve sütunlar yerle bir olsun doğuşuyla insanın yeryüzünde yeniden. Seni sen yapacak olan zindanları ve kuyuları doldurduğun nur ile yak ki sana zindanları sunanların kendi dünyalarına mahpus ettiklerinin gözlerindeki perdeler yansın ve açılsın kalplerin kapıları hakikatin bahçesine. Zalimin ateşinin güle döndüğü gülistanda yürüsün mazlum olduğunu dahi farkedemeyenler ve ayaklarına batan dikenler ile aksın damarlarında dolaşan kirli kan. Ki kalpler tertemiz kanı dağıtsın uzuvlarına, ciğerleri temizlensin gül kokusuyla. Ve zulme baş eğmeyen sen, zalime sert olan sen mazluma “yumuşak davran, katı kapli olma”(Al-i İmran 159) ve sana ne yaparlarsa yapsınlar “ya Rabbi! bilmiyorlar” de.

Uyan ve uyandır, yan ve yak ki bilmeden seni yolundan çıkarmaya çalışan ile hem onu hem de seni bu yoldan saptırmaya çalışanlar birbirinden ayrılsın ve zalimlerin kurusun elleri. Kesilsin soyları ve yok olsun dünyaları. Ve bil ki izzet ile attığın adımları hedefinden uzaklaştırmak için sana sunulan dünyalıkları da elinin tersiyle itip “yanımda yararlanacağım bir malım yok ve sizden de istekte bulunmak için yaratılmamışım”(İmam Musa Kazım a.s.) dediğin anda tadacaksın özgürlüğü ve özgür kılacaksın hem dünyayı hem de dünyaya aldananları.

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı