HEMİ YERLİ HEMİ MİLLİ…

Gelin, gelin ve iyi bakın! Bu gördüğünüz satın aldığımız alın teri. Bir secdeyle elde ettiğimiz binlerce odanın kan kırmızısı zeminini örtmek için mızraklara taktığımız Kur’anın her harfi adedince düğüm atılmıştır buna. Gözyaşları ile karılmıştır boyası ki kıyamete kadar solmaz ah-u eyvah ile bakımı yapıldıkça. Her desenin vardır bir hikayesi. Binlerce desisenin mimarları olarak tasarlarız her birini. Saçaklarından sarkan israfı hesaplamak için yetmez cebir ilmi. Daha rahat atmaktayız artık iplerimizi, daha az yıpranmakta yılanlarımızın derisi. Yeter ki çıkmasın Musa (a.s.) gibi birisi, yeter ki “Kur’an-ı natık benim” demesin Ali (a.s.). “Örtmek” bizim işimiz biz “örteriz” her yeri.
İyi bakın! Bilmem kaç bin kilometrekaredir bu örtü. Ne kadar güzel değil mi, ne kadar renkli. Ne kadar pahalı, ne kadar değerli. “Allah” nidalarıyla aldatılanlar tarafından dokunmuştur her zerresi. Beş vakit nifak ile süslenmiştir ilmekleri. Bu gördüğünüz kırmızı döktüğümüz kanın rengi. Şu takke yeşili kısım var ya, hah o işte, o bizim maskemizin maskesi. Bakın orda siyah var, gençlerin geleceği. Gri, göğün mavisi, şuradaki bej saldırdığımız ekinin rengi. Ayrıca gökkuşağı gibi boyadık ib…leri. Malum biz destekleriz böyle özgürlükleri. Ha bi de biraz orman işlemişlerdi söktürdük hemen hepsini. Ama denize dokunmadık yüzdürelim diye gemileri. Ayriyeten azıcık altın sarısı vardı kullandırmadık, ya sattık ya süsledik evlerimizi.
Bakın tam şuraya işlenmiş sefalet de bizim. Yokluktan, yoksulluktan gına gelmişlerin boyunlarındaki ipler de bize ait. Bu gamhaneler, gecekondular, çatısız, sobasız, odunsuz, kömürsüz evler de bizim. Bizim maharetimizdir bunca acı, gözyaşı, bizim ellerimizle talan edilir mahrumların aşı. Deviririz bütün gücümüzle üst üste konulmuş her taşı. Çünkü mamur beldeleri çizdirmeyiz buraya, bizim işimiz viraneler ile. Baykuşlara yem ederiz bülbülleri, ve yaban otları ile boğarız bütün gülleri. Mesela sevmeyiz biz aslanları. Bol bol çakal sürüleri ekleriz desenlerimize ki doldursunlar boş görünen meydanları.
Bizim bebeklerimiz tek taş yüzük takabilsin diye açlıktan ölen çocukları da bu halıya biz dokuduk. Sonra oturup o mazlumlar için hatimler indirip fatihalar okuduk. İsraftan hiç hoşlanmayız bilirsiniz, başkası işlediği sürece. Sizin adını bile söyleyemediğiniz meyvelerle keyif çatarken biz, size ikinci peçeteyi haram kılmamız da bundan işte. Pazara gidemediğiniz için sizler yakarken hayatlarınızı, masallardan hep üç elma düştü bize. Siz uyudunuz biz yedikçe.
Bir minber çizmişiz ya hani bolca süslemeli, oradan zihinlerinize rıza, şükür, sabır işlenmeli ki bize şükredip, verdiğimize razı olup, sabredebilesiniz zulmümüze. Bu halıdan önce bolca sarık ve cübbe dokuduk elbette. Ayet ve hadisler yazılı her birinin her santiminde. Onların dilleri de bizimle kalpleri de. Hiç ihanet etmezler hainlere. En güzel seslilerden, en güzel görünenlerden seçtik bir çoğunu ki “baktığınızda görünüşleri hoşunuza gitsin, kulak veresiniz sözlerine.”
Şu sütunları görüyor musunuz? Hani her biri saltanatımızın teminatı. Öyle kolay nakşedilmedi yüreklere. Mazlumiyete onca zulmettikten sonra sızabildik içeriye. İçeriyi talan edince dışarısı bizim oldu öylece. Gıdalardan önce oynadık genlerinizle ve kopardık bağlarınızı geçmiş nesiller ile. Hedef, amaçsız bir söz haline geldi, amaç üç kuruş pahayla pazarları süsledi. Boşluk doluluktan şikayet eder oldu musallat olduğumuz yeni nesillerle muhabbet edince. Dost neydi, düşman neydi karıştı zihinlerde, ne dün dünde kaldı ne bugün bugün olabildi biz çarkı çevirdikçe. Sorguyu, suali yasakladığımız için sorgusuz sualsiz itaat en temel ibadet oldu dinimizce. “Biz ne dersek o, delil sormayın” diyen dilleri bozuk paralarla çalıştırıp meydana sürüverdikçe, sürüverecek sürüler yetişti hem de binlerce. Klonlamayı da biz bulduk bu arada. Hemde papağan başlı koyun klonladık aynı sözleri niçin tekrar ettiklerini dahi bilmeyen ve kesmeye çalıştık dik duran başları çıkardığımız bunca gürültünün içinde sessizce.
Bakın şurada da bir tepe var. Üzerine cami çizdirdik. Deminden beri anlattıklarımızı özetledik güzelce. Saltanatımız o kadar ağır ki ayakta durabilmek için altında ihtiyaç duyuyor çünkü binlerce camiye, minbere, hutbeye. En büyüğünü yaptık hem de. O kadar büyük oldu ki kaç ihanet, kaç talan, kaç gasp, kaç katliam sığındı gölgesine de hiçbirini ifşa etmedi yinede. Öyle güzel Allah c.c. dedik ki şeytan bile bizden düşecekti şüpheye. Neyse ki rahatlatabildik buluşmak için gidince Mekke’ye.
Anlayacağınız şu gördüğünüz ters yüz edilmiş din de bizim. Bizim icadımız olmasa da bizim ile ulaştı zirveye. En güzel biz iman ettik bu dine, en çok biz çaba gösterdik tebliğine. Biz namazını kıldık, orucunu tuttuk, tesettürüne biz girdik, ahlakını biz anlattık. Tevazusunu gösterdik kibrimizle, tevhidini ispatladık şirkimizle. Miracına biz indik, adaletini, zulmümüzle biz yaydık. Abdestliyken kumar oynadık, iftarlarda içki içtik. Faizi sol elimizle alıp hep sağ yanımıza yattık. Tıpkı camilere sağ ayağımızla girip cumalarda ilk safları kapmaya çalıştığımız gibi besmelesiz girmedik fuhuşhanelere ve ihlası riyaya kurban kıldık. Bi bakıp çıkmak için arkadaşlarımızı kumarhanelerde aradık. Zengine yardım dinimizin emriydi bu yüzden hep fakirlerden aldık. Aç zaten aç idi ama toku tok tutmak için beytülmale daldık.
Ha bakın bir de şurada küçük mutlu ülkeler vardı halıya dokunmuş olan, bize de dokundu. Mutluluk huzur demekti, huzur güven ve sükunet demekti. Tüm bunlar birleşince “insan” yetişecekti. Buna tahammül edemezdik. Sağda solda ( ki sağ da sol da bizim idi) ne kadar ipsiz sapsız varsa bizatihi biz kendi elimizle ekledik ve bin bir renk ve desenle çiziverdik. Bir anda karıştı renkler hakla batıl karışır gibi, hakikat allak bullak oldu, tekbirler çatıştı gökyüzünde, vuranın da vurulanın da elinde Kur’an vardı ve biz bu Kur’anların en azından bir kısmını mızraklarımızdan çıkarıp vermiştik bazılarının ellerine. O eller ile kesildi çocukların başı, o eller ile siyonizme yapıldı kalp masajı. O eller yıktı Allah’ın c.c. şiarlarını, o eller yaktı masumların dünyalarını. Bunca karışıklıkta soğudu yüreğimiz ve başka camilerde niyetlendik dinimizin namazını kılmaya. Ama sonra… Neyse boşverin o kısımları. Oraları biz de beğenmedik. Halâ düzeltmek için uğraşıyoruz ama belli ki daha mahir diğer dokumacı.
Velhasıl tüm bu gördüğünüz halı ve başından beri bahsettiğim ve hatta eksik bıraktığım tüm desenleri hemi yerli hemi milli. Bizim geldiğimiz yerden geldi, ve bizim milletimiz için ilmek ilmek işlendi. Bizim hayalini kurduğumuz dünyanın renkleriyle boyandı, bizim başkalarının dünyasını uğruna hiç de çekinmeden yakacağımız fikriyatımızla şekillendi. Böyle birçok halı işledik birçok odamız için, birden çok dünyayı sahiplense de doymayacak nefsimiz adına. Biz, bize göre çok kıymetliyiz ne de olsa. Bizi sevenler ateşten de olsa değerlidir yanımızda, bizi sevmeyenler zaten topraktan oldukları için kavgalıyız onlarla.
Bastığınız yerleri öyle halı diyerek geçmeyin, tanıyın dememizin sebebi de budur işte. Biz ki rahmetimizle rakip olmuşuz Rabbinize, ya takdir edersiniz bizi ve bu dünyada yanmazsınız, ya telin edersiniz bizi ve ahirette yanmazsınız. İmanınız kime karar verin önce…
siyasetmektebi.com
Çok güzel yazı,
Allah c.c. razı olsun…