HAYVAN OĞLU HAYVANLAR…

Zaman usul usul akarak yatağını bulurken, gün gecenin perdesini vaad edildiği gibi yırtıp atarken, “sıcak geçecek yazdan” sonraki baharın muştuları ile bütün kainat sevinçle meşk ederken insanlığın tekamülüne sabrı olmayan mahlukatın seslerinin arz-u semayı doldurduğunu, karın ağrılarından dolayı inlemelerinin arttığını, eniklerinin bir bir telef edildiğini gördükleri için adeta ana şefkati(!) ile kıvrım kıvrım kıvranıp nalan olduklarını, ağıt yakmak için uluduklarını, hırslanıp intikam yemini edercesine havladıklarını görüyor ve Allah’a c.c. şükrediyoruz.
Çünkü necis ağızlarını açıp salyaları ile Allah’ın c.c. arzını kirleten bu mahlukatın sesi her yükseldiğinde bizler iyi biliyoruz ki direnişin evlatları, Ali’nin Selmanları, Ammarları, Malikleri mazlum halkların boğazına uzanmış “habis” bir eli ya koparmış ya da felç etmiştir. Artık şuna eminiz ki “bizimle karşılaştıklarında iman ettik diyenler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında” bizimle alay edemiyor, oturup yas meclisleri düzenliyorlar. Ve yine biliyoruz ki “tuzak kuranların” kurguladıkları her tuzak bumerang misali kendilerine dönüyor, düzenleri sarsılıyor, mağlubiyetleri kudurmalarına sebep olup “kinlerinden geberecekleri” günleri yaklaştırıyor.
Bu yüzden direnişin evlatları “Allah’ı c.c. andıklarından dolayı” sakin olan kalpleriyle, ortalığı velveleye vermeden üzerlerine düşen her görevi, her mekanda tam ve kamil bir şekilde yerine getirirken insanlığa olan saygılarından ve bizatihi insanlıklarından dolayı edeplerinden taviz vermeden arzı endam ederken, batılın bırakın neferlerini bizatihi önderleri itlaf süreci gelmiş olan kuduz köpekler misali göstermelik de olsa hiçbir adaba, edebe sığmayacak şekilde içlerindeki kini, pisliği dışa vurarak hezimetlerini gizlemeye çalışıyorlar.
Konuşabilecek bir alt yapıya sahip olmadıkları için tabiri caizse hırlayarak karşı tarafı korkutmaya, sindirmeye çalışan bu batılın önderlerinin her hırlamasını zafer vaadi sanan ufak tefek enikleri ise hemen hazır ola geçiyor, tıfıllıklarını ifşa eden sesleri ile saflarını netleştirip çaplarına bakmadan meydan okuyor, babalarından aldıkları emirlere kendi dillerince lebbeyk diyorlar. “Koklaşa, koklaşa” anlaşmanın bir adım ötesine geçtiklerini zannetikleri için kendilerini medeni, entel, aydın sanan ve yine tabiri caizse “kendine müslüman” olan bu enikler henüz tam uzamamış dişleri ile bir türlü ısırıp da koparamadıkları direnişten parçaları, babalarının koparacağına ümit bağlayarak coşuyorlar.
Oysa cümle alem biliyor ki “havlayan köpek ısırmaz” ve bir köpek ya kendini tehlikede hissettiği zaman ya da kendi mekanının, alanının saldırıya maruz kalacağını hissettiği an havlamaya ve hırlamaya başlar, kendince gözdağı vermeye ve rakibini korkutmaya çalışır. Yani bir köpek, cesur olduğu için değil genelde korktuğu için ve savunma mekanizması harekete geçtiği için havlar ve hırlar. Köpek besleyen herkes bunu bilir fakat köpekler tarafından beslenenler ve yeni yetme enikler bunu henüz bilmediklerinden her duydukları sesi kahramanlığın(!), zaferin(!) sesi zannetmektedirler.
Bu “yavrulara” şunu hemen hatırlatalım ki sizin “büyüğünüz” olan son yıllarda sürekli ses çıkarıyor ve havlıyorsa bunun sebebi karşısındaki gücün nelere kadir olduğunu anlamış olmasıdır. Ve artık “büyüğünüz” şunu çok iyi biliyor ki “direnişin, halkların haklarını büyük şeytanın sınırlarında sorma ve arama” vakti gelmiştir. Ve yine biliyor ki yıllardır eniklerinin türlü vahşetlerine rağmen dimdik ayakta kalabilen ve gücünün eksilmesi bir yana sürekli olarak gücünü arttıran direnişin bundan sonraki hedefi eniklerin yuvası olacaktır. O habaset ve necaset yuvası direnişin topyekün hedefine girecektir. Yani bütün bu havlamaların ardında yatan aslında bu korkudur. Kendince alanını(!) koruma çabasıdır.
Ama burada dikkat çekmek istediğimiz bir nokta daha var ki o da bu eniklerden başka bir de gözleri ve gönülleri kör olduğu için ve kulakları da hakka karşı sağırlaştırıldığı için hakikatin seslerini duyamayan, izlerini göremeyen bir güruh daha var ve bu güruh türlü nifak maskelerinin ardına saklananları tespit edememekte, kendilerinden gizlenen hakikatleri göremedikleri için ama her türlü yalan gözlerine sürekli sokulduğu için yollarını şaşırmış, hak yolda yürüdüklerini zannederken batılın köleleri olmuşlardır. Bunların varlığı hakka değil batıla güç vermekte, sırtları nifak dolu “küfe”leri taşımaktadır. Attıkları her adımda haktan uzaklaşmakta, he namazları onları yerin yedi kat dibine götürmektedir. Bunlar “dinarla, dirhemle olan ilişkisine” bakmadan ardında saf tuttukları imamlarının dünyalıklarının kaynağı, makamlarının dayanağıdır. Bu yüzden ateş, zalime dokunurken bunları da yakacak, o sırada dile getirdikleri bahaneleri kendilerini kurtarmayacaktır.
İşte bu tiplere diyoruz ki durun ve düşünün. Kimin peşindesiniz, kiminlesiniz? Kiminle aynı düşmana ve aynı dosta sahipsiniz? Sizin hedefiniz kimin hedefiyle uyuşuyor ve kim sizinle aynı(!) derdi paylaşıyor? Övdüklerinizi kim övüyor, hedeflerinizi hangi kaynaklar belirliyor? Sizin yıkılmasını istediklerinizi kim yıkmak istiyor ve yıkılmasını istediklerinizin yıkılması gerektiğini size kim söylüyor? Aynı safta sağınızda solunuzda bulunanlara dikkat edin. Hangi bayraklar dalgalanıyor ordunuzda, hangi diller konuşuluyor yanı başınızda? Kimin füzelerinden medet umuyor, kimin müdahalesinden özgürlük bekliyorsunuz? İnancınızın küresel düşmanı kim ve siz kiminle savaşıyorsunuz? Kudüs kimin işgalinde, Mekke kimlerin uşaklarının tasallutunda? Kıblelerinizi elinizden alanların şehirlerinizi size vereceklerini gerçekten düşünüyor musunuz? İmanınıza saldırıp ruhunuzu ele geçirenlerin, bedenlerinize özgürlük hakkı tanıyacağına emin misiniz? Tarihlerini kendilerinden başka bütün halkların kanlarını dökerek yazmış olanların size merhamet edeceğine inanıyor musunuz? İyi düşünün.
İşte sizin sırat köprünüz. Geçmek de elinizde, düşmek de. Hangi iple kime bağlandığınıza bakın. Takip ettiklerinizin o köprüyü geçebileceğinden eminseniz devam edin. Sırat köprüsünde büyük şeytanın, siyonist gasıp çetenin ve onların stratejik ortaklarının, onlara ihtiyaç duyanların, varlıklarını meşru görenlerin, açlara çıplaklara aldırış etmeden saraylarda günlerini gün edenlerin, halkın yani sizin çocuklarınızın nerede nasıl ölmeleri gerektiğine dair onlarca fetva verip kendi çocuklarını “ateşten” koruyanların, komşuluk haklarına riayet etmeyip komşusunun düşmanına hizmet etmiş olmak için komşusunun evini ataşe verenlerin, kendi memleketlerinde türlü zulümler varken o zulümleri görmezden gelip binlerce kilometre ötelerden kalkıp kendileriyle hiçbir işi ve alakası olmayan halklara, onlara rağmen özgürlük(!) getirmek için onları katledenlerin, Kudüs’ün, Filistin’in işgaline ses çıkarmayanların hatta bunu meşrulaştıranların, Yemen’de on binlerce masumun hiçbir sebep yokken yıllardır katledilmesine müsade edenlerin, Irak’ta büyük şeytanın tecavüzlerine, işgaline, katliamlarına sebep olup o şeytanın askerlerine dua edenlerin Sırat’tan geçeceğine inanıyorsanız onlara daha sıkı sarılın ve onlarla haşrolmaya hazır olun. Ama zerre şüpheniz varsa bunlardan uzak durun, doğru safı bulamıyorsanız bile yanlışı takipten vazgeçin.
Bu uyarıdan sonra gelelim “hayvan oğlu hayvanlara” vereceğimiz cevaba: Hırlayın, havlayın. Çaresizliğinizi bizlere böylece gösterin. Bunca yıldır mazlumların inleyişlerini duyan kulaklarımız sizin bu çırpınışlarınızdan çıkan seslerle mest olmakta bilin. Korkutmak bir yana bizleri teşvik edin bu söylemlerinizle. Umudumuz arttırın ve sabrımızın zorlandığını hissetiğimiz bu zamanlarda sonun yaklaştığını, vaad edilen zaferin bize göz kırptığını hatırlatın. Necis seslerinizle ve varlığınızla bizi İmam’a, İnkılaba vahdet ipiyle bağlayın ve hiç kopmayacak kulpa daha çok sarılmamıza vesile olun. Çünkü siz çokça havladıkça Ramazanın çocuklarının imtihanı olan orucun sonuna geldiğimizi ve bayramın yaklaştığını hissediyoruz biz.
Biz sizin seslerinizi yıllar öncesinden de duymuştuk bilin. Yezid idiniz o zaman, İbn-i Ziyad, İbn-i Sa’d ve Şimr idiniz. Kerbela’da da bizi tehdit etmiş, ölümle korkutmuştunuz aslında bizden korktuğunuz için. “Bu bizim imanımızı arttırmıştı ve Allah c.c. bize yeter, o ne güzel vekildir” demiştik hani “Heyhat minezzille!” diye haykırırken. Ve bugün de İmam’ımızın a.s sözü bizim son sözümüz olacaktır sizlere: “Eğer Muhammedin dini bizim kanımızla ayakta kalacaksa gelin ey kılıçlar, alın canımızı, parçalayın bedenimizi.” Çünkü bize ölüm yok, neticesi zafer olan bir yolun yolcusuyuz biz.
Öyleyse hırlasınlar, havlasınlar ne çıkar. Neylesin bize hayvan oğlu hayvanlar…
siyasetmektebi.com
Bu “yavrulara” şunu hemen hatırlatalım ki sizin “büyüğünüz” olan son yıllarda sürekli ses çıkarıyor ve havlıyorsa bunun sebebi karşısındaki gücün nelere kadir olduğunu anlamış olmasıdır. çok doğru bir söz