Ehl-i Beyt

HARAM İKTİDARIN KAYNAĞI HARAM LOKMA…

images

“Görüyorum ki nasihatlerim öğütlerim size etki etmiyor. Bunun sebebi midelerinizin (karınlarınızın) haram lokma ile dolmuş olmasıdır.” İmam Hüseyin (a.s.)

Ceddi İsmail’in (a.s.) yerine seçilmiş büyük kurban olan seyyid-ü şuheda İmam Hüseyin’in (a.s.), Kerbela’ya kendisini ve ailesini yani ehl-i beyti katletmeye gelmiş olan güruha verdiği hutbelerden birinin bir parçasıdır yukarıdaki sözler. Hikmet pınarlarından birisi olan İmam Hüseyin (a.s.) başından itibaren planlı bir şekilde kurbangahına doğru çıktığı yolculukta verdiği hutbelerle, aslında kendi çağının insanlarından ziyade, kendisinden sonraki çağların ve bilhassa şuan idrak ettiğimiz ahir zaman insanlarını irşad etmeye ve onları uyarmaya çalışmış, her çağda var olabilecek yezidlere karşı uygulanması gereken eylem planını ortaya koymuş ve yezidlerin ve yezidi saltanatlara zemin hazırlayan “süfyani sistemlerin” oyunlarını deşifre etmiştir.

İmam’ın (a.s.) “İslam yezid gibi birinin eline düşerse fatihasını okumak gerekir” sözünü bil fiil idrak ettiğimiz bu çağda, İmam’ın (a.s.), Öz Muhammedi İslam’ın yezidi saltanatların elinde nasıl mahkum hale geldiğine dair verdiği ipuçlarını iyi okumak ve değerlendirmek gerekir. Süfyani sistemlerin yezidi iktidarlarıyla mücadele yolunda, hac ibadetini dahi yarıda kesen İmam (a.s.), İslam’ın en temel şartının Allah’ın (c.c.) kanunlarıyla hükmedilmesi olduğunu kendi kanıyla bizlere öğretmiş, bu yolda yalnızlığın veya ihanetin, mücadeleyi sekteye uğratması bir yana, mazlumiyetin şiddetini arttırarak zulmün yıkılmasında kullanılacak en büyük silah haline geleceğini, süfyani sistemlerin mazlumların ah-u zarlarıyla ve akan kanlarıyla yerle yeksan olacağını şehadetiyle ispatlamıştır. “Mazlumun duasıyla Allah (c.c.) arasında perde yoktur” diyen Resulullah’ın (s.a.a.) tebliğ ettiği Kur’an’da “Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.” (Hac 40) buyurularak, Allah’ın (c.c.) kendi yolunda gidenleri asla yalnız bırakmayacağı beyan edilmiş, bu durumda insanların çoğunun ihanetlerinin önemsiz olduğu, önemli olanın hak uğrunda mücadele etmekten vazgeçmemek olduğu açıklanmıştır. Zira “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar.” (En’am 116) ayetinin hakikati, çağlar boyunca defalarca tekerrür etmiştir.

İmam Hüseyin (a.s.) yukarıda anlattığımız yalnızlığın ve ihanetin kaynağını da verdiği hutbelerde bizlere bildirerek, süfyani sistemlere karşı uyanık olmamızı, yoksa o sistemlerin esiri ve askeri haline geleceğimizi açıklamıştır. İmam (a.s.) bu yazının başında alıntıladığımız hutbesinde, haktan sapmanın ve batılın safında yer almanın nedeni olarak “midelerin haram lokma ile dolmuş” olmasını göstermiştir. Haram lokmaya alışmış olanın hak için canından geçmesini veya batıla karşı saf tutmasını beklemek muhaldir çünkü.

Tam da bu noktada günümüz dünyasını ve bu dünyanın süfyani sistemlerinde yaşamak zorunda kalan müslümanların durumlarını bu hadis çerçevesinde analiz etmek gerekir diye düşünüyoruz. Hak batıl saflaşmasının ve savaşının şiddetlendiği günümüzde kimi müslümanların, müslüman görünen aydın, alim, yazar, çizerlerin, kanlarının son damlasına kadar süfyani sistemlerin yezidi iktidarlarını savunmaya çalışmalarının altında yatan gerçek, 1300 küsür yıl önce İmam Hüseyin’in (a.s.) beyan ettiği gerçektir.

Kapitalizm adıyla felsefi-ekonomik bir görünüm kazanmış olan süfyani sistemler, ayakta kalabilmek için insanların boyun eğişlerine her dem ihtiyaç duymuşlardır. Bu boyun eğişleri “zorla” gerçekleştiremedikleri dönemlerde “zer”e başvurmuşlar ve dünyanın kulları olmaya aday insanları, sistemlerinin temel taşı haline getirmişlerdir. Kapitalizmin benimsendiği sistemlerde “sanal” ihtiyaçlar oluşturulmuş, bu “sanal” ihtiyaçların zaruret haline geldiği nefislere sahip kullar, o sistemin çarklarına çekilmiş ve batıl olan sistemlere biat etmiş yığınlar oluşturulmuştur. Hatta bu yöntemle ülkeler dahi sömürülmüştür. “İslam ve devrim” kitabında verilen bir örnekte, Avrupalıların Afrika’da bir kabile reisine otomobil hediye ettikleri, bu otomobile hayran kalan kabilenin “elit” takımının para karşılığında otomobil aldıkları, hiçbir altyapısı olmayan ülkede oluşan yol, akaryakıt, yedek parça,servis vb. ihtiyaçlar karşılığında ülkenin tüm kaynaklarının bahsi geçen avrupalılara sunulduğu anlatılmaktadır.

Görüldüğü gibi var oluşu zulme dayanan sistemler, halkların haklarıyla uzaktan yakından ilgilenmedikleri gibi, o halklara ait ne varsa ele geçirmek derdindedirler. Bu ele geçirme sadece maddiyetla ilgili olmayıp, halkların maneviyatı da süfyani sistemlerin bekası için sömürülmüş ve Allah’ın (c.c.) haramlarını helal sayanlar tarafından, insanların hak batıl ayrımını yapabilmesi engellenmiştir.

Bu meyanda içinde bulunduğumuz toplumu ele aldığımızda, dine, imana daha önceleri çokça bağlı olan halkımızın imanı, oluşturulan suni ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bulaştırıldığı haramlarla çalınmaya başlanmıştır. Artık her türlü haramın reklamı “süfyani sistemin” en şedid ordusu olan medya tarafından yapılmakta, ev, araba, ihtiyaç kredilerinin “faiz” oranları konuşulmakta, fuhuş, zina, içki, rüşvet, hırsızlık günlük sıradan meseleler gibi algılanmaktadır. Namaz kılan, oruç tutan, kelime-i tevhidi zikir haline getiren bir çok müslümanın “bu devrin şartlarını” bahane ederek dünyalıkları için harama bulaştıklarını müşahade etmekteyiz. Bu durumun oluşmasında elbetteki ” dinlerini ve ilimlerini az bir pahaya satan” saray mollası bel’amların fetvaları da büyük rol oynamış, sürekli dünyanın zevklerinin reklamına tabi tutulan halkımız bu fetvalara uyarak gönül rahatlığıyla harama bulaşmıştır.

Süfyani sistemin bel’amları, geçmişlerin kıssalarından suya sabuna dokunmayanları anlatarak döktürdükleri halkın gözyaşlarıyla ayakta tuttukları sistemin emri gereğince, halkın gözünde günahları küçültmüş ve önemsiz hale getirmişlerdir. “En büyük günahlardan birinin günahları küçümsemek olduğunu” bildiren İslam’ın görünürde mensubu olan halkımız, artık günahları umursamayan hale geldikleri için, günahların kaynağı olan “süfyani sistemin” varlığı da onları rahatsız etmemektedir.İşte bu yüzden ne kadar çok anlatılırsa anlatılsın, kimi insanlarımız hakkı kabullenmemekte ve öğütler onların kalbine işlememektedir. Tıpkı İmam’ın (a.s.) bu yazımızın konusu olan “görüyorum ki nasihatlerim öğütlerim size etki etmiyor. Bunun sebebi midelerinizin (karınlarınızın) haram lokma ile dolmuş olmasıdır.” sözlerinde belirttiği gibi.

Süfyani sistemler bu taktiği fikir ataları olan Muaviye’den öğrenmiş ve kendi Ebu Hureyre’lerini oluşturarak saltanatlarının zeminini güçlendirmişlerdir. Muaviye’nin hadis üretim merkezinin başı olan Ebu Hureyre, hakkı bildiği halde inkar edişinin sebebini “Muaviye’nin sofrası Ali’nin (a.s.) sohbeti güzel” diyerek itiraf etmiştir ki, günümüz Ebu Hureyre’lerinin yine günümüz Muaviye’lerinin sofralarından neden ayrılmadıkları da ifşa olmuştur.

Oysa Üstad’ın (r.a.) dediği gibi “helal dairesi geniştir, keyfe kafidir, harama girmeye lüzum yoktur”. Zira harama bulaşan, hakla batılı ayırt edemez. Hakkı savunamaz. “Haksızlık karşısında susar ve dilsiz şeytan olur” ve “hakkıyla birlikte şerefini de yitirir”. Şerefini ve onurunu süfyani sisteme şirin görünmek ve dünyayı kazanamak için yitirende de müslüman olmaz.

Madem ki her çağın müslüman halkların şerefini ve izzetini haram lokmalarla ele geçirmeye çalışan Muaviyeleri ve Yezidleri var, o zaman her çağın hakkı haykıran Alileri ve Hüseyinleri vardır. O halde bize düşen midelerimiz haram lokmaya alışmadan, haramın kaynağı olan süfyani sistemlere kıyam eden Alilerin ve Hüseyinlerin çağrısına lebbeyk demektir.

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı