Gündem AnalizSon Yazılar

HALKA DİL UZATANLARIN %100’Ü APTALDIR…

halk

Muhatap oldukları sistemi ve o sitemin en mükemmel meyvesi olan süfyaniyi tanımadan, kiminle mücadele(!) ettiklerini bilmeden ve bu mücadele için gerekli zemini, şartları ve araçları temin etme, hazırlama gayretine girmeden kendilerini halktan müstağni gören ve güya müstekbir mütekebbire karşı direnme adına halka kibrin ses duvarlarını aşarcasına tepeden bakan tiplerin, tüm bu hasletlerinden dolayı uğradıkları hezimetlerin sonucunda yine halkı “aptal” yerine koyduklarını ve kendi yoksunluklarının acısını halktan çıkarmaya çalıştıklarını, geçtiğimiz hafta kendi çalıp kendi oynayan sistemin düzenlediği “seçin” sonuçlarının akabinde özellikle sosyal medya üzerindeki paylaşımlarından esefle müşahade ettik.

Bahsi geçen sistemin temel taşları konumunda olan partilerden herhangi birine gönülden bağlanıp, diğerine bağlı olanlara laf yetiştirmeyi siyasi mücadele zanneden bu tür “mürekkep yalamışların” zihinleri, yaladıkları mürekkeplerden dolayı saflıklarını kaybettikleri için, başkalarını zalimlerin uşağı olmakla suçlarken, savundukları partilerin her birinin aynı kaynağın suyuyla beslendiğini kavrayamadıklarından, nefislerine yönelik herhangi bir saldırıda veya maddi ve manevi yenilgi tattıklarında hemen yenilginin sebebi olarak halkı görmekte, zulmün sistemleştiği bir diyarda “özgür irade” masallarının gerçekliğine inanarak halkın,”zulmü” isteyerek seçtiğini düşünmektedirler.

Varoluşları sisteme bağlı olan ve sistemin bütün kanunlarını can-u gönülden kabul eden ve değişik renk ve desenden olmalarına rağmen sistemin sağ ve sol elleriyle örülmüş ağlar olan partilerin, kendilerini var edeni yıkabileceğini düşünenler ile, o partilerin kendilerinin yaşam kaynağı olan sisteme düşman olabileceğini düşünenler arasında sadece etiket farkı olduğunu daha önceki “seçin” yazılarımızda defaatle belirtmiştik. Zulmün, zalimlerin eliyle yıkılamayacağı ve zalimlerin o zulmü ayakta tuttuğu ise ayan beyan ortadadır artık. Bu yüzden sistemin zulmünden bunalıp eski günlerdeki zulmü hatırlatarak sistemin bugünlerdeki zulmünü görmezden gelenler ile, bugünkü zulmünü görerek eski günlerdeki zulmünü görmezden gelenlerin, altlarına trilyonluk arabalar alıp dinden imandan dem vuran “görmez”lerden pek bir farkları yoktur uyuşturma babında. Zira bunların her biri farklı türde de olsa sisteme hizmet etmekte ve sistemi, onun çizdiği sınırlar içinde kalarak hem meşrulaştırmakta hem de ayakta tutmaktadırlar. Bazıları da hiçbir mücadele etmeden sadece göz boyayarak geçimlerini sağlamaktadırlar.

Kimileri ise sistemde sorun olmadığı, sorunun bugün muhatap olunan süfyanide olduğu zehabına kapılmakta, sistemin zaten meşru olduğunu ama başında gayr-i meşru birilerinin cirit attığını beyan etmektedirler ki en garip kesimlerden biri bunlardır. Çünkü bunlar kafir zalimleri, münafık zalimlere tercih etmişlerdir ve bunu yaparken de en azından bizim muhatap olduğumuz bir çoğu sapla samanı karıştırıp hak adına batılın çürük kulpuna sarılmışlardır. Bunlara göre sistemin kuruluşundaki gayr-i İslami ve gayr-i insani her eylem, cinayet, katliam meşrudur ama bugün muhatap olunan katliamlar gayr-i meşrudur. Süfyaninin, dini imanı kullanarak halkı kandırdığını, zinayı, faizi, içkiyi, kumarı vs. yaydığını beyan ederler ama bunların, savundukları sistemin “özgürlük” diye dayattığı sapmalar olduğunu unuturlar. Geçmişle bağı koparmak için yazıdan, giyime ve kuşama kadar ve hatta saat ve takvime kadar müdahale eden sistemin o dönem yaptıklarını kutsarlarken, bu dönemdeki müdahaleleri ise facia olarak lanse ederler. Geçmişte asılan ve sürgüne gönderilen onlarca alime sırf sistemin kurucusuna düşmanlar diye olmadık hakaretler ederlerken, bugün kendileri gibi düşünüyor gibi görünen ve sistemin bekası için rol gereği acı çekiyormuş gibi davrananlara ise arka çıkarlar. Ama gerçekten mazlum olanların sesini ise duymak istemezler. Yine geçmişte zulme isyan edenlere “beğenmiyorsanız başka yere gidin” diyenleri destekleyenler, bugün aynı sözü söyleyen sistemin yeni mahsullerine itiraz ederler.

Ve böylece herbiri ayrı telden çalan “mürekkep yalamışların” oluşturduğu puslu havada kuruluşundan bu yana hiç değişmeyen ama arasıra yılan gibi deri değiştiren sistem, gününü gün ederek ve zulmetmenin yeni yöntemlerini keşfederek ayakta kalmaya devam etmektedir. Oysa ne geçmişi ne de bugünü temiz değildir. Bugünü, geçmişinin üzerine inşa edilmiştir ve bugününün temelini geçmişi atmıştır. Bugün muhatap olduğumuz süfyani bu sistemin ürünüdür ve asla ve asla bu sistemi değiştirme gibi bir derdi yoktur. Aksine yıllardır yerinde sayan sisteme yeniden can ve “kan” vermiş ve adeta ikinci firavun olduğunu ilan etmiştir. Kâmil hale getirdiği sistemi siyonizmin gözdesi kılmış, bununla da yetinmeyip küresel zulmün içinde söz sahibi olmuştur. Anlayacağınız birinci firavun yaşasaydı bu ikincisinin alnına öpücükler konduracağı ve tahtının varisi olarak gönül rahatlığıyla ilan edeceği aşikardır.

Bu yazdıklarımıza itiraz edecek olanların, sistemin kuruluşunu ve bugününü gözden geçirmelerini ve temellerinden hangisinin değiştiğine bakmalarını tavsiye ederiz. Bunca yıllık iktidarında, kendisine bahşedilen bunca siyasi ve ekonomik güce rağmen süfyaninin sistemin hangi temelini değiştirdiğini bilen varsa bize iletmelerini bekleriz. Hatta hangi sistemin kendi içinden herhangi bir parti aracılığıyla kökten değiştiğini ve farklı bir sistem (rejim) haline geldiğini örnekleyebilecek birileri varsa bizlere de izah etmelerini rica ederiz. Zira ne tarihten okuduklarımız ne de ömrümüz boyunca şahit olduklarımız, sistemlerin kendi içlerindeki partiler veya kurumlar aracılığıyla değiştirilemediğini göstermekte illa ki farklı bir mücadele metodu geliştirenlerin ve sistemden bağımsız hareket edenlerin başarılı olabileceğini bizlere öğretmektedir.

Öyleyse aynı sistemin parçası olan partilerin görünüşteki mücadelelerine aldanıp halkın birbirinden kopmasına ve birbirini hedefe koyup asıl düşmandan gafil kalmasına neden olmamak gerekmektedir. Bu meyanda, yapılan “seçin”lere gönül bağlayarak zulmün adının değişeceği zehabına kapılmak ve zulmün aynı isimlerle devam edeceğini ilan etmesinden sonra ise halkı aşağılayarak hakka hizmet edilemeyeceğini de anlamak gerekmektedir. Bu yüzden, %100 aptal olduğu için sahip olduğu ilme(!) rağmen hakkı bulamayan ve hak düşmanı olarak hesap yurduna göç eden birilerinin “bu halkın %60’ı aptaldır” sözünü dillerine pelesenk edenler, düşmanlarını dost edindiklerinden dolayı ve düşmanlarının kuklası olduklarının farkına varamadıkları için hakikaten aptaldırlar. Kendi yenilgilerini, kendi tükenmişliklerini halka mal edip bunun neticesinde de suçlu olarak halkı görenler sürekli olarak aynı delikten ısırıldıkları halde akıllanmayan ahmaklardır. Bunların kibirleri içlerindeki aşağılık kompleksinden kaynaklanmaktadır ve bunlar tahkir ettikleri halk için güya mücadele ettiklerini zannedecek kadar afyonlanmış zihinlerin sahipleridirler. Her türlü kültürüne ve inancına düşman olup, sürekli aşağıladıkları halk, neden kendilerine yüz vermiyor diye yine halka karşı saldırganlaşan bu tiplerin “halkçı” geçinmeleri de ayrı bir ironidir zaten. Ki ortada ne seçim vardır, ne oy vardır ne de özgür irade vardır. Ortada farklı yapılar da yoktur. Hepsi sisteme ait olan irili ufaklı partiler ve particikler vardır ve hepsinin türediği ortam zulmün çöplüğüdür.

Ve %100 aptal olanların sahiplendiği sistemin düzenlediği “seçin”lerin bizim açımızda zerrece kıymeti yoktur. Bizler hakka ve halkın basiretine güvenmekteyiz. Halkın fıtratlarında taşıdığı hakikatlerin günyüzüne çıkacağı günün geleceğinin de bilincindeyiz. Bütün hücreleri ile imanla yoğrulmuş olan bu halkın bir gün bu imanı hakim kılacak şekilde kıyama geçeceğine eminiz. “Mürekkep yalamışlar” ortalıkta cirit atıp halkın zihnini başka şeylerle meşgul etmeseler ve zehirlerini halka zerk etmeseler, tefrika ortamını oluşturmasalar ve dostun düşmanın tanınmasını engellemeseler halkın, hakkın yanında saf tutacağı bizim için apaçık bir hakikattir. Sadece bir asaya ihtiyacımız vardır Musa’nın (a.s.) elinden yere fırlatılacak ve desenli yılanları birbir yutacak olan. O gün bu halkın Firavuna cevabı “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih edip seçmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.”(Taha 72) olacaktır elbet

siyasetmektebi.com.

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı