HAKKIN İKTİDARI…

Bir gün Ala bin Zeyd İmam Ali’ye (a.s.) şöyle arz etti: “Ey Emir’ul-Muminin! Ben kardeşim Asim’den şikayetçiyim.”
İmam (a.s): “Neden, ne yapmıştır?” diye sordu.
Ala cevaben şöyle dedi: “Rahat olmayan giymiş, dünyadan koparak inzivaya çekilmiş, yaşantıyı kendisiyle ailesine zorlaştırmıştır.
İmam (a.s): “Onu benim yanıma getirin” diye emretti.
Asim’i getirdiklerinde Emir’ul-Muminin Ali (a.s) yüzünü ekşiterek şöyle buyurdular:
“Ey kendi nefsinin düşmanı! Şeytan aklını çalarak seni bu yola sürüklemiştir. Kendi çoluk çocuğundan utanmıyor musun? Neden çocuklarına merhamet etmiyorsun? Tertemiz rızkları sana helal eden Allah’ın onlardan yararlanmanı istemediğini mi zannediyorsun? Sen Allah katında böyle bir düşünceden daha düşüksün.”
Asim: “Ey Emir’ul-Muminin! Sen neden kuru ve katıksız ekmek yiyor ve rahat olmayan elbise giyiyorsun? Ben sana uymuşum” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Yazıklar olsun sana! Ben senin gibi değilim, benim başka bir vazifem vardır. Çünkü ben müslümanların önderiyim. Ben yiyecek ve giyeceğimi, fakirlerin fakirliğin zorluk ve meşakkatine tahammül etmeleri için onların yiyecek ve giyeceklerinin haddine indirmeliyim. Bu benim önderlik vazifemdir. Ama senin böyle bir vazifen yoktur.”
Tarihteki bütün zulümlerin nedenlerine ve zalimlerin bütün hırslarının temeline baktığımızda karşımıza çıkacak olan tek olgu “dünya sevgisi” olacaktır. Var olanla yetinmeyip başkalarının haklarına göz diken tağutların, zalimlerin, firavunların, nemrutların ve günümüzdeki temsilcileri olan “süfyani sistemlerin”, bütün dertleri daha fazla dünyalığa sahip olmak ve bu uğurda her yolu mübah bilerek, mazlumların akan gözyaşlarının üzerinde saltanat kurmaktır. Onlara göre iktidar sahibi olmak demek, ele geçen devlet gücünü, kendilerinin ve yakınlarının yararına kullanmak, safahat içinde yaşamak, halkın sırtında kambur olup bütün varlıklarını yağmalamak demektir. Çünkü “kafir olanlar için dünya hayatı cazip kılınmıştır. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler.”(Bakara 212) Dünya hayatını bu denli sevenler, onu paylaşmaya yanaşmaz, kimi zaman kendi aralarında bile akılların tasavvur edemeyeceği şiddette savaşırlar ve milyonlarca insanın kanının dökülmesinden rahatsız olmazlar. Bunun sebebi onların ” hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz”(En’am 29) demeleridir. Oysa “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır”(En’am 32)
Resulullah’ın (s.a.a.) deyimiyle “her isyanın kökü ve her günahın evveli” olan dünya sevgisi, İmam Cafer’in (a.s.) tanımlamasıyla “bütün kötülüklerin toplandığı evin anahtarıdır”. Kalbini bu sevgiye açanların Allah’ı (c.c.) sevme ve O’na (c.c.) itaat etme ihtimali yoktur. Zira “Allah ve dünya sevgisi asla bir kalpte bulnmaz.”(Resulullah s.a.a.) Bu durumda ömrünü dünya hayatında daha fazla mal toplamaya adayanların kurdukları “süfyani sistemlerden” adalet beklemek,aç bir kurttan önündeki savunmasız bir kuzuya şefkat göstermesini beklemek olacaktır. Bu tip sistemlerin, isimleri bize benzeyen idarecileri, kendilerinin içinde bulunduğu her türlü lüksten, şatafattan, israftan tatmin olmazlar, halkın binbir zorlukla eline geçen 800 liraya iyi para diyerek göz dikerler. Kazandıkları dünyalıklar kendilerini şımartmış olan bu kimseler, Allah’ın (.c.c) soracağı hesabı unuturlar ve iktidarlarının ebedi olacağını zannederler. Oysa “Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgarın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.”(Kehf 45)
“Süfyani sistemlerin” dünyaya bağlanmış olan iktidarları, taptıkları nefislerini daha fazla tatmin için, daha büyük dünyalıklara sahip “büyük şeytana” itaati Allah’a (c.c.) itaatin önüne geçirirler, halka sundukları dini, bu gerçek doğrultusunda şekillendirirler. Şehid Ali Şeriati’nin dediği gibi “bunlar putperestliğe karşı olmayı, putlara karşı olmaya çevirirler”. Zira somut putlara karşı olmaya alışan halk, manen putlaşanları tanımaktan uzak kalacak ve bu sayede putperest mantık iktidarını devam ettirirken, yıkılması gereken en büyük put olan “büyük şeytanın” ayakta kalmasının da garantisi haline gelecektir. Bunu yaparken “az bir değer” karşılığı satın aldıkları bel’amlarını devreye koyar ve halka, hakkı batıl batılı hak diye sunarlar. Haktan bahsedenleri baskı altına alır, batılın önündeki bütün engelleri kaldırırlar. Zihinlerini ve ruhlarını ele geçirdikleri halkı, fakirliğine şükreden(!), “süfyani sistemlere” duacı, sabrı(!) azık edinip hakkını aramaktan uzak kalan, kendilerine sunulandan başkasını göremeyen, hakkını aramak gibi derdi olmayan, zulmü tanıma gücü bulunmayan, enerjisini kaybetmiş ve aşık olduğu kurtlar tarafından güdülmeye hazır koyun yığınları haline getirirler.
“Ahirete karşılık dünya hayatını satın alan”(Bakara 86) bu iktidarlara karşı “dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşmalı”(Nisa 74), Allah’ın (c.c.) yarattığı dünyada O’nun (c.c.) hükümlerinin uygulanması gerektiği bilinciyle “süfyani sistemlerin” temeline hücum etmeli, gerçek iktidar sahiplerinin İmam Ali’nin (a.s.) “Allah beni imam etmiştir ve ben, yiyecekte, giyecekte ve yaşantımda ümmetin en zayıfı olanların durumunda olmak gibi bir vazifem vardır. Bu şekilde fakir teselli bulacak, zenginde benim toplumun başında olduğumu görünce, zenginliği onu tuğyana ve isyana götürmeyecektir.” sözleriyle tasvir ettiği gibi olması gerektiğini halka duyurmalı, halkın hakkından önce gaspedilen aklını ve ruhunu bu sistemlerin elinden kurtarmalıdırlar.
Hakla batılı ayırt etme yolunda uğraşı verenler bu yolda kınayanların kınamasından korkmamalıdırlar. Çünkü “Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür.”(Hac 40). Eğer dünyaya meyleder ve Allah (c.c.) ve Resulü (s.a.a.) yolunda mücadeleden çeşitli dünyalıklar sebebiyle vazgeçip, hakkın iktidarını dünya sevgilerinden dolayı gaspetmiş olan “süfyani sistemlerin”, iktidarlarının devamına rıza gösterirlerse onlara deyin ki “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, kabîleniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah’dan, Resûlünden ve O’nun yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azab) emrini getirinceye kadar bekleyin! Çünki Allah, fâsıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.”(Tevbe 24)
siyasetmektebi.com