HABİL’İN KURBANI: AYETULLAH NEMR…

Yeryüzüne düştüğümüzden beri en değerli varlıklarımızı kurban etmeyi öğrendik hak yolundaki atalarımızdan. Şehadet ile süsledik imanımızı, feda olarak hakka ispatladık vefamızı. Ne “geleceğe sakladığımız çocuklarımız” oldu ne de gelecek kaygısı taşıyan liderlerimiz. Hep adağımızı yerine getirmek üzere gayret ettik ve kimimiz yerine getirdi, kimimiz sırasını bekledi sözünü hiç bozmadan. Mallarımızı ve canlarımızı rızası için kendine sattığımız Allah’ın (c.c.) yolunda O’nun (c.c.) rızasından daha değerli bir şey tanımadığımızdan, O’ndan (c.c.) esirgeyeceğimiz bir şeyimiz de olmadı ki bize ait ne varsa hepsi zaten O’nun (c.c.) lütfuydu. Nimetlerine şükrümüzün ifadesiydi o nimetleri O’nun (c.c.) yolunda tüketmek ve biz de öyle yaptık.
Farklı coğrafyalarda farklı isimlerle sinemizde taşıdığımız izzet ve cesareti meydana her sürüşümüzde titriyordu Kabil’in çocukları. Allah’ın (c.c.) mülküne O’nun (c.c.) izni olmadan sahip çıkıp başkalarını bu mülkten mahrum bırakmaya niyetlenenlerin kurdukları saltanatlar varlığımızla darbe yiyiyordu. Azgınlaşmış mütreflerin firavuni nefislerini rahatsız ediyordu bizim mazlumlara ümit bahşeden nefesimiz. Düşenler kalkıyordu biz onların ellerinden tuttuğumuzda ve kabuslar bitiyordu ruhlarına umudu sunduğumuzda. Güneş doğudan doğduğunda yüzümüzü dönünce ısınan benliğimiz ısıtıyordu zemherinin ayazına maruz kalanları ve donmuş bedenlere can geliyordu yeniden. Baharı taşıyorduk Mehdi İnkılabının diyarından diyarımıza ki buna tahammülleri yoktu kışın “ak” renkli zorbalarının. Ve “ben”, bu bahsettiğim “biz”in son kurbanı olarak geçiverdim tarihe şehadet ile.
Evet ey kardeşlerim! Ben Ayetullah Nemr’im. Hicaz diyarının kurbanı. Mazlum doğup mazlum şehit edildiğim güne kadar vazgeçmedim Habil’in kurbanı olmaktan. Petrolün siyahlığını kalplerinin siyahıyla karaya boyayanların tahakkümündeki bir beldede açtım gözlerimi ve karartılmış gözlere şahit oldum geleceklerinden hiçbir beklentileri olmayanları görünce. Susturulmuş diller vardı iniltileri yüreğimi parçalayan. Ve kalpler atıyordu yaşamaktan korkarak sokaklarda dolaşanların sinelerinde. Buralarda gök hep kırmızıydı, kan kırmızısıydı petrol siyahına doymuş yerin üzerindeki asuman. Ah-u zarlar ile neşe buluyordu bu diyarın harameynleri ve Kabe tutsak idi Allah (c.c.) düşmanlarının elinde.
Ben Ayetullah Nemr’im. Hakkın düşmanlarının hak sahiplerinin hakkını gaspettiklerini fark ettiğimden beri kıyam ettim yüzümü Hakka dönerek. Kaybedeceği birşeyleri olmayanlara izzeti sundum cesaretimle ve ölümün en değerli silah olduğunu öğrettim şehadetimle. İbrahimler yetiştirdim İsmaillerini feda edecek olan Hicaz topraklarında. İsmailler yetiştirdim boyunlarını bıçağa itiraz etmeden uzatacak olan. Lebbeyk dediğimden beri İmam’a, lebbeyk dedi bana özgürlüğe susamış mazlumlar. Zayıf bedenim güçlü irademin ve yüce ruhumun mekanı oldu yıllardır ve bu beden bu ruha yetmez oldu, şehadetim bundandır.
Kanım aktı, gözyaşlarımın ve terimin aktığı topraklara ve bu topraklar kutsandı bir şehidin tertemiz kanlarıyla ki artık yenilgiler dönemi kapandı buralar için de. Tüm dünyadaki zulmün başının ziyaretiyle ayrıldı başım gövdemden tüm dünyadaki zulmün destekçileri tarafından ama ölmedim, yılmadım, eğilmedim, şehit oldum ben. Yeni bir çağ başlayacak biliyorum benden sonra benden dolayı ve yeni bir çağ başlasın diye açtım berfin gibi yüreklerde ben. Düşman anlamadı Habil ile Kabilden beri ki hiç ölmedim hiç ölmeyeceğim. Burada Nemr’im, Afrika’da Zakzaki, Bahreyn’de Salman ve diğer yerlerde farklı herhangi bir kahraman. Bizleri var eden zaten bizden öncekilerden akan kan. Ve bizden sonrakiler bizimle can bulacaktır, can.
Hiçbir etiket tanımlayamaz bizi mazlum sözcüğü kadar ve ümmet kuşatır bizi ancak, mezhep değil. İslam’ın şehidi olmayı İslam’ın İnkılabından öğrendik çünkü bizler. Bizimle aynı etikete sahip olduğunu iddia edenler bizi katledenlerin diyarlarında keyif çatarken biz, ümmeti nifak ile bölmeye çalışanlar tarafından ulaştık şehadete. Ümmetin şehidiyim ben ve ümmetin lideridir benim gibi olanlar. Fitneye karşı çıktığımız için fitne ehlince saldırıya uğramışken bizim üzerimizden fitne çıkaranlar ile hesaplaşacağımız günler de gelecektir elbet.
Ben gidiyorum alnım ak ve başım dik olarak Habil’in diğer kurbanlarının yanına. Bu dünyada önderi olduklarımın şehadet kervanında da rehberi olmayı umut ederek veriyorum canımı. “Din ağacını suluyorum kanımla” ki benden daha güzel meyveler versin sonraki nesillere. Zaferler çağından selam götürüyorum Şehitlerin Efendisi’ne (a.s.) ve döktüğü kanlarının bereketinin müjdesini veriyorum. Düşüyorum toprağa. Düşüyorum ki kalksın ayağa düşmüş olanlar ve Allah’ın (c.c.) arzı halifelerinin idaresine geçsin tekrar. Ben gidiyorum ki benden sonrakiler nasıl terkedeceklerini anlasınlar benim şehadetimle bu dünyayı. Anlasınlar ölümün şehadet karşısındaki acizliğini ve şehadetin zulüm karşısındaki azametini.
İyi anlayın beni. İyi öğrenin mektebimi. Bu mektep aşk mektebidir ve bu mektebin öğrencileridir şehitler. “Heyhat minezzilleh” bu mektebin eskimez haykırışıdır ki her çağda düşürür zalimlerin maskesini. Feda olunarak ulaşılır zafere bu mektepte, bu mektepte ümmet olunur önce. Tevhidi öğrenir vahdet ehli İmam ile ve vahdet ile doğar güneş bu beldelere. İsyan zulme karşı olunca azığımız olur besler bizi, itaat hakka olunca sabır kuşatır hücrelerimizi. Cennetimiz rızanın üzerine kurulur, cehennemimiz zillet ile hayat bulur.
Evet ey kardeşlerim! Ben Ayetullah Nemr’im. Mazlumca yaşadım, zulme meydan okudum ve mazlumca şehit edildim. Kurtuluş gemisine şehadetimle bindim. Zafere giden yolda geceyi nura çevirdim. Zulümatın sinesine yenilgiyi gömdüm, ateşlerin içinden taze gülleri derdim. Mehdi İnkılabına gönül vermiş biri olarak o inkılabın yolundan ayrılmamanızdır vasiyetim.
siyasetmektebi. com