Kitap AnaliziSon Yazılar

GREGOR SAMSA, DÖNÜŞÜM, “İŞ VE AŞ”…

Franz Kafka çok da iç açıcı bir ruh haline sahip olmayan, ailesine karşı özellikle de babasına karşı eziklik hisseden, okuduğumuz kitaplarına bakılırsa da hayata dair umutsuz ve kötümser bir bakış açısına sahip olan ve belki de bu durumundan dolayı da ilginç öyküler yazıp, derin tespitlerde bulunabilen bir yazardır ve yine belki de bu ruh halinden dolayı yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak genç yaşta vefat etmiştir.

Dönüşüm öyküsü işte Kafka’nın bu ruh halini, ailesinin gözünde kendisinin nasıl tasvir edildiği zannını yansıtan, aile içi değerleri, sevgiyi, yardımlaşmayı ve tüm bunlarla beraber yabancılaşmayı, ötekileştirilmeyi irdeleyen gerçekten vurucu bir öyküdür. Bu öykü her ne kadar Kafka’nın zihnindeki aile ortamını tasvir edip gün yüzüne çıkarsa da topluma uyarlanabilme, toplumda oluşan sosyal katmanları, tutumları, ötekileştirmeyi de gözler önüne serebilme gücüne sahiptir. Muhtemelen Kafka bu öyküyü yazarken bizim bu yazımızın sonlarına doğru yapacağımız değerlendirmeleri aklından dahi geçirmemiştir ama yazdığı öykü kişisel sınırlarını aşan ve biz de mücadele verdiğimiz alana dair yeni fikirler uyandıran bir yapıya sahip olduğu için biz, bu öyküyü kendi bakış açımıza göre analiz edecek ve öyküdeki karakterlerin bugünün küresel dünyasındaki karşılıklarını izah etmeye çalışacağız.

Öykü, Gregor Samsa adında bir pazarlamacının bir gün yatağından bir böcek olarak uyanmasıyla başlar. Yataktan bir tülü doğrulamayan Gregor’un o anda en büyük endişesi işe geç kalmasıdır. Zaten odasından çıkmayınca önce annesi, sonra kız kardeşi ve babası bu durumun nedenini öğrenmek için kapısını çalarken bir de Gregor’un korktuğu gibi işyerinden biri O’nun durumunu sormak için eve gelir.

Ve kapı aralanıp Gregor’un yeni hali ortaya çıktığında asıl öykümüz ortaya çıkar. Gregor bu yeni haliyle yaşamaya, hareket etmeye zor da olsa alışır. “Odasının içinde” daha rahat hareket etmeye başlar. Ama ailesi, özellikle de babası onun bu halini asla kabullenmez. Kız kardeşi kendini biraz da zorlayarak Gregor’a yemek götürmeye, odasını temizlemeye ve ona nispeten iyi davranmaya çalışır. Annesi de onu çok merak etmesine rağmen bir kez görmeye gider ve Gregor saklandığı çarşafın altından kendini yanlışlıkla gösterdiğinde baygınlık geçirir. 

Gregor çalışamayınca babası işe başlar, annesi evde terzilik yapar, kız kardeşi de pazarlamacı olur. Artık Gregor’la ilgilenen neredeyse hiç kimse yoktur. Sadece evdeki temizlikçi kadın ondan çekinmeden onunla muhatap olur ve genellikle de alay eder. Gregor evin bir odasında tutulurken babası evin diğer odasını üç adama kiraya verir. Bu adamlar daha sonra Gregorla karşılaşınca olanlar olur ve ailesi artık Gregor’dan kurtulmak gerektiği fikrine kapılır. Zaten Gregor’da bir süredir hiçbir şey yemediğinden, kendisiyle ilgilenilmediği ve gayet berbat bir haldeki odasında kaldığında yavaşça yaşam enerjisini yitirir ve ölür.

Bu aslında bir nevi intihardır da. Çünkü Gregor bütün umutlarını, beklentilerini yitirmiş, bir köşeye itilmiş olmaktan dolayı da içine kapanmıştır. O diğerlerini anladığı halde kimse onu anlamadığı için de derdini anlatamamıştır ve bu durum da onu yaşama sevincinden tamamen koparmıştır. Bir gün hizmetli kadın Gregor’un odasına girip onunla alay etmek istediğinde öldüğünü fark edip ailesine bildirmiş ve aile bu ölümün verdiği huzurla birbirlerine kenetlenip yeni bir hayata başlama kararı vermiştir. Kısa özetini verdiğimiz hazin öykü de burada sona ermiştir.

Bu öyküden bireysel sonuçlar çıkarmak çok da zor olmasa gerek. Yabancılaşmanın, ötekileştirilmenin, ilişkileri şekillendiren çıkarların insan hayatındaki etkilerini görebilmek bu öykünün ilk etkileridir. Zaten yazımızın başında belirttiğimiz gibi Kafka’nın ruh hali böyle öykülerin üretileceği bir madendir. Mesela Aforizmalar adlı kısa kısa fikirlerinin toplandığı kitabında “kafesin biri, bir kuş avlamaya çıktı” derken de, “El, taşı olabildiğince sıkı kavrar. Daha da uzağa fırlatabilmek için” derken de veya Mavi Oktav Defterleri’ndeki notlarından birinde “Atlas’ın (Yunan mitolojisinde dünyayı omuzlarında taşıyan varlık) özgür olduğunu düşünmesine izin verildi. Dilediği an dünyayı omuzlarından atabilir ve çekip gidebilirdi ama ona verilen tek izin bunu düşünmesiydi” diye fikrini beyan ederken de hayata bakış açısını, kendini içinde hissettiği kafesi, yaşadığı psikolojik esareti anlatmaya çalışmıştır. Ve bütün bunlar apaçık ortadadır.

Fakat bizim Dönüşüm öyküsünden yapacağımız çıkarım içinde yaşadığımız çağın ve verdiğimiz mücadelenin yansıması biçiminde olacaktır. Öncelikle bu öykü bize mazlum halklar ile siyonizm ve ona bağlı kurum ve kuruluşların ilişkisini ortaya koyabilecek öğeler içermektedir. Dediğimiz gibi yazar bunu düşünmemiş olsa da biz içinde bulunduğumuz dünyada Gregor Samsa’nın mazlum halkları, babasının siyonizmi, görece iyi davranan anne ve kız kardeşinin halkları düşünür gibi davranan diğer izmleri, partileri, sendikaları, vakıfları, dernekleri, Gregor ile dalga geçen hizmetlinin ise siyonizmin kırıntılarına özgürlüklerini satan uşakları temsil ettiğini düşünüyoruz.

Yeryüzündeki bütün malum halklar siyonizm tarafından ortadan kaldırılması gereken böcekler olarak görülmekte, siyonistler en başından beri bu halklardan nefret etmekte, onları dışlamakta ve kendilerine yük olarak görmektedirler. Kendi hizmetlerinde olanların dışındakilere hayat hakkı tanımadıkları için öyküdeki baba gibi, mazlumlar ile her karşılaştıklarında onları aşağılamakta, onlara saldırmaktadırlar. Kendileri için çalışmayan ve sermayelerine emekleri ile yeni servetler katmayanları yük saymaktadırlar. Kendileri mazlumların hayalini dahi kuramayacakları evlerde, saraylarda, yalılarda yaşarken, altın varaklı hayatların dibine vururken, zulümleri ile ellerine “iş” ve “aş” yazarak intihar etmeye teşvik ettikleri mazlumların iktidarlarını kötü göstermek için intihar ettiğini dahi söyleyebilmektedirler. 

Bilmem kaç trilyonluk uçakları varlıkları ile besledikleri yavrucuklarına helal görürken, mazlumları en asgari seviyede yaşamaya mahkum eden, sıkıla sıkıla kopacak olan kemerleri adeta deli gömleği gibi mazlum halklara giydirip kendi boğazlarından daha çok geçsin diye onların boğazlarından sıkarak lokmalardan tasarruf edenler, habire işsizlikten, açlıktan, yokluktan perişan oldukları için kendilerini yakanları, tıpkı Gregor’un babası gibi sevmemekte, onların varlığından tiksinmektedirler. Ama bu tiksintinin yaratacağı kıyamdan ise “çürümüş peynirleri” o da bir süreliğine Gregor’a götüren, onu görmeye aslında tahammülleri olmadığı halde ona acıyormuş gibi davranan ve en sonunda da ölümünden gayet memnun olan annesi ve kız kardeşi misali sendikaların, vakıfların, derneklerin, partilerin vs. o itici, sahte, ikiyüzlü şefkatleri ve sevecenlikleri ile korunmaya çalışmaktadırlar. 

Ve aslında bütün bunlardan ziyade işin üzücü tarafı sadece kendilerine hizmet ettiği için varlıklarına tahammül ettikleri hizmetçilerinin o aşağılık tavırlarıdır. Aslında kendilerinden başkalarını böcek olarak gören siyonistlerin sırf kendilerine hizmet ettikleri için ölmeyecek kadar maaşla kendilerine bağladıkları bu hizmetçiler, yaşadıkları aşağılanmayı umursamadan “iş buldukları” için gayet mutlu bir şekilde efendilerine kölelik ve yardakçılık etmekten çekinmemektedirler. Siyonistler, tıpkı öyküdeki baba gibi muhatap olmaya dahi tenezzül etmedikleri mazlumlarla işte bu öyküdeki anne, kız kardeş ve hizmetli aracılığıyla hükmetmekte, onların uygun zamanda ortadan kalkması için gerekli ortamı hazırlamaktadırlar.

Fakat bu öyküde dikkatimizi çeken asıl sıkıntı ise Gregor’un böcekliğini neredeyse hiç yadırgamamış olması ve böcekliğe alışmak için gayret göstermesidir. Gregor da böcekliğe yönelik ne gerçek bir eleştiri, ne de böcekliğin nedenine yönelik bir sorgulama vardır. Öykü bir anda böcek olan Gregor’la başlar ve Gregor böcek olarak ölür. Aksine böcek haliyle bile kendisini dışlayanlardan şefkat ve ilgi bekler ve hatta onlara faydalı olamıyor diye suçlar kendini. 

Bu bugün halkların içine düşürüldüğü durumun ta kendisidir. Sonraki kitap analizlerimizden biri olan 1984’de de işleyeceğimiz gibi bu hissiyat, aşağılanmayı kabullensinler ve kendi değerlerinin farkına varamasınlar diye yıllar yılı uygulanan baskıların, eğitimin ve damarlara zerk edilen aşağılık duygusunun eseridir. Gregor böcektir ama hâlâ kendini suçlamaktadır. Gregor evin artıklarıyla beslenir ama ailesinin(!) şefkatine muhtaç hisseder kendini. Onlara hizmet etme bilinciyle doludur daima.

Bizim bu öyküden çıkardığımız sonuç şudur; şerefini, izzetini koruyamayıp, kendine musallat olan zalimlere karşı kıyam edemeyenler, dost ve düşmanlarının kim olduğunu belirleyemeyenler ve böylece insanlıklarını yitirenler böcek olmaya ve böcek olarak ölmeye mahkumdurlar. Onlar kendilerini böcek olarak gördükçe de zalimler onlara böcek olarak davranacak ve ne yazık ki böcek gibi ortadan kaldıracaklardır. Ama insanlığının değerinin farkına varıp bulunduğu fiziksel ve ruhsal ortamı sorgulayanlar, aşağılık psikolojisinden kurtulup şeref ve izzet menbaından içenler, nasıl sıkıntılar yaşarlarsa yaşasınlar muzaffer olacaklardır ve zalimleri dar ağacına çekecek kudreti ruhlarından bulacaklardır.

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Harika bir yazı daha..
    Elinize yüreğinize sağlık, Yüce Rabbim sizi her iki dünyada aziz eylesin.
    Dünyanın tüm iblislerinin İslam inkilabı ateşini söndürmek için ordularını birleştirdiği bu dönemde yazılarınız yüreğimize su serpiyor.
    Gerçekten bakıldığında İblisin orduları ne kadar kalabalık içlerinde müslümanı hristiyanı yahudisi ateisti siyonisti laiki islamcısı muhafazakarı kemalisti ne ararsan var.
    Bu tablo ortadayken sözümüş şudu;
    La havle vela guvvete illa billah.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı