EBREHE ORDUSU MEKKE’DEN YOLA ÇIKTI…

Devir değişti artık. Batıl eskiden olduğu gibi aleni çıkamamakta hakkın karşısına. İllaki renk değiştirmekte, illaki maske takmak zorunda kalmakta. Herşeyden önce de masallar aleminde kahramanlar üretmekte uyanıklığı kendisine engel teşkil edecek olan halklar için. Zemheriye övgüler dizmekte şiirlerinde, baharı kötülemekte el altından ve güneşin tutulması için gayret sarfetmekte ruhlarda, ki gönüllerde açmasın çiçekler, değişmesin mevsimler ve meyvesiz kalsın ağaçlar. Bir varmış bir yokmuşla başlayan masalların varlığı batıla düşerken yokluğu düşmekte halklara ve anlatıcılar bunun kader olduğunu vurgulamakta kaf dağının üzerinden seslenirken dinleyenlere. Bilgeleri (!) bile yüksek dağların doruklarında yaşayan halkların bilgiyle aralarına giren mesafeler, yeni masalların tarlaları oluvermekte. Bilgiye ulaşmanın zorluğu onu bilince dönüştürmenin zorluğuyla birleşmekte ve cehalet ikliminde soluvermekte ümitler. Yokluğu ve yoksunluğu kanıksayan halkların idarelerini doyumsuzlar üstlenmekte kolayca.
Böylece tersyüz edilen hak, özünden uzaklaştırıldıkça batılın silahı haline gelmekte, batıl hak ile vurmakta halkları kalplerinden. Hakkı batıldan ayırma süzgecinden yoksun halkların dimağlarına batıl sızabilmekte ve zulüm temizlenmekte uyuşmuş bilinçlerde. Ve kar beyaz nifağın rengine aldananların doldurduğu yeryüzünde, yerinden doğrulanlar düşmandır elbette. Hak talebinde bulunan bir kıyam böyle bir dünyada affedilmez suçtur, hakkı batıldan ayırma ihtimali olduğu için. Uyanan insan dikkat çeker uyuyanların arasında gezerken. Batıl tüm gücüyle ve maskeleriyle birleşir böyle bir kıyamın ürünün olan ‘insan’ı yok etmek için ve yeni insanların uyanmalarının önüne geçmek için. Tek millet olur küfür aralarındaki danışıklı döğüşleri bile terkederek, tek ümmet olamayan hak taliplerinin karşısında. Meydanı İbrahimsiz sanan putlar türer baltalardan emin bir şekilde arz-ı endam ederken ‘biz size izin vermeden mi iman ettiniz’ derler kendi ilahlıklarına vurgu yaparak. ‘Biz de öldürür ve diriltiriz’ derler Kasımpaşalı edasıyla. Dinlerinin hem ilahı hem peygamberi olan putlar, kendilerine şirk koşulmasına tahammülsüzdürler. Bu yüzden gür çıkar sesleri ‘eyyy ….’ diye bağırırken.
‘Ya Allah’ derken kastettikleri kendi ilahlıkları olsa da ve her hareketlerine kendi adlarıyla başlasalar da renk körü haline getirdikleri halklar ayırt edemez hak ile batılın rengini. Aynı dili konuştuklarını sanırlar oysa o putların konuştukları dilleri ‘insanlığın ortak dilidir’. Sadece yabancı dilleri iyidir ninni söylerken mazlumlara. Altın kaplamalı buzağısı oldukları için siyonizmin, çıkardıkları her ses haktan saptırır dünyaya meyli bulunanları. Zaten kesmemek için öküzü çırpınan bir zihniyetin üretimi olan buzağının sesinin kaynağı, bir tarafından girip diğer tarafından çıkan küfür ve nifak rüzgarından başka bir şey değildir ama bunca hizmeti ile kazanmıştır ’emin’ sıfatını. Bundan dolayıdır ‘öküz’ sevgisi siyonizmin. Nice Musa’lardan (a.s.) korumak için çırpınmaları bundandır. ‘Öküze’ tapanlarla alay edenlerin buzağıya taptıkları dünyada, o buzağının sesiyle birlik olmaları da doğaldır, tüm yeryüzünü kendi ‘ahır’larına çevirebilmek için buzağının öncülüğünde savaş naraları atmaları gibi.
Ve bunca zulmün kol gezdiği coğrafyalarda, zalimlerle aynı hedefe ilerlediklerini açıkça ilan eden ve zulmün planlayıcısı olduklarını da artık gizlemeyen, bu zulmü iktidara getirebilmek için papaz elbisesi giymeyi dahi göze aldıklarını ifade eden ve bu fedakarlıklarını kameralar önünde camilere girerek ispatlayan buzağıların (ki bu buzağı yeni buzağılar üretecek kadar mahirdir. Ama diğerlerinin sesi bunun kadar gür çıkmamaktadır) hak cephesine karşı açtıkları savaşın yeni versiyonudur Yemen halkına karşı girişilen kıyım hareketi. Bu defa buzağının ordusuna Ebreheler de katılmıştır ve daha önce Ebabiller tarafından çürümüş ekine dönüştürülen Ebrehe’nin torunları, işgal ettikleri Mekke’den bu sefer tersine hareket etmektedirler Yemen’e doğru. Temizlendiği toprakları yeniden kirletmek için hareket eden Ebrehe ordusu, buzağının emir komutasında ilmin ve hikmetin diyarına hücum etmektedir bugün.
On uşağın yek vücut olup saldırdığı yalın ayaklıların inkılabı olan Yemen İslam İnkılabı’nın aslında en büyük nimetidir hak ile batılın ayrışmasını sağlamak ve batılın hak renkli maskesinin rengini kan ile yıkayarak gerçek çehresini ortaya koymak. Bu savaş ile ilgili çokça analiz yapılmıştır ve yapılmaktadır bugün. Her biri bir hakikati ortaya koymakta, nifağın elindeki silahları bir bir almaktadır. Kudüs işgal altındayken siyonizme sesleri çıkmayıp birleşmeyenlerin, Suriye’deki meşru devleti yok sayıp topladıkları vahşilerle o topraklarda katliam yaptıranların, İran İslam İnkılabının nüfuzundan bahsedip hasedinden çatlarken bu nüfuzu kırmak için bile olsa bir tek mazlumun elinde tutmayanların tüm yalanları deşifre olmuştur artık. Üstelik kendilerinin arkasında olan ve dünyevi güç olarak kendilerinden kat be kat güçlü olan ağa babalarının direniş cephesinin karşısında aldıkları yenilgiler ortadayken bu satılmış fil sahiplerinin ebabiller karşısında varlık gösterebilmelerinin de muhal olduğu ayan beyan ortadadır.
Bunların hepsi doğrudur ve anlatılması ve yayılması gereken hakikatlerdir. Fakat bizce aslolan bu savaşın sünnetulllah gereği olmasıdır. Yemen İslam İnkılabı olduğunda hemen yanı başında bulunan siyonizmin buna sessiz kalması hakkın ve batılın tıynetine aykırıdır. Batılın sabrettiği ve saldırmadığı hak, zaten içinde öyle ya da böyle batılı barındırmakta demektir. Hak ile dostluk kuran batıl aslında dost olduğunun hak değil batıl olduğunu da ifade etmiş olmaktadır. Bu yüzden Yemen İslam İnkılabı hakkaniyetini ispat etmiştir. Allah’a (c.c.) hamd olsun ki Yemen İslam İnkılabı ilk meyvesini şehitlerinin mübarek kanlarının hürmetine mazlumiyeti ile vermiş ve batıldan beri olduğunu ispat etmiştir. Mekanı olduğu ilmin ve hikmetin o ağır yükünü taşımaya layık olduğunu ve bunu taşıyacak yeterlilikte bulunduğunu tüm mazlumlara, müslümanlara ve yeryüzünün bütün özgür insanlarına göstermiştir. Bu saldırı hakkın hak ve batılın batıl olduğunun kanıtıdır ve bu ilk aşamadır.
Geldiğinde batılı yok edeceği kesin bir dille vurgulanan hak, Yemen’de zuhur edinince batılın saldırması normaldir ama dediğimiz gibi bunun ikinci aşaması olan batılın yok olması da aynı sünnetullahın gereğidir. Ebrehe ikinci yenilgisini almak için filleri ile harekete geçmiştir. Bu süreç tıpkı İran İslam İnkılabının oluşum süreciyle aynıdır. Hakkın bu asırda zuhur ettiği ilk mekan olan İran İslam İnkılabının yaşadıklarını şuan da Yemen İslam İnkılabı yaşamaktadır. İran İslam İnkılabına yanıbaşındaki siyonist ile saldıran küresel emperyalizm, Yemen İslam İnkılabı’na da yanıbaşındaki siyonistlerle saldırmıştır. Üstelik İran İslam İnkılabı bütün yalnızlığına rağmen yalnız Allah’a (c.c.) olan bağlılığıyla bu savaştan ve 36 yıllık baskıdan kurtulup dünyanın süper gücü haline gelmişken bugün Yemen İslam İnkılabı, yolunun rehberine ve imamına biat ettiğinden dolayı bu yalnızlığı da yaşamayacaktır.
Savaş elbette ki gönüllerin arzu etmeyeceği bir şerdir. Ama bizim şer bildiklerimizde hayır olduğunu da Allah (c.c.) bize bildirmiştir. Hak yolunun taliplilerinin çeşitli imtihanlarla kendilerini ispat etmeleri gerekmektedir. Tıpkı ateşin yanına sürülen hamurun ekmek olması gibi o çileyi çekmeli ve hak yolunda faydalanılacak kemalata sahip hale gelmelilerdir. Ayrıca bu çileler sadece onların kemalatına değil, halkların uyanışına da vesile olacağından böyle bir yükün altından ancak Yemen İslam İnkılabının halkı kalkabilecektir. Direniş cephesinin küfre vurduğu ani ve amansız darbe olan Yemen İslam İnkılabı bu yüzden çok ağır bir yükü omuzlamıştır ve bu yük kışı bahara çevirme yüküdür. Yemen İslam İnkılabı diğer bütün çiçeklerden önce zemheride tamamen açmış berfindir. Sıra diğer çiçeklerin ve ağaçların canlanmasında ve yeşermesindedir. Çünkü bunun mümkün olduğunu Yemen İslam İnkılabı ispatlamıştır. Bu açıdan bu savaş rahmet kapısının açılma sesidir. Kurtuluşun anahtarı o kapıya takılmış ve kapı aralanmaya başlamıştır.
Ebrehe ve ordusuna gelince. Aslında akıbeti bellidir onların. Kendileri de bilmektedir. Ama köşeye sıkışmış zalimler son bir çırpınışla bütün güçlerini meydana sürmüşlerdir ki bu bile başlı başına bir rahmettir. Zira ebrehelerin hükmü altındaki kardeşlerimizin yükü hafiflemiş ve güçleri tükenecek olacak ebrehelerin yıkılmaları kolaylaşmıştır. Yemen’deki kardeşlerimizin üzerine yağan her bir bomba ve füze adeta rahmet yağmuruna dönüşmekte kurumuş olan toprak pak şehitlerin kanıyla sulanmakta ve çöllerde yeni vahalar oluşmaktadır. Kıştan dolayı göç eden ebabiller bahar ile birlikte yeniden yurtlarına dönmektedirler. ‘Şehitlerin kanıyla sulanan din ağacının’ her bir dalına ebabiller konmaktadır. Topyekün uçuşun zamanı gelmekte ve pençelerindeki kin ve öfke siccil olup ebrehelerin üzerine atılmayı beklemektedir. Az kaldı. Bundan sonra buzağıdan çıkacak son ses acının ve hayıflanmanın sesi olacaktır. ‘Keşke toprak olsaydım’ derken buzağı, hakkın ‘nar’ı karşısında eriyecektir…
siyasetmektebi.com