DIŞ GÜÇLER…

Malum sebeplerden dolayı gündem ile ilgili çok fazla yazı yazmak istemesek de son dönemde halkımızın içine zorla çekildiği ekonomik buhranın kaynağı olarak gösterilen “dış güçlerin” kimler olduğunu izah etmek gereği hasıl olduğundan bugün bu konuyu ele almaya karar verdik. Ayrıca İslam İnkılabından zerrece hoşlanmayanların ve imkan bulsalar bütün halkıyla beraber ortadan kaldırmaktan çekinmeyecek olanların halkımızın yaşadıklarını İslam İnkılabının mücadele ettiği ambargolarla özdeşleştirip “bakın onların da durumu aynı, o halde siz de sabredin” mesajını vererek hak (İslam İnkılabı) ile batılı (ihanetlerini) maskelemeye çalıştıklarına şahit olduğumuz için bu mevzuyu kendimizce izah etme ihtiyacı duyduk.
Öncelikle şunu belirtelim ki İslam inkılabı, halkımıza yıllardır “stratejik ortak”, “dost ve müttefik” olarak tanıtılan ve onlarca “üs”te binlerce asker bulundurma hakkı verilmiş olan ve hatta “karı koca ilişkisi yaşandığı” en üst mercilerle alenen dile getirilen büyük şeytanın ve onun güdümünde olan dünya emperyalizminin 40 yıldır en ağır ambargolarına maruz kalmaktadır. Paraya tapan şirketler dahi küresel sermayeyi elinde tutan siyonizmin şerrinden çekinerek İnkılap’taki yatırımlarını ya askıya almakta, ya durdurmaktadırlar. Bir çok ürün İslam İnkılabına girmemekte özellikle de yedek parça ve teknolojik ürün bakımından İnkılab yoksun bırakılmaya çalışılmaktadır. Bunun yanısıra İnkılabın kendi ürünlerini de ihraç etmesi engellenmektedir ki ihracat ve ithalat yapamayan kendi içine kapanık, günden güne zayıflayan ve böylece siyonizme boyun eğmeye hazır bir halk ve hükümet oluşsun ve siyonizm 40 yıllık kabustan kurtulabilsin.
Buna rağmen İslam İnkılabı halkını üretime teşvik ederek, kendi zenginliklerini değerlendirerek, sanayisini kendi imkanlarıyla geliştirerek, yeni nesli değerlerine sahip çıkan, bilgi ve becerilerini geliştiren, halkına ve İnkılabına sadık bir nesil olarak yetiştirerek, “idarecilerinden” başlamak üzere israftan kaçınarak ayakta kalmayı başarmış, 8 yıllık savaş da dahil olmak üzere birçok badireyi Allah’ın c.c. inayetiyle atlatmıştır. Bu gün İslam İnkılabında halkın alım gücünde herhangi bir problem yoktur, çarşı ve pazarlar canlıdır. Özellikle temel ihtiyaçlar konusunda hiçbir sıkıntı yaşanmamakta örneğin “patates, soğan” ulaşılabilir gıdalar olarak halka sunulmaktadır. Tüm ambargolara rağmen İslam İnkılabı kendi teknolojilerini üretebilmekte, uçağından tankına, tüfeğinden füzesine kadar bütün askeri ihtiyaçlarını kendi imkanlarıyla karşılayabilmektedir. Ki bu hakikat sürekli olarak düşmanı tedirgin etmektedir. İslam İnkılabı bu gücüyle sadece kendinin değil bütün mazlumların izzetini ve şerefini de koruyabilmektedir.
Oysa bugün halkımız ortada hiçbir ambargo yokken bile temel ihtiyaçlarına ulaşmakta zorlanmakta, her geçen gün daha fazla fakirleşmekte, varlık içinde yüzenlerin yoklukla terbiyesine muhatap olmaktadır. “Dış güçler” diyerek soyut bir düşman icad edildiğinden halkın öfkesi gerçek sorumlulardan uzak tutulmaktadır. Kimdir bu “dış güçler” diye sorulduğunda “dost ve müttefik” olmadığımız bir tek dış gücün olmadığı ortaya çıkmaktadır. Hiçbir üretim olmadığı için sermaye dışardan gelen ürünlere aktarılmaktadır ki bu durum bugün ki sıkıntılardan çok önce tezgahlanan bir durumdur. Tarımın idam edilip, hayvancılığın sürgün edildiği, sanayinin uçurumun kenarından aşağıya atılıp ticaretin tekele dönüştürüldüğü bir ortamda “soğan ve patates” ister istemez lüks tüketime girmekte, “evlerde bulunan buzdolapları” içleri boş olsa da gelişmişliği(!) temsil etmektedir. Sarayların varlığıyla itibarı artan(!) açların, sellerde yıkılan otobanlara bakarak “dünyanın en güçlü devletinde” yaşadıkları sanrısına düçar olmaları sağlandığından, içerde yaşayan “dış güçler” daha rahat nefes almaktadır.
Kasaları altın ve döviz dolu olanların, altın kaplamalı koltuklarda oturup altın varaklı bardaklardan “su” içenlerin ve hatta halkın tonlarca altınını başka devletlere yollayanların gözlerini halkın yastık altına çevirmiş olmaları ise ayrı bir garabet olarak karşımızda durmaktadır. Oysa az çok bu mevzulardan haberdar olanlar bilir ki bunlardan herhangi biri elindeki dolarları bozsa doların fiyatı yarı yarıya düşecektir. Ama halkın muzdarip olduğu pahalılık kendi sermayelerinin kaynağı olanlar için bu fedakarlığı(!) yapmak muhaldir. “Ekmek yoksa pasta yesinler” diyenlerin soyu olanlar yedikleri pastaların dahi kırıntılarını halka vermemek için tezgah üzerine tezgah kurarken halk en temel ihtiyacı olan ekmeğe ulaşmakta sıkıntı yaşamaktadır. Bundan daha kötüsü tarım ve hayvancılığın bugün gelinen noktada tamamen bitirilmesinden dolayı gelecek nesiller insanlığın yaşaması için elzem olan bu iki sektörde nasıl üretim yapacaklarını bilemeyecek hale geleceklerdir.
Hal böyleyken halkımızın sıkıntılarının kaynağını öğrenmemesi için ve hak ile batılın birbirine karıştırılması için İslam İnkılabının sıkıntıları ile bu halkın sıkıntıları eşdeğer tutulmakta örneğin “dolar orada da yüksek” denilmektedir. Hatta liranın İran tümeninden daha değerli olduğu vurgulanıp bir nevi “züğürt tesellisi”nden medet umulmaktadır. Sadece bu konu bile irdelense bir çok hakikat ortaya çıkacaktır. Bu yazının yazıldığı sırada dolar 5,853 liraydı. İslam İnkılabı’nda ise 9 bin tümen civarındaydı doların değeri. Bu halka söylenen şey ise “5 lira nere 9 bin tümen nere” teranesidir. Oysa halkımıza liradan atılan sıfırları hatırlatmak gerekmektedir. Malumunuzdur ki yaklaşık 14 yıl önce tl den 6 sıfır atılmış ve aslında büyük bir algı operasyonu gerçekleştirilmiştir. Halkın alım gücünde zerrece değişiklik olmamasına rağmen sanki tl değer kazanmış izlenimi oluşturulmuştur. Hemen akabinde de 200 tl lik kağıt para basılmış ve aslında ekonominin çöküşünün resmi çizilmiştir. 200 tl diye halka sundukları kağıt para gerçekte “200 milyon lira” olduğundan muhtemelen yeryüzünde kendi parasının “200 milyon”unu kağıt olarak kullanan yegane halk bizim halk olmuştur. Hâlâ dahi halkımızın aldığı maaşı “bin” lira değil de “bir milyar” şeklinde telaffuz etmesi ise bu yapay değişikliğe ayak uydurmadığının kanıtıdır. Bu değişiklik sadece bir çok peşkeşin gerçek yüzünün görünmesini engellemiş “milyar liralık ihalelerin” aslında “katrilyon lira” olduğu hakikatini unutturmuştur.
Velhasıl bugün 6 lira civarında dolaşan doların aslında gerçek karşılığı “6 milyon” liradır. Yani 1 dolar 6 milyon liraya eşdeğer durumdadır. İnkılab ise parasından hiç sıfır atmamıştır ve dolar 9 bin tümen civarındadır. İnkılap parasından 6 sıfır atıp aynı algı operasyonunu gerçekleştirirse (detaya girmeden düz hesapla) dolar 0,009 tümen olacaktır. Yani anlayacağınız onca savaşa, ambargoya ve baskıya rağmen İnkılabın parası halkımızın parasından değerlidir. Üstelik onca “dostluğa”, “stratejik ortaklığa” ve “karı koca ilişkisine” rağmen. 6 sıfırlı lira doğal olarak tümen karşısında da bir o kadar değersiz kalmaktadır.
Bu basit izahla bizim anlatmak istediğimiz her yaşanan krizin arkasında “dış güçler” olmadığıdır. Krizler kapitalist sistemlerde mazlumları daha fazla sömürmek için icad edilmiş araçlardır. Hiçbir kriz hiçbir kapitalist sistemde o krizi çözmekle sorumlu olanlara dokunmaz, onların sermayeleri azalmaz ve yaşantılarında zerrece değişiklik olmaz. Olan mazlum halklara olur. Onların alım gücü düşer. Fakir daha fakirleşir, zengin daha zenginleşir. Hele ki tek üretimi içi boş bir hamaset olan, habire masal, kabus ve öcü piyasaya süren, mehter gibi damardan verilen susturuculara sahip olan bir ülkede aslında “iç güçler” bizatihi “dış güçlerin” ta kendisidir. Gücü elinde bulunduranlar hizmet değil de hükmediyorlarsa ister dış, ister iç olsunlar halktan yana olmayan güçlerdir.
Kimilerinin “çerez paralarının” halkın rüyalarına dahi sığmayacak kadar çok büyük olduğu bir ülkede, doların veya altının artması kriz değil vakayi adiyedendir. Çünkü varlıklarını mazlumların sırtlarına yükleyenlerin acıktıkça o mazlumların kanını emmelerine şaşırmamak gerekir…
siyasetmektebi.com