DİRENİŞİN GENERALLERİ…

Tam beş yıldır imtihan meydanını aşkla, imanla, ihlasla ve cesaretle boş bırakmayan, söylemlerinin tümünü canlarını feda ederek eyleme dönüştüren ve böylece özleri ve sözlerinin bir olduğunu bizlere ispatlayan direniş cephesinin kahraman neferlerinin ve o neferlerin kahramanlıklarının kaynağı olan komutanlarının şecaatlerini Suriye başta olmak üzere hak batıl savaşının vuku bulduğu coğrafyalarda müşahade ediyoruz. Beş yıldır yerle bir edilen, yağmalanan, viraneye çevrilen şehirlerin moloz yığını haline gelmiş sokaklarında, kızıl güllerin mevsim ayırt etmeksizin açtığına tanık oluyor, “sözlerinde duranları ve sıralarını bekleyenleri” gördükçe kaynayan kanımızın damarlarımızın sınırlarını zorladığını hissediyoruz. 8 yıl boyunca tüm dünyaya karşı savaşarak dimdik ayakta kalmayı Allah’ın (c.c.) vaadi olan yardımı sayesinde başaran İran İslam İnkılabının, şehitlerin kanlarının nasıl bereketli kılınacağına dair derslerinden ilham alan direniş cephesinin yiğitlerinin, düşmanın vahşiliğine aldırış etmeden, dünyanın, kağıttan kaplan oldukları Hizbullahi yiğitler tarafından defalarca ispatlanmış olan süper(!) güçlerinin alenen düşmanlıklarını izhar etmelerinden korkmadan nasıl meydanlarda bir aslan edasıyla haykırdıklarını duyuyor ve imreniyoruz.
Ve bugün ahkam kesmek için rahat bir koltuğa ve dokunulmayacak suya ve sabuna sahip olanların zillet kokan türlü analizlerinin aksine, er meydanında “er”liklerini ispatlayarak tarihi yazma görevini üstlenmiş olan kahramanların zalim sultanın yüzüne “sen zalimsin” diye haykırdıkları ve en büyük cihadı alınlarının akıyla ifa ettikleri artık ayan beyan ortadadır. Maslahatların ardına sığınarak canlarının sağ olmasına çalışanların anlayamayacağı hakikatlere gönül vermiş yüce şahsiyetlerin, mazlumların canlarının sağ olması için kendi canlarından gözlerini kırpmadan geçtikleri bir dönemde hem Muharrem, hem de Kerbela yeniden anlam kazanmakta, Hüseynin (a.s.) kanının boşa akmadığı ispatlanmaktadır. Ve yine bugün üç beş günlük dünya menfaati için kırk takla atanlar kanaat önderi olarak arzı endam etse de, ömürlerini cepheden cepheye koşarak geçiren ve haklarıyla elde ettikleri rütbelerin sağlayacağı rahatı umursamayıp şehadete, aşığın kavuşmak istediği maşuk misali yol bulmaya çalışan “pak alınlı”, temiz yürekli generaller, ümmetin İmamına olan biatlerine sadık kaldıkları için hem aşk meydanında hem de fedakarlık deminde önderlerimiz olmuşlardır.
Nasıl yaşamamız gerektiğine dair sürekli hutbe verenlerin, nasıl ölmemiz gerektiğini bir türlü bizlere anlatmadıkları bir sırada, şehadet dersini kanlarını akıtarak bizlere verenler bu dünyada ve öteki dünyada komutanlarımız olacak kalacaklardır. İmam Cafer’i (a.s.) Horasan’dan gelerek ziyaret eden ve O’na (a.s.) Horasan’da binlerce bağlısının bulunduğunu, emir vermesi halinde kıyam edeceklerini söyleyen şahsın, İmam’ın (a.s.) içinde ateş olan tandıra atlamasını emrettiğinde bol “ama”lı cümleler kurması üzerine İmam’ın (a.s.) yanındaki gence aynı emri vermesi ve o gencin hiç tereddüt etmeden tandıra atlaması ve İmam’ın (a.s.) “Böyle 6 yardımcımız olsa kıyam ederiz” buyurması gibi bağlılığın ve sadakatin ispatını İmam Hamaney’in emri doğrultusunda bu yeryüzünün tandırı haline gelen Suriye, Irak, Lübnan, Yemen vb. bölgelere hiç çekinmeden giderek canlarını feda eden kahramanların uykusu, her imtihanda “ama” diyerek söze başlayanların ibadetlerinden binlerce kat daha değerlidir çünkü.
Çünkü, gençliklerini ve ömürlerinin geri kalan kısmını hak yolunda harcayan ve bunun için kimseye minnet etmeyen, nazlanmayan, “artık yeter” demeyen, hak yolunda mücadele etmekten emekli olmayı düşünmeyen ve “birazda gençler gitsin cepheye” mealinde cümleler kurmayanların attıkları her adım, aldıkları her nefes, her bakışları, her sözleri ibadettir. Çünkü bu kahramanların varlığı ile yetişir yeni kahramanlar ve zafer böylelerinin yüreklerinde filizlenip boy verir. Bunların bulundukları safa şeytan sızamaz, bunların dolaştıkları meydanlarda sırtlanlar barınamaz. İhanet bunların karşısına çıkamaz, tuzaklar bunların yollarına kurulamaz. Baş koydukları yolda başlarını feda edene kadar hiç bıkmadan, usanmadan, yorulmadan çabaladıkları için görev yerlerini asla boş bırakmazlar, zaafiyete izin vermezler. Ellerinden gelenin en iyisi yaptıkları için de Allah (c.c.), güçlerinin yetmediği yerde yardımlarına koşar ve netice her daim zafer olur.
Bu meyanda geçtiğimiz 2 hafta boyunca Suriye’de şehit olan İslam İnkılabının 2 generali ve 2 albayı bizler için en güzel örneklerdir. Bu yiğitlerin her biri emre itaatin ve emir veren İmam’ın buyruklarının değerinin ne demek olduğunu ispat için yeterlidir. Kutsal savunma yıllarında gençlik çağlarını hak yolunda tüketen bu kahramanların, o gençliklerinin mirasını yemektense yaşlarına aldırmadan meydana atılışları o kadar çok dersler ihtiva etmektedir ki bu dersleri idrak edenler İmam Hüseyin’in (a.s.) ve diğer İmamların (a.s.) mesajını da idrak etmiş olurlar. “Aşk” ve “şehadet” mektebi tanımlamalarının ne anlama geldiğini anlayabilmek için böyle yiğitlerin hayatlarının incelenmesi gereklidir. Bugün hangi safta ne tür bir mücadele verilmesi gerektiğini merak edenlerin böyle şahsiyetleri tanımaları şarttır. Geçmişi bugün yaşamak için, geçmişte yanlış yapanlara bakıp “neden böyle yaptılar da şöyle yapmadılar” demektense bugün doğrunun ne olduğunu kavrayabilmek için bu şehitlerin ihlası kavranmalıdır.
Sözleriyle geçmişteki zalimlere lanet edenlerin ama pratikleri ile bugünün zalimlerinin saltanatlarını ayakta tutanların anlattıkları mektebe değil, o mektebi her hücrelerinde yaşayanların fiilleriyle öğrettikleri mektebe tabi olmak kurtuluşun reçetesine ulaşmış olmak demektir. Çünkü yola çıkan İmam Hüseyin’in (a.s.) yanında bulunmakla O’na (a.s.) mektup yazıp yerinden kalkmamak bir değildir. Hiçbir tehlikenin bulunmadığı mekanlarda yine hiçbir tehlikenin oluşmasına mahal vermeden konuşanlarla, tehlikeleri umursamadan hakkı hakim kılmak için haykıranların arasındaki fark “miyavlayan” kedi ile “kükreyen” aslan arasındaki fark gibidir çünkü. Biri türlü sırnaşmalarla önüne atılacak iki lokmayı elde etmeye çalışırken diğeri her türlü zilleti red edip izzete ulaşmıştır.
O halde hakka, İnkılaba, İmama ve direniş eksenine bağlı herkesin bu yolun kahramanlarını örnek almaları, onların yolundan giderek hak uğruna canlarından geçmeyi vazife bilmeleri kendilerine şahsiyet ve onur kazandıracaktır. Zaten düşmanın ve onun dostlarının da anlamadığı budur. Önderlerimizi, komutanlarımızı şehit ederek gayretimizi yok etmeye, bizi korkutmaya ve güçsüz bırakmaya çalışmaktadırlar. Oysa bizler İmama bağlı olan komutanlarımızın şehadetini her duyduğumuzda kinimizi bilemekte, öfkemizi arttırmaktayız. Her komutanımızın şehadeti bizleri hakka ve İnkılaba daha fazla yakınlaştırmakta, onlar gibi meydanlara koşamadığımız için bizleri utandırmaktadır. Generalleri en ön cephede şehadeti kovalayan ve onu yakalayan hiçbir ordunun erleri ölümden korkmayacağı için bizler de şehit generallerimizin ve önderlerimizin varlığıyla gurur duymaktayız. Bu yüzden bizleri rahata teşvik edip “ağrısız başınızı ağrıtmayın” manasında lakırdılar edenlerin ne kanaatlerini ne de önderliklerini umursamamaktayız.
Son olarak yukarıda bahsettiğimiz generallerden şehit Tuğgeneral Hüseyin Hamedani’nin şahsında İnkılabın bütün şehitlerinin hepimizin gözleri önünde olan bir kaç özelliğine değinmek ve neden bu azizlerin yolunda gitmenin bu kadar önemli olduğunun anlaşılmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Şehit olmadan önce isimlerinin reklamını hiç yapmayan, iş gereği üniforma giymedikleri zamanda sıradan bir vatandaştan ayırt edilemeyen, ve hatta şehit general Hamit Takavi örneğinde olduğu gibi mersiye dinlerken arka saflardan birinde sırtını kolona yaslayan bu kahramanların değerleri zaten rütbelerinde değil ihlaslarında, imanlarında ve itaatlerinde gizlidir. Bu kahramanların hiçbiri orduevlerinin rahat koltuklarının talibi değildir. Hiçbiri şatafatların, debdebelerin konuğu değilidir. Saray sofralarının lezzetli yemekleri bu kahramanların hasretiyle yansa da bunların o sofralarda gözü yoktur. Koruyacakları kendilerine ait bir canları da yoktur. Her şeyleri İnkılaba ve İmama fedadır. Geçmişleri fedakarlık dolu olduğu için gelecekleri şehadet ile süslenir.
Ama en önemlisi İmamlarına olan aşklarıdır, bağlılıklarıdır. Dünyayı elinin tersiyle ittiği için zalimleri aynı elinin tersiyle hizaya sokan İmamlarının her sözü fermandır onlar için. Yırtık terlikli İmamın generallerinin dünyevi zevklere dalma ihtimalleri de zaten yoktur. İmamın terbiye ettiklerini dünyanın saptırma ihtimali yoktur çünkü. Küfrün tehditlerine “çenelerini kırarız” diyen İmamın generallerinin savaş meydanında kükremelerinden daha normal bir durum da yoktur. İmanın mücessem hali olan İmamın generallerinin, aşk ve takva ehli olmaları da olağandır aslında. Böyle olunca da şehadet kollarını açarak beklemektedir onları.
Öyleyse iyi bilinmelidir ki İmama olan bağlılık şahsiyetin, izzetin ve şehadetin temel şartıdır…
siyasetmektebi.com