“DIRAR” SİSTEMLER…

Mescid-i Dırar hadisesinden haberdar olmayan şuurlu hiçbir müslüman tahayyül edilemez. Malumunuz Resulullah (s.a.a.) Tebük savaşına çıkacağı sırada, münafıklardan bir grup çeşitli bahaneler ileri sürerek müminlerin ana toplanma merkezine ve mescidine alternatif olacak bir mescid inşa etmiş ve Resulullah’ı (s.a.a.) bu mescidi açmak üzere namaz kılmaya davet etmişlerdi. Böylece mescidin meşruiyetini ümmet içinde ilan etmiş olacaklardı. Resulullah (s.a.a.) Tebük dönüşü bu işi yapmaya niyetlenmiş fakat Allah (c.c.) indirdiği “Bir de (mü’minlere) zarar vermek, inkâr(larını takviye) etmek, mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resûlü ile harb eden kimseye gözetleme (yeri)yapmak için bir mescid edinenler vardır.(Onlar:) “İyilikten başka bir şey istemedik” diye yemîn de edecekler. Hâlbuki Allah şâhidlik eder ki, şübhesiz onlar elbette yalancıdırlar!” (Tevbe 107) ayetiyle münafıkların gerçek niyetlerini ortaya çıkarınca, Resulullah (s.a.a.) görevlendirdiği müslümanlarla o mescidi yıkmış ve yerini çöplüğe çevirmiştir.
İslam tarihi ve Resulullah’ın (s.a.a.) sireti günümüz müslümanlarının mücadele metodlarını şekillendirirken dikkatle incelemeleri gereken ibretlik olaylarla doludur ve bu bahsi geçen vak’a bunların en önemlilerindendir. Çünkü günümüzde yaşanan bir çok problemin altında tespit edilemeyen dost ve düşman olgusu yatmakta ve müslümanlar düşmanlarını dost bilerek onların tuzaklarına gayet rahat bir şekilde düşmektedirler. Bugünün düşmanları dünün düşmanlarından daha idmanlı ve tedbirli oldukları ve geçmişin tecrübelerinden faydalanarak bugünü şekillendirdikleri için, bizlerin de geçmiş olaylardan ibret alıp bugün sağlam bir duruş ortaya koymamız, küfrün ve nifağın oyunlarına karşı teyakkuzda olmamız elzemdir.
Küfrün ve nifağın beraber çalıştığına dair işaretler taşıyan bu ve benzeri ayetler, bizleri özellikle münafıklar konusunda uyarmakta, küfrün veremediği zararı münafıkların içerden İslam toplumuna verebileceğini beyan etmektedirler. Nitekim İmam Hamaney’in de konuşmalarında atıfta bulunduğu bu mescid, 4 temel üzere kurulmuştu; “Zarar vermek”, “küfür”, “müminlerin arasını ayırmak” ve “Allah ve resulü ile savaşanlar için gözetleme yeri olmak”. İmam’ın belirttiği gibi mescidler aslında müslümanların yararına olması gereken, onların faydasına olacak işler için kararlar alınması gereken merkezler iken bu ve benzeri mescidlerin amacı müslümanlara zarar vermek ve onları zayıflatmaktır. Hakkın haykırıldığı mescidlerin tersine bu mescidler küfrün yayıldığı ve pekiştirildiği mescidlerdir. Müslümanları bir araya getirip vahdete vesile olan mescidlere alternatif olarak kurulan bu mescidlerin amacı müslümanların birliğini bozmak ve aralarını açmaktır. Ve İslamın sancaktarı olması gereken mescidlerin, yıkılması ve viran olması için kurulan bu mescidler, İslam düşmanlarının ümmetin içindeki gözetleme ve haber alma merkezleri olarak görevlerini ifa etmektedirler.
Resulullah (s.a.a.) döneminde ümmetin kalbi mesabesinde olan gerçek ve hak mescide alternatif olarak yapılan bu mescidi irdelerken, günümüzde Resulullah’ın (s.a.a.) idare ettiği mescidi ve bunun karşısında kendilerini ümmete alternatif olarak sunan mescidleri tesbit etmemiz gerekmektedir. Bunu yaparken zihinlerimizdeki mescid kavramını siyasi sistemler olarak genişletmemiz ve “mescid” teriminin, hakkın ve batılın merkezlerini temsilen kullanıldığını idrak etmemiz önemlidir. Bu durumda, İslam tarihinde geçen bu vak’a daha fazla anlam kazanarak bizlere daha çok dersler çıkaracak menba olduğunu ispatlayacaktır. Öncelikle hak olan ve etrafında toplanıp birlik olmamız gereken mescidi (sistemi) tanımak ve sonra bu mescide (sisteme) alternatif olarak İslam düşmanlarının ortaya çıkardığı mescidleri (sistemleri) tasvir etmek zorundayız ki mesele aydınlığa kavuşsun.
Küfrün ve nifağın bütün önderlerinin idrak ettiği gibi günümüzde hak mescidin (sistemin) yegane temsilcisi olan İran İslam İnkılabı, din,mezhep,dil,ırk ayırt etmeden bütün yeryüzü mazlumlarını sahiplenerek, tek millet olan küfre karşı ümmetin vahdetini tesis etmeye, hiçbir maddi karşılık beklemeden bütün halkların dertlerine derman olmaya, onlara yardım elini uzatmaya ve onları yeryüzü zalimlerinin zulümlerine karşı uyandırmaya çalışarak bu görevi layıkıyla yerine getirmekte ve Resulullah’ın (s.a.a.) soyunun kamilleri tarafından yönetilen bu İnkılap, idarecisinden halkına kadar yek vücud olarak zulme direnirken bütün insanlığın umud kaynağı olmaya devam etmektedir. Bunun için halkların bu sistem etrafında birleşmelerini ve bu sistemi kendilerine örnek almalarını engellemek isteyen büyük şeytan önderliğindeki küfür ve nifak ittifakı, İslam ülkelerinin idarelerini verdikleri kendi uşakları ile kurdukları “süfyani sistemleri” birer mescid-i dırara çevirmiş ve ümmetin haktan sapıp ayrılığa düşerek bu mescidlere (süfyani sistemlere) meyletmesini umud etmişlerdir.
Özellikle İnkılabın gerçekleştiği yıllarda inkılabın hemen yanı başındaki ülkelerde “kendi çocuklarının” elleri ile gerçekleştirdikleri darbelerle, “hizmete” açtıkları mescid-i dırarlar vasıtasıyla ümmetin, İnkılabın nurundan uzaklaşmasını ve “ampullerin” ışığından medet ummasını belli oranda sağlamışlardır. Yavaş yavaş ve taktıkları iyi niyet maskelerinin uyuşturucu etkisiyle yaklaştıkları halkları, “süfyani sistemlere” bağımlı yaparken ayette belirtildiği üzere “İyilikten başka bir şey istemiyoruz” diye yemîn de eden” bu nifağı küfürle harman olmuşlar güruhu, iktidara geldikleri “süfyani sistemlerde”, ilk olarak ilimlerini az bir pahayla satın aldıkları bel’amlar ile insanların din algısıyla oynamış, oluşturdukları her türlü gayri islami kanunu ve uygulamayı kabullenen İslam algısıyla, gerçekleştirecekleri bütün küfür ve zulümlerine zemin hazırlamışlardır. Bu sayede zinayı meşrulaştıran, hırsızlığı aleni olarak yapan, faizi yaygınlaştıran, halka hakaret etmeyi “delikanlılık” saydıran, içkiyi kumarı devlet eliyle halka dayatan ve bunu hizmet sayarak övünen, kendileri saraylarda yaşarken, gemileri gemicik sayarken, beytul mali babalarının malı gibi kullanırken, “bal kaymak” ikilisi ile enerji toplarken, 800 lira gelirle evini geçindirmeye çalışanların maaşlarına göz koyan, kepenk kapatan milyondan fazla esnafı umursamayan, tarımı yok edip kendi ithal ettikleri ürünlere halkı mecbur eden bu “süfyaniler”, başörtüsünü, hicabı tahrif ettikten sonra güya serbest bırakarak iktidarlarını meşrulaştırmayı ve halkın bu mescid-i dırara akın ederek kendilerine ve nifaklarına ibadet etmesini sağlamışlardır.
Bugün hak mescid İslam İnkılabıdır ve İnkılaba alternatif olarak ileri sürülen tüm mescidler mescid-i dırardır. Ümmetin ve halkın vahdetini bozan, ümmeti ayrıştıran, zulmün ve küfrün ekmeğine yağ süren, insanları siyasi olarak İslamdan ve dolayısıyla İnkılabdan uzaklaştıran, “süfyani sistemleri” kabullenen, onların kurumlarıyla ilişkiye giren, iyilik, maslahat vb bahaneler ileri sürerek ümmetin “süfyanilerin” etrafında toplanmalarına vesile olanlar ve çağın Ali’sini sadece sıradan ve bir coğrafyanın lideri gibi gösterenler, emirlerini umursamayanlar mescid-i dırarların cemaatini oluşturmaktadırlar. İster bilinçli, isterse bilinçsiz olarak Resulullah’ın (s.a.a.) mescidinden uzaklaşanların secde edecekleri yer nifağın mescidi olan mescid-i dırardır çünkü. Gayri İslami bütün fikirler halkları İslamdan uzaklaştıran bütün sistemler mescid-i dırar oldukları ve bugün İslam’ın yegane kalesi ve bütün gerçek İslami hareketlerin ve fikirlerin menbaı olduğu için İslam İnkılabının aleyhinde olan bütün fikirler ,eğilimler ve siyasi alternatifler de birer mescid-i dırardır.
Ayet ve Resulullah’ın (s.a.a.) sireti mescid-i dırarı tanıttıktan sonra ona karşı mücadele biçimini de ortaya koymuştur aslında. Resulullah (s.a.a.) orayı yıkmış ve yerini çöplüğe çevirmiştir. Bu eylem bizlere ilham kaynağı olmalı ve bugünün mescid-i dırarlarını ve yaydıkları küfür ve nifağı, fikri saldırılarla yıkmaya çalışmalıyız. Onlardan beri olduğumuzu haykırmalı halkları onlardan sakındırmalı, takındıkları maskeleri yüzlerinden söküp atmalıyız. Bu mescidlerin imamlarından ve müezzinlerinden uzak durmalı, bunları iyi tespit ve teşhis etmeliyiz ki bizleri mescidlerinde secde edenlerden eylemesinler. Bu mescidlerin şekillerine, güzelliklerine, hoş kokularına, kubbelerine, minarelerine, mimarilerine aldanmadan temellerindeki nifağı ve küfrü fark etmeli, anlatmalı ve halkları uyandırarak bu temelin yıkılmasına çalışmalıyız. Sonrası zaten malum. Küfrün ve nifağın hak ettiği tek yer olan tarihin çöplüğüne bunları da göndermeliyiz.
siyasetmektebi.com