Siret-ün Nebi

DAR’UL ERKAM VE SİYASİ BAĞIMSIZLIK

İçerik

İslam’ın ilk tebliğ yılları maddi olarak güçsüz durumda bulunan müslümanların çile çektikleri, her tür işkenceye göğüs gerdikleri ve toplumsal devrimi gerçekleştirmeden önce kendilerinde devrim gerçekleştirdikleri, bütün boyutları ile incelenmesi gereken bireysel ve toplumsal anlamda dersler ihtiva eden yıllardır.

Bu dönemler Resulullah (s.a.a.) tebliğini yaparken kendini gizlemediği halde, İslam’a giren müslümanların gizlenmek zorunda kaldığı, toplumda seslerinin yükselmesini sağlayacak çekirdek bir kadroya sahip olana kadar açıktan tebliğ yapamadıkları dönemlerdir.

Resulullah (s.a.a.)kendisine ilk vahiy indiği andan itibaren Allah (c.c.) tarafından belirlenmiş olan metodu hayata geçirmiş ve bu metodun gereklerine göre tebliğe başlamıştır. Bu tebliğ ilk dönemlerde liderin açık, bağlıların ise gizli olduğu ve insanlara İslam’ın “illegal” olarak anlatıldığı bir sistem üzerine inşa edilmiştir.

İlk vahiyden itibaren müşriklerden ve onların siyasi ve ictimai sistemlerinden beri (uzak) olduğunu aleme duyuran Resulullah (s.a.a.), bu dinin yayılmasını sağlayacak kadroyu da bu bilinç üzerine yetiştirmiş ve tebliği bugünün tabiriyle “yeraltı”na çekmiş, bunu yapmakla hem İslam’a yeni giren Müslümanların canlarını korumaya çalışmış, hem de o Müslümanların şirk toplumuyla olan bağlarını zayıflatarak İslami bilince dayalı devlet oluşturmanın ilk adımını atmıştır.

Müşriklerin meclisleri olan Dar’un Nedve’ye karşı Müslümanlar Erkam bin ebul Erkam’ın evini (Dar’ul Erkam’ı) toplantı, eğitim ve tebliğ merkezi olarak belirlemişler ve bu şekilde batılın hükümlerinin geçerli olduğu Mekke’de “illegal” olarak faaliyetlerine başlamışlardır.

Dar’ul Erkam akidevi ve siyasi eğitimin verildiği, batıla karşı hakkın gücünün toplandığı, mücadele metodlarının belirlendiği gizli meclis olarak müslümanların açık tebliğe geçtikleri döneme kadar varlığını korumuştur. Tarih kaynaklarının belirttiğine göre sayıları 40’ı bulan Müslümanlar bu evde aldıkları eğitimin güçlendirdiği ruhla, tüm dünyaya İslam’ı haykırmışlardır.

Bugünün şartlarında İslami mücadeleye talip olan Müslümanların, tebliğ metodlarını belirlerken “kendi nefsinin arzusundan konuşmayacağı” (necm 3) bizlere bildirilmiş olan ve hayatının her anı Allah’ın (c.c.) buyruklarına göre şekillenmiş olan Resulullah’ın (s.a.a.) metodunu örnek almaları ve hareketlerini planlarken buna dayanmaları zafere ulaşmanın önkoşuludur.

Resulullah’ın (s.a.a.) var olan gayri İslami sistemi kabullenmeyip, o sistemin maddi manevi kötülüklerine karşılık oluşturmuş olduğu Dar’ul Erkam’ın, benzerinin bugünün İslami hareketlerince de oluşturulması ve var olan sistemin çarklarına girmeden, o sistemi kabullenmeden İslami terbiyenin yetiştirilecek olan nesillere aktarılması gerekmektedir.
Gayri İslami sistemle bağını koparan ve bağlılarını İslam’ın öngördüğü metoda uygun şekilde yetiştiren hareketler, sistem tarafından “illegal “ olarak lanse edilseler de, sünnetullah açısından doğru yolda olduklarından, İslami anlamda “legal” olacaklardır.

Bireysel olarak kendine çeki düzen vermeye çalışan Müslümanların, toplumsal fesatlara karşı mücadele etmemeleri, aslında kendilerinin de bu fesatlardan uzaklaşmalarını engellemektedir. “Kendisinde bizler için güzel örnekler bulunan” (ahzap 21) Resulullah (s.a.a.) ilk andan itibaren hem bireyleri irşad etmeye hem de gayri islami sisteme sahip toplumsal düzenle arasına mesafe koyarak hak ile batılın farklı olduğunu ve batılın yok olmaya mahkum olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Zira bireysel sapmaların en büyük sebebi, batılın toplumda hüküm sürmesidir ve bu hüküm ortadan kaldırılıp Allah’ın (c.c.) hükümleri topluma egemen kılınmadığı sürece bireysel sapmalar ve doğal olarak toplumsal sapmalar önlenemeyecektir.

Bizlerin de mücadele metodumuzu bu temel üzerine kurmamız, yıkılması gerektiği bizlere bildirilen batıl sistemlerin çizdikleri sınırların dışına çıkıp her adımımızı onu hedef alarak atmamız zaferin anahtarıdır.

Zira batılı kabullenmiş olan hak hak değildir. Kendi var oluşunu batılın yok oluşuna bağlamayan hak hak değildir. Batıl sistemin içine girip o sistemin parçası olan veya o parçalardan birine bağlanmakta bir beis görmeyen hak hak değildir. Bu tip hak görünenler seraptan öte bir anlam taşımazlar ve Hüseynilerin susuzluğuna çare olamazlar.

Allah’ın (c.c.) bize emrettiği gibi sistemin sınırları dışına çıkmak ve yeni nesli var olan sistemin fitne fesadından mümkün olduğunca koruyarak yetiştirip vaad edilmiş zafere koşmak, bizlerin en temel görevidir.

“Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik; Kavminiz için Mısır’da bir takım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın, müminlere müjde verin” (yunus 87)

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı