CADI AVINA HAZIR OLUN…

Yerküre, yaratılalı beri kendisine hükmetmek isteyen küresel zalimlerden o kadar çok acı çekti ki birikmiş öfkesini Allah’ın c.c. izniyle kimi zaman zelzele, kimi zaman sayha, kimi zaman da volkan patlaması olarak dışavurdu ve hem uyarı görevini ifa etti hem de intikamını almayı bildi üzerindeki zalimlerden.
Çokça zalim olan, kafir olan, azgın ve nankör olan iki ayaklı türün, üzerinde dolaştığı her yerde kan ile ıslandı yeryüzünün yanakları ama umut ta ilk andan itibaren en derin tabakasının içine bir tohum olarak ekilmişti. Topyekün çökmeyişinin, alt üst olmayışının yegane sebebi de buydu. Her azgının kendi bağrına hesap vermek üzere gömüldüğüne tanık oldukça cehennemden önce mutlu oluyor, büyük bir hüzünle taşıdığı mazlumların ah’larının acısını böylece hafifletiyordu.
Nice zalime karşılık nice peygambere a.s. ev sahipliği yaptığı bunca asır boyunca hep en son hesaplaşma vaktinin geleceği günü dört gözle beklerken bir “Recep” ayında kirlenen bağrından bir “Şubat” ayında laleler, güller, kardelenler derildiğini görerek iyice coşuyor, yer olduğu için yarılıp zulmü yutmak üzere kendini hazırlıyordu ki küresel sermayenin ve zulmün küresel öncülerinin, ışıklı bir kürenin üzerine ellerini koyup geçmiş zaman cadıları gibi yapacakları kötülüklerin ve zulümlerin sinyalini verdiklerine üzerindeki bütün mazlumlar ve mustazaflar ile birlikte şahit oluyordu.
İşte bu hakikaten de ilginç olan görüntü gelecek günlerin bizlere neler taşıyacağını ve nelerle karşılaşacağımızı yansıtması açısından gerçekten çok önemliydi. Ve eğer yeryüzü gelip şahit olduklarımızı şerhe kalkışsa bütün o tecrübesiyle ve tanıklığıyla son savaşın ayak seslerini duyduğunu beyan edecekti.
Çünkü tesadüf olması mümkün olmayan bu resim, siyonizmi az çok tanıyanlar için birçok mesajlar taşımakta, bundan daha önemlisi siyonistler için de adeta “hazır ol” emrini içinde barındırmaktadır. Büyük şeytanın başındaki sarı öküz ile İslam coğrafyasının kalbini işgal etmiş olan siyonist krallığın başındaki bunağın ve ümmetin devrim hayallerini büyük bir “usta”lıkla çalan ve yıkan “atanmış” generalin, önlerindeki ışıklı küreyi avuçlamaları, siyonizmin bütün dünyaya sahip olma hedefine ulaşma arzusunun kendilerince sona yaklaştığının ve yakında aslında hepimizin sürekli olarak dile getirdiği hesaplaşmanın başlayacağının sinyallerini vermektedir.
Yüz milyarlarca doları ümmetin sermayesinden çalıp insanlığın düşmanlarına teslim eden Suud alçaklarının, kutsal mekanları bütün kutsallara düşman olanlara bu ilk çiğnetişleri değil ama bu resim, o kutsal topraklarda bütün kutsallara savaş açılacağını temsil etmekte ve çok bilinçli bir şekilde böyle bir mesaj yeryüzünün en kutsal beldesinde verilmektedir. Adeta düşman sızdığı yüreğimizden bize meydan okumaktadır.
Süfyani’nin bu karede neden yer almadığı ise bizce hiç de şaşırılacak bir mevzu değildir. Zira bunca öküzün çobanı da sahibi de süfyani’dir ve emin olun oradakiler O’nun emri ile bir araya gelmiş bulunmaktadırlar. Zaten direktifleri ile batıl cephesini yönlendiren süfyani’nin orada bulunmasına gerek de yoktur. O siyonizmin en tepesinde oturarak işleri idare etmektedir. Her birine ayrı ayrı görevlerini iletmiş olduğundan uşaklarının kendi aralarındaki bu tür toplantılarına katılması gerekmediği gibi muhtemelen O da farklı bir nifağın zeminini hazırlamak için çalışmalarını yürütmektedir. Ayrıca o toplantılarda İslam ümmeti ve Filistin aleyhine alınacak kararlarda parmağı yokmuş gibi temiz kalmayı garantileme ve sonraki süreçte yayacağı fitnelerin başarısını sağlama gibi bir sorumluluğu da bulunmaktadır. Ama ister katılsın ister katılmasın tüm bu organizasyonların ve hazırlıkların “başkanı” bizatihi Süfyani’dir.
Ve yazımızda paylaştığımız resim artık yeni nesil cadıların, yeni sihirler, yeni büyüler ve yeni iksirler ile yeni ve çok büyük bir saldırıya hazırlandığını göstermektedir. Bu savaşta mızraklarda Kur’anlar, meydanlarda ipler olacaktır. Bu savaşta “açlıkla korkutan şeytanlar”, saldırıya uğrayan ekin ve nesil” olacaktır. “Allah ile aldatanların” komutasında gerçekleşecek bu savaşlar tüm yeryüzünü saracak ve insanlık bütün olarak bu savaşın muhatabı olacaktır. Bu savaşta Kabil, Firavun, Karun, Haman, Nemrut, Ebu cehil, Ebu Süfyan, Ebu Leheb hep beraber inecektir meydana arkalarına Bel’am’ın fetvasını alarak.
Ama bu şavaşta 124 bin peygamberin a.s., hülasa Resulullah’ın s.a.a. nurunu taşıyan İmam ve O’nun askerleri karşı safı oluşturacak ve bütün mazlumların ve mustazafların kinlerini kuşanarak saldıracaklardır zulüm cephesine. İnsanlık topyekün cadı avına başlayacak, ağaçlar,taşlar arkalarına saklanmış bu kötülükten kurtulmak için dile gelecektir. Yeryüzü yaratıldığından beri gebe olduğu nuru doğuracak ve yerküre o nur ile parıldayacaktır. Hiçbir zalimin eli o nuru tutmaya, kuşatmaya yetmeyecektir ki zaten o eller kurumuş olacaktır.
Evet, gördüğümüz o resim, yeryüzü gibi bizi de heyecanlandırmış ve zamanın bir an önce zalimlerin ömrünü tüketeceği o ana şahit olma hevesi hücrelerimizi sarmıştır. Çünkü batıl birleştikçe zulmü artmakta, zulüm arttıkça hakkın hakimiyeti yaklaşmaktadır. Bize gözdağı vermek isteyen zalimler gözlerimizde iyice küçülmekte, saraylarının o şişirilmiş azameti, bir “sivrisineğin” fethedeceği kadar zayıf düşmektedir. İmam bizim imamımızdır, devir bizim devrimizdir. Zafer, Kerbela’dan beri hasretimizi çeken maşukumuzdur. Vuslat gayet yakındır…
siyasetmektebi.com