Gündem AnalizSon Yazılar

BU DÜNYA BİZE KALACAK…

Hüzün deryasına her düşüşümüzde, “Ne olacak bu dünyanın hali? Bu zalimler bunca zulmü böyle rahat işlerken hiç hesap sorulmayacak mı bunlara? Halklar açlıkla pençeleşirken, bunca şatafata dalan, bunca saray inşa eden, halkların parasını kendi şahsi malları gibi kullanan bu zalimlerden intikam alınmayacak mı? Atı alan gerçekten de Üsküdarı geçecek mi?” sorularıyla zihnimiz her meşgul olduğunda İmamızın tek bir sözü bütün kara bulutları dağıtmakta, karanlığa öyle bir darbe vurmaktadır ki o karanlık kendi karanlığının içine doğru çöküşe geçmektedir. İmamın o kesin ve kararlı sözleri zemheride açan kardelen gibi baharı müjdelemekte, bizleri ümitlendirmektedir. Saraylarında otururken başka halklara savaş açıp o halkları açlığa, yokluğa mahkum etmek isteyenlerin meydanı boş bulmalarının önüne İmamımızın sözleri geçmektedir.

O sözler ki varlıkları binlerce nükleer bombadan daha tesirli, değdikleri gönülleri ihya edici, zalimlere karşı gayet şedid, müminlere ve mazlumlara karşı gayet şefkatlidirler, İmamın o mübarek ağzından her döküldüklerinde gönüllere ab-ı hayat olarak akıvermektedirler. O sözler ki her hücresi hakla yoğrulmuş, hakka aşık bir bünyeden her heceleri hakkı sırtında taşır bir vaziyette neşv-u nema etmektedirler yeryüzünde, arz-u sema an be an lebbeyk demektedir bu sözlerin sahibine. Belağat, var olmayı öğrenmektedir İmamın tedrisinden geçtikçe, hakikat beden bulmaktadır İmam beyan ettikçe.

İşte bu yüzden dost düşman herkes İmamın dilinden dökülecek her heceye her zaman odaklanır, kurulan her cümlenin ne manaya geldiğini, hangi hakikatin yansıması olduğunu, hangi düğümü çözdüğünü anlamaya çalışır. Düşmanlar, en tehlikeli düşmanlarının, varlıklarını yokluğuna bağladıkları  İmamın, tezgahladıkları oyunlar karşısındaki tavrını ve kendi temellerine yönelik yapacağı yeni saldırıları merak ettikleri, O’nu daha iyi tanımaya çalışıp O’nun temsil ettiği hakka karşı daha doğru savunmaya geçebilmek için İmam’ı n sözlerini dinler, tahlil ederler. Dostlar ise dertlerinin dermanını İmamın iki dudağı arasında aramaktadır ve düçar oldukları zulümlere, teröre, yokluğa ve ümitsizliğe karşı o sözlere ve o sözlerin sahibine ihtiyaç duyarlar.

İmam da bunu bildiğinden “o kendi heva ve hevesinden konuşmaz” diye bize sahih olarak ulaşan sözlerinin tümünün bizim için emir niteliğinde olduğu Ceddi s.a.a. gibi kendi heva ve hevesinden konuşmaz, bilakis ümmetin ve insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek cümleleri kurar her daim. Mesela Seyyid Nasrallah’ın naklettiği gibi İmam, Suriye savaşı başladığında Suriye’nin ve direniş ekseninin durumundan endişe edenlere “Ne Suriye düşecek, ne de Beşar Esad gidecek” diye buyurduğunda bu sözün hakikat olduğunu dostları anlayıp huzura kavuşmuş, düşmanları ise içine düştükleri çıkmazın ne anlama geldiğini bugün daha iyi kavramıştır. Yani İmam’ın hiçbir sözü temelsiz ve aceleyle söylenmiş değildir. Her sözünün ilahi bir bağı vardır hakikatle ve her sözü muhakkak gün yüzüne çıkacak bir hakikati sırtında taşımaktadır. Tıpkı İmam Humeyni’nin a.s. beyan ettiği sözler gibi İmam’ın sözleri de kökü gökte dalları yere uzanmış olan o temiz ağacın meyveleridir. Barındırdıkları letafet, tat, ıtır ve şifa da zaten bundandır.

Ve İmam dün ” Suudi Arabistan kadar yozlaşmış ve despot kötü bir rejim görmedim. Hem zalim hem de bağımlılar. Şimdi de onlara nükleer silah sağlıyorlar fakat sorun değil. Ben bundan rahatsız değilim çünkü yakında oralar İslam mücahitlerinin eline geçecek.” diye buyurduysa biliniz ki bu hakikatin gün yüzüne çıkması Allah’ın c.c. izniyle an meseledir. Hak batıl savaşının bu denli şiddetlendiği ve hem hak cephesinin hem de batıl cephesinin safları bu denli sıklaştırdığı bir dönemde, İmam’ın yukarıda beyan ettiği müjdenin yakınlığını sabah namazına kalkan birinin güneşin doğuşunun yakınlığını hissettiği ölçüde hissetmemiz gerekmektedir.

Kahraman Beşar Esad’ın İmam ile görüşmesinden tutun da İran, Irak, Suriye ordu komutanlarının Şam’da düzenledikleri ortak toplantılara kadar her şey hak cephesinin nihai zafer için hazırlığını tamamladığını göstermektedir. Bunun üzerine batıl cephesi, “liderlerinin” emriyle çeşitli katliamlara girişse de bu katliamlar ilahi yardımın neticesinde halkların uyanışına ve zulmün kendi kurduğu tuzağa düşmesine neden olmaktadır. Nitekim en son Yeni Zelanda katliamının temiz fıtratların İslam’a meylinde nasıl bir etkiye sahip olduğu herkesin malumudur. Ve bu tür gaybi yardımlar ahir zamanda daha da çoğalacak “akşam kafir yatanlar sabah mümin olarak uyanacaklardır.”

Dünya hızla beklenilen hesaplaşmaya doğru giderken Suud gibi siyonist sülalelerin silah satın alması veya siyonizmin kendilerine nükleer silah vermeleri hak cephesinin korkmasına, geri çekilmesine neden olmaz aksine bu eylemleri İmam’ın beyan ve imâ ettiği gibi mücahitlerin eline kendi elleriyle bu silahları teslim etmeleri anlamına geleceğinden neredeyse sevinçle karşılanır. Çünkü bu silahları kullanmaya çalışanın “çenesi kırılır” ve bu silahların bulundukları mekanlar yakın bir zamanda mazlumların hakimiyeti altına girecektir.

Bu müjde sadece Suud işgali altındaki topraklar için geçerli değildir aslında. Bugün halkları her şeyden mahrum bırakılmış, saraylardan idare edilen ama açlık, yoksulluk, yoksunluk ve ümitsizlik ile sokaklarının dolup taştığı, alınan vergilerle yapılan yolların, köprülerin, havaalanlarının rant kapısı haline getirildiği, tarımın, hayvancılığın, sanayinin bitirilip üretimin durdurulduğu ve dışa bağımlılığın ekonomik sistem olarak halka dayatıldığı beldeler içinde geçerlidir. Bu beldelerin uyanan halkları hiç teessüre kapılmadan şunu iyi bilmelidirler ki bugün kapısının önünden dahi geçemedikleri koca koca saraylar, binalar, üzerinden geçmeye korktukları yollar, köprüler, yabancılara peşkeş çekilen araziler, kapatılıp satılan(!) fabrikalar velhasıl Allah’ın c.c. onlara bahşettiği fakat zalimlerin onları mahrum bırakıp kendilerinin tasarrufuna ayırdıkları bütün varlıklar çok yakın bir zamanda kendilerine geri dönecek ve bunca çileden sonra zulmün yıkıntıları üzerinde hakkın bayrağı altında bu nimetlerden faydalanacaklardır.

Bunun için yılmadan, yorulmadan ve zulme boyun eğmeden sabırla, inançla ve ümitle Allah c.c. rızası için durmadan çalışmalı, yeryüzünü zalimlerden daha çok hak ettiğimizi Allah’a c.c. ispatlamalıyız. “Kendimizde olanı değiştirmeye” niyetimiz olduğunu tavırlarımızla ve eylemlerimizle gösterdiğimizde “durumumuzun değiştiğini” gözlerimizle görecek, “varlığın” kuyruğuna değil bizzat kendisine sahip olacağız. Bize vaad edilen cennetin kapısında durup bizi oradan uzaklaştıran şeytanları taşlamaya başladığımızda, o cennetin rayihasını bu dünyanın her köşe bucağında hissedeceğiz. Bizler mazlumlar, mahrumlar ve mustazaflar olarak sahiplendiğimizde dünyamızı, imar etmiş olacağız ahiretimizi.

Bitiyor mazlumların mahrumiyet çağı, bitiyor zalimlerin pervasız hükümranlığı. Bizden çalanların çaldıklarını geri alma devri başlıyor artık. İzzetimizi, şerefimizi, insanlığımızı, dünyamızı, ahiretimizi geri almanın vaktidir artık. “Çalıp da çalışanlar”ın(!) yıkılacak saltanatı bugün, kerpiç evlerde yırtık terlikler ve kırık gözlükler ile hakkı haykıranların kıyamıyla. Bir şafak söküyor ki kuzeyden güneye, doğudan batıya karanlığın saklanacak tek bir kalesi, tek bir sarayı, kalmıyor. Tek bir zihinde tek bir gönülde nefes alamıyor batıl.

Ve biz de bu yüzden ısrarla beyan ettiğimiz hakikati İmam’ın dilinden bir kez daha duyunca yeniden haykırarak diyoruz ki bu dünya bizimdir, bu dünya mazlumların dünyasıdır. Bu dünya zulmedenlerin eline terkedilecek kadar değersiz değildir. Madem ki imtihandır ve madem ki bu dünya imtihan tarlasıdır, bu tarladan kargaları kovmak, bu tarladan zehirli otları sökmek, bu tarlayı ekin ekilecek hale getirmek boynumuzun borcudur. Ve bize ait olanı bizden esirgeyenlerden, bu dünyada yaşamı esirgemektir bize düşen.

siyasetmektebi.com

Etiketler

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Allah razı olsun. Kaleminize sağlık. Umutsuzluğa düştüğümüz şu nifak günlerinde gönlümüze su serptiniz. Bazen artık tükenip umutsuzluğa kapılır ya insan, bir itici güç, bir yardım ararız hafif bir dokunuşu yetecek tekrardan ayağa kalkmamıza. İşte öyle bir zamanda, öyle bir yazı olmuş, ayağa tekrardan kalka bilmemiz için. Kalplerimize ferahlık ve umut verdi. Zafere olan inancımız tekrardan daha güçlü bir şekilde pekişti. Allah Rehberimizden ve sizin gibi Rehberin sevdalılarından razı olsun. Yazılarınızın devamı dileğiyle. Selamun aleykum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

 
Başa dön tuşu
Kapalı