BİZDE DE KRİZ YOK…

İlmek ilmek işlenir zulmün tezgahında usta eller tarafından mazlumların gözlerinin önüne çekilmek için kan kırmızı perdeler. Her desen farklı bir nifağı, farklı bir fitneyi süsler, kimi ruhlardaki hüzne hitap eder, kimi sevince, hamasete, inanca. Kimi öyle bir şekle sahiptir ki bütün değerleri temsil eder, hem mazlumla ağlar, hem zalimle güler, hem ben de sizdenim der, hem onlarla alay ediyorum der bu desenlerin. Bu yüzden yılanların en tehlikesi olarak tabir edilir desenli olanları. Tıpkı perdelerin en çok “örteni” (küfre sebep olanı) oldukları için en tehlikeli olanı oldukları gibi, şirin gösterdikleri en şerli varlıklardır hep. Batıl hep çeşitli şekillere, desenlere sahip olduğu için birden çok yüzlüdür bu yüzden, oysa hak hep sadedir gizlemeye çalıştığı herhangi bir şey olmadığı için.
Çünkü batılın yüzü çirkindir, damarlarında irin akar kan yerine ve o başkalarının damarlarındaki kana ihtiyaç duyar yaşayabilmek için. Başkalarının varlığını elde etmeye muhtaçtır kendi varlığını devam ettirebilmek için, doyabilmek için, başkalarının sermayesine, yastık altına göz koymaktadır. Çokça konuşup batılı hak gibi gösterebilmek için, susturmak zorundadır haktan bahsedenleri. Çünkü batıl haktan korkmaktadır, hakkın bulunduğu meydanlardan çekinmektedir o meydanlarda dara çekileceğini bildiği için. Bunca perde, bunca desen de işte tam da bu yüzdendir. “Habis” varlığını gizlemek için süslenmeye ihtiyacı vardır her dem. “Kininden gebermek” üzereyken, “öfkesinden parmağını ısırırken” bile dost görünmeye çalışması da bundandır. “Ayı” olarak geçtiği köprüde rastladığı “insana” dayı demek mecburiyetinde olduğunun bilincindedir.
Bu yüzden aleni olarak işleyemez cürümlerini de her cürmünü süslemek zorunda kalır. Kriz der, dış güçler der, vatan der, millet der, Sakarya der, yetmezse ya Allah c.c. bismillah der baktı olmuyor eyyy! der, “biz olmasaydık …” diyerek tebasının varlığını kendine bağlar ve ilan eder ilahlığını, (haşa) yarattığı küçük dağları gösterir, alemin sahibiymiş gibi davranır, “kimini yaşatır, kimini öldürür” ve kibrinin deryasında boğdurur idrakleri ve böylece devam ettirir saltanatını.
Sürekli olarak meşgul eder mazlumları ki neden niçin mazlum olduklarının, yokluğa, yoksunluğa neden mahkum bırakıldıklarının farkına varamasınlar ve kendinden başka herkesi suçlasınlar ve hatta kendilerini suçlayıp daha iyi köleler olamadıkları için dövünsünler, Firavun’a olan bağlılıkları artsın, kölelikten şikayetçi olanları kölelerin kendileri dışlayıp ortadan kaldırsınlar. Sürekli öcüler üretip durur, günah keçileri ithal eder ve bütün günahları daha önce beslediği keçilere yükleyerek onları uçurumdan atar gibi atar halkın önüne, halk bu günah keçilerini parçalarken arınmış(!) olmanın hazzıyla rahatça kurulur biriktirdiği ateşten mamul tahtına.
Ekmek bulamayanlara kızar saklarken bütün ekmekleri ve “hani nerede kriz? bizde kriz yok” diyerek çatlatır yeryüzünün ar damarlarını. Ve aslında hakikaten doğrudur dilinden dökülenler. Ortada kriz mriz yoktur zaten. Mazlumların gözlerine çekilen yeni bir perde, yeni bir desen vardır görmelerinin istenmediği hakikatleri görmelerini engellemek için. Mazlumlar yanan mutfaklarından çıkan dumanın gözlerini karartmasıyla göremezler alemin içine çekildiği yangını ve sadece karınlarının değil ruhlarının, bilinçlerinin açlığa mahkum bırakıldığını. Yani anlayacağınız ortada kriz değil gasp vardır aslında ve bu gasp da bilinçli yapılmaktadır.
O halde yattığımız yerden kıyama kalkıp söküp atmalıyız evlerimizi karanlığa mahkum eden perdeleri ki içeri girebilsin güneşin nuru ve aydınlansın ruhlarımız ve idraklerimiz. Muhatap olduklarımızın bizleri nelere düçar ettiklerinin farkına varıp üzerimize serpilen ölü toprağından kurtularak yeniden yaşamaya, nefes almaya başlamalıyız. Bizim olan dünyayı gasp edenlerin bize olan düşmanlıklarını dostluk sayma gafletinden sıyrılarak dostluğun ve düşmanlığın tanımını yeniden yapmalıyız. Elleri gırtlağımızda olan bizimle aynı dili konuştuğunu zannettiklerimizin dillerinden dökülen çok renkli habasete aldanmadan, gırtlağımızı o ellerin esaretinden kurtarmaya çalışanların Allah’ın c.c. boyasıyla boyanmış sözlerine kulak verip direnmeliyiz ölmemek için.
Ve haykırmalıyız bizleri keriz yerine koymaya çalışırken “kriz yok” diyenlere. “Evet, bizde de kriz yok” demeliyiz. Çünkü bizde ümit var, sabır var, izzet var, şeref var, haysiyet zaten bize ait, ülfet, kardeşlik, diğergamlık bizde var ve en önemlisi bizde hak var, batılı zail edecek hakka iman var. Biz de ramazan var, Kerbela var, Aşura var. Bizde kriz olmaz zaten. Çünkü direniş var, İnkılap var, İmam var, Hizbullah var. Allah’tan c.c. bir ruh ile desteklenmişiz, bizde Ruhullah r.a. var, yenilgiler çağını kapatmış Allah’tan c.c. gelen bir zafer, bir yardım olan Nasrullah var. Bizim, hakkın verdiği “hilmimiz”, ilmimiz, cesaretimiz, şecaatimiz var. En büyük silahımız duamız var. Ve tüm alemin olduğu gibi bütün yüce değerlerin sahibi olan ve sizin sahte ilahlarınızın canını zamanı geldiğinde topal bir sinekle alacak kudrete sahip olan Allah’ımız c.c. var.
Siz ne kadar çabalarsanız çabalayın bizde kriz olmaz bu yüzden. Can veririz, aç kalırız, vururuz, vuruluruz, kazanırız veya dünyevi olarak kaybederiz ama her zaman direniz biz. Çünkü bizde yılgınlık yok, ihanet yok, korkaklık yok, tamah yok. Dünya, ahiretimizin tarlası, dünyaya sarılmak yok. Çünkü biz de zulüm yok, hırsızlık, arsızlık, namussuzluk yok. Doymayan bir göz, duymayan bir kulak yok. Kararmış bir kalp, öldürülmüş bir fıtrat yok. Bizde insanlık sürgüne gönderilmemiştir, zillet, ruhlarımızda şehir kurmamıştır. Biz nura gark olduğumuz için bizde şeytanın saklanacağı karanlık yok. Bir’e iman ettiğimiz için bizde çokluk yok, put yok, hased yok, kontrolsüz öfke, kin, nefret yok.
Dünyanın gidişatını iyi bildiğimizden ve dostu düşmanı çok iyi tanıdığımızdan dolayı gözlerimiz hedefe kilitlenmiş, idraklerimiz hakikatin denizinde yıkanmıştır bizim. Allah c.c. karşısındaki acziyetimizi bildiğimizden O’na c.c. dayanıp O’ndan c.c. başka ilahlık taslayanların karşısına dikilmişiz biz. O’ndan c.c. başkasına eğilecek başımız, O’ndan c.c. başkasından yardım dilenecek elimiz yok bizim. Ebedi arzuladığımızdan faniye dönmüştür sırtımız ve ebed için “fani”, İsmail’imiz olmuştur bizim. Rızk, Rezzak’ın c.c. bize lütfudur biliriz, bu yüzden kesilmesinden korkmadan yürürüz meydanlarda. Suskunluk nedir bilmeyiz, doğruyu doğru yerde ve doğru zamanda haykırır dilimiz bizim ve suskunluk zilletiyle felç etmeyiz insanlığımızı. Ölüleri diriltirken daha fazla yaşamak gibi bir derdimiz yoktur bizim.
Öyleyse neylesin yapay krizler bize. Keriz de değiliz ki dalalım krize. Hazırlanırken alem en büyük mahkemeye, hak da batıl da sıklaştırırken safını günden güne, ne krizlere ne de o krizlerin tellallarına odaklanırız. Batıl gibi hakiki bir krize müptela olmuş insanlığın yüreğine saplanmış hançeri çıkarmadıktan sonra vaveylaların, eyvahların kadri kıymeti yoktur biliriz. Ve sabırla hedefe ilerleyen “insanlığın” kervanına katılır, lağım çukurlarını o çukurlarda itlaf edilecek olan zalimlerin gelişine hazırlarız sineklerin uçuşmasına, mide bulandırmasına aldırış etmeden.
Biz umudun meyvelerini şecere-i tayyibenin dallarından koparıp yemiş olanlarız. Tarih boyunca krize girmedik ki şimdi girelim. Allah c.c. ile bir anlık hasbihali tüm dünya nimetlerine tercih edenlerin talebeleriyiz. Düşman iyi bilsin ki onun umduğu gibi bizde kriz olmaz. Yokluk, yoksulluk olur ama kriz olmaz bizde. Direniş ve dirilişle yoğrulmuş hücrelerimizden dolayı kriz her daim düşmanlarımızda neşv-u nema bulur. Bu yüzden onlar hep korkak olur, hep tedirgin olur, hep tuzak ve oyun peşinde olur ama bu kervan her daim yoluna devam eder ve her daim muzaffer olur…
siyasetmektebi.com