ATEŞLE TOPRAĞIN SAVAŞI…

Şeytan, Adem’e (a.s.) düşman olduğu için şeytanın oğulları düşmandır ademoğullarına. Çünkü sünnetullahtır bu, hak batılı sevmez, batıl hakkı, zillet ile izzet kanlı bıçaklı düşmandır her çağda ve doğru, yanlış ile aynı yola çıkmaz asla. Aynı anda yaşanmaz zemheri ile bahar, biri gitmeden gelmez diğeri çünkü. Ümit sıkar boğazını yeisin, nur dağıtır karanlığın saltanatını. Baykuş virane ehlidir, bülbül güle sevdalı ve yarasalar gecenin çocuğudur sevmezler gündüzü bir türlü. Omurgasızdır yılan zehrini akıtabilmek için kıvrılabilmesi gerekir, kıvırabilmesi gerekir gizleyebilmek için kendisini. Akrebin huyudur iğnesini saplamak kendisine uzanan şefkat eline. Ve “it”lerin rengi ister “ak” olsun ister kara tıynetlerinde vardır sahiplerini korumak için hırlamak. Bir kemiğe satmak haysiyetini ve bir kemiğe feda etmek şahsiyetini “ak” da olsa “it”lerin tıynetlerinde vardır ve bu sünnetullahtır.
Bu yüzden ne hak vazgeçer batıl ile mücadeleden ne de bahar imtina eder gelmek için beklemekten, ne izzet taşıyabileceği bir yüktür onursuzların ne de doğru terk eder meydanı yanlışa. Ne bülbül vazgeçer güle olan aşkından baykuş kıskandı diye ne de gündüz doğmaktan çekinir yarasaların körelir diye gözleri. Yılan omurgasız diye terketmez ormanı aslanlar, akrep hain diye ihanet etmez müşfik olanlar. Ve “it”ler hırladı diye dönmez yolundan kahramanlar ki onlar benliklerindeki şeref ile tarihi yazarlar. Onlar ki her hücreleri ile tefsiri olurlar asaletin, yiğitliğin ve hamasetin, sağlarından sollarından önlerinden ve arkalarından yaklaşmaya çalışan şeytanların “çenelerini kırarlar.” Onlar, varlıklarının darağacına çekerler “yenilgiyi ve böylece kapatırlar çağları”, nar olur yağarlar altından putların, buzağıların üzerine ve gün gelir ne “böğürme” kalır ne de “hırlama”, “insan” için yaratılmış şu cihanda.
Pirleri İmam Ali (a.s.) ne de güzel tarif etmiştir onları. Sözcüklerle çizmiştir resimlerini bugün yüzlerine bakıp da hakka aşık olduklarımızın. Hizbullah der İmam Ali (a.s.) onlara o halde Hizbullah’ı İmam’ından (a.s.) dinlemek gerekir: “Rabbin farz kıldıklarını eda eden, uğradığı meşakkatlere sabreden, geceleri uykusunu terk eden, uykusu onu yendiğinde de yeri kendisine döşek, kolunu da yastık kılan, kıyamet gününün korkusundan gözlerine uyku girmeyen, yanları döşek yüzü görmeyen, dudakları gizlice Rabbinin zikrini fısıldayan, devamlı diledikleri bağışlanma sebebiyle günahlarından arındırılanlara ne mutlu! ‘İşte onlar Hizbullah’tır. Haberiniz olsun Hizbullah olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir’” Onlar hayatın ve ölümün manasını yeniden izah eden ve yaratılmışlara neden yaratıldıklarını yaşantıları ile anlatanlardır.
Öyle ki onlar “topraktandır.” “Ruh” ile karılmış bir topraktan yaratıldıkları için tüm bereketleri bünyelerinde taşırlar. Su onlar için vardır, hava onlar için yaratılmıştır. Sinelerinde büyür izzetin meyveleri ve giderirler insanlığın gerçek açlığını. Sevgi ve şefkat, ekinlerinin başaklarıdır ve her mazlum için yedi yüz tane yeşerir. Bahar onlar için gelir ve yeryüzü onların sırtından canlanır yeniden. Her yaşam için ihtiyaç vardır onlara, her ölüm onların bağrına muhtaçtır. Yer yer dağ olurlar ve musibete uğrarlar yüklendikleri emanetten dolayı ama sabit tutarlar koca cihanı varlıkları ile. Ne cevherler saklıdır içlerinde insanlığın muhtaç olduğu ah ki bir bilinse. Bazen deprem olurlar sarsarlar cihanı ve tar-u mar ederler saltanatları. Sayha olurlar, tufan olurlar, deniz olurlar, şimşek olurlar yani ibret olurlar ölmemiş olanlar için. “Dünya ehlinin, bedenlerinin ölümünü gözlerinde büyüttüklerini görürler. Oysa onlar, yaşayan kalplerin ölümlerini daha büyük bilirler” (İmam Ali a.s.) , çünkü onlara göre “hayat izzet ile ölmekte ve ölüm zillet ile yaşamakta gizlidir.” (İmam Ali a.s.)
Ateşin, toprağa düşmanlığı da bundandır zaten. Olanca kibriyle sarıp sarmalamak ister alemi ateş ve hırsının narıyla yakar dünyayı. Uzandığı her diyarda korku yeşertir, ümit ocaklarını söndürür yeisi harlandırır, talan eder huzurun ekinlerini ve yemyeşil hayatları çöle çevirir. Yakmaktan başka bir meziyeti yoktur bu yüzden sevmez fıtratı temiz olanlar ateşi, o da onları. Yokluğun tellalı olduğu için varlığın askerinden haz etmez ateş. Toprağın temsil ettiği her şeye düşman olur, hepsine kin besler ve “ben ondan üstünüm” der. Secde etmez sonunu bildiği halde ve aşağılanmayı aş edinir her devirde. Ateştir bu, kendisinden olmayan hiç kimseye hiçbir faydası dokunmamıştır bu zamana kadar ve dilinden dökülen her kelime değdiği her kulağı yakmıştır iğrençliği ile. Ulaşmak için hedefine, çıktığı yolda yoluna çıkanı yakmaktır tek meziyeti. Bu yüzden ateşten insan olmaz, olsa olsa ancak şeytan olur ve ateşin döneceği yer yine ateştir. Çünkü ateşi ancak ateş terbiye edebilir.
Öyleyse ateşin gayr-i meşru çocuklarının, “ruhullah” ile harmanlanmış toprağa uzattığı dile çok fazla takılmamak gerekir. Bu yaşanan savaşın sonucudur. Ve bu savaş iki şahsiyetli düşman arasında gerçekleşmemektedir. Bu savaş, fıtratlarını “babalarının” ateşinde yakıp küle çeviren ve nefislerinin şerrini alevlendirenler ile o alevin alemi sarmasını önlemek için kendilerini feda edenlerin savaşıdır. Bu savaş, dilleri ile zihinlere tecavüz etmenin yolunu atalarından (l.a.) öğrenenler ile o dilleri duruşları ile kesebilecek vakarı atalarından (a.s.) öğrenenlerin savaşıdır ve bu savaşta bir tarafta lağım kokusu ve leş yiyiciler bulunurken diğer tarafta kanlarıyla toprağı sulayıp kendilerinden sonrakilere güllük gülistanlık bir dünya bırakmaya niyetli olanlar bulunmaktadır. Herkes tıynetinde olanı sergileme gücüne sahiptir ve tıyneti bozuk olanın tavrı da, sözü de bozuk olacaktır.
Özü şeytan ile özdeş olanın hedefinin şeytani olması ve hakkın taraftarlarına kin kusması ise zaten kaçınılmazdır. Süfyani’nin sarayında kendilerine tahsis edilen kulübede gönüllü “ak-it”lik yapanların da onun planlarını Cedlerinden (a.s.) aldığı vakarla ve heybetle bozan ve süfyani’yi zillet çukurunda aşağılanmaya mahkum eden Seyyid Nasrallah’a dil uzatmaları da yine bu savaşın doğal sonucudur. Herkes heybesindekini açığa vurur ve bu düşmanın heybesinde nifak, kin, yalan, iftira, hased ve şerden başkası yoktur. Hak ile karşılaştığı her alanda mağlubiyetten başka bir aş tadamayan batılın gelmiş geçmiş en büyük temsilcisinin, ahir zamanda bütün insanlık için kurtarıcı olacaklarla yüz yüze geldiğinde elinden bu tip hakaretlerden başkasının gelemeyeceği de bizim için aşikardır. Zakkum ağacından nur meyvesi beklemediğimiz için şaşırmış da değiliz.
Aksine bu çırpınışların ve hakaretlerin işaret ettiği yeni bir müjdeyi almanın sevincini yaşamaktayız. Düşmanımızın elinden konuşmaktan başka bir şey gelmemekte ve kurduğu her cümle düştüğü kuyunun derinliğini bize göstermektedir. Düşmanımız yenilgisinin acısını sözleriyle canımızı acıtarak çıkarabileceğini düşünerek kendisi için yeni bir hezimetin kapısını aralamış bulunmaktadır. Çokça yara alıp kımıldayamayacak durumda olan her zalimin başvurduğu yola başvurarak kendini tatmin etme telaşına düşmüştür ve son anlarında dahi kibrinden taviz vermemek için çırpınmaktadır. Tıpkı Ebu Cehil gibi kafasını kesmeye gelene hakaret etmekte, kendisinin daha şerefli(!) olduğunu uşaklarına söylemektedir. Ama yine tıpkı Ebu Cehil gibi yaşayacağı son kaçınılmazdır ve aşağılanmış olarak yeryüzünde yakmaya çalıştığı ateş söndürülecektir. “Kuduz köpekler “ gibi saldırganlıktan başka bir şey düşünemeyecek hale gelenlerin yaklaştıkları cami duvarları onların ecelleri ile buluştukları nokta olacaktır ve itlaf edilme süreçleri kendi kudurganlıkları arttıkça hızlanacaktır.
O halde varsın onlar “kinlerinden geberedursunlar” başını “ruhullah’ın” çektiği bereketli toprağın çocuklarının kervanı ilerlemeye devam edecek, içlerindeki kin dillerine vuranların dilleri zamanı geldiğinde kökünden kesilecektir. Ama bu savaşta karşı cephenin tıynetinin bu olduğunu bilmek elzemdir ve bu hakaretlere hakkı haykırarak cevap vermek zaruridir. Ki şeytanın çocuklarının karıştırdığı zihinlerdeki puslu hava dağılsın ve “ak” ile “kara” birbirinden ayrılsın. Ve insanlar tercihini yapsın. Ya ateşin safını seçsinler ya toprağın…
siyasetmektebi.com