ALLAH-U EKBER!..

Yaratılan her zerrenin kendi dilince ve gücü nisbetinde her lahza Allah c.c. zikri ile meşgul olduğu şu alemde bu zikirden gafil olma iradesine sahip yegane varlık olan insan, dünyayı biricik meskeni olarak algıladığı anda öyle bir tokatla kendine getirilir ki bu tokadın şiddeti canını acıtsa da hedefi ve gayesi şefkat olur aslında. Hiç ölmeyeceğini düşünerek aldığı her nefesi o nefesi bahşedenin düşmanlarını takip etmek için kullanırken ve yaratılıştaki azameti unutup yaratılanın kibrinin büyüklüğü karşısında aşağılık kompleksine kapılırken yediği bu tokat, akli melekelerini yitirmemişse eğer titreyip kendisine gelmeye yeterli olur. Ve böyle bir insan, içine mahkum edildiği gaflet dünyasının sultanlarının ne kadar kibirli olurlarsa olsunlar, yeryüzünde ne kadar böbürlenerek yürürlerse yürüsünler “yeri delemeyeceklerini” ve ne kadar “uzun” olurlarsa olsunlar “boyca dağlara ulaşamayacaklarını” başına gelen musibet libaslı şefkat ile idrak edebilir.
Böyle olunca da başına gelen her işin hayırdan ibaret olduğunu farkedip baktığı ve gördüğü herşeyi bir ayet olarak değerlendirirken bu insan, “oku” emrinin aslında “anla” ve “algıla” manasına geldiğini fark eder ve içinde yaşadığı Kur’an’ın tefsirini bizatihi müellifinin işaretlerine bakarak “okumaya” başlar ki bu süreçten sonra depremin, tufanın ve benzeri felaketlerin(?) çehresi onun zihninde değişir. Bir de bakar ki kendini ilahlaştırıp en büyük gösterenlerin ve buna kanıp onları hakikaten büyük görenlerin işgal ettikleri topraklarda yeryüzü üzerine düşen vazifeyi yerine getirip Allah-u Ekber diye feryad etmekte, 30 saniyelik bu feryadı ile dillerden düşmeyen ama manası anlaşılmamış ve aslında hiç okunmamış olan bir hakikati tefsir etmektedir.
Dünyaya dalmak için dünyayı talan edenlerin peşinde giderken dünyayı yaratana isyan edenlerin, dünyaları sarsılırken bir anda yarılan yerin içinden hakikat çıkıverir yeryüzüne ve fıtratını henüz bozmamış olan bu insana der ki “Ey insan! Biz nice güçlü olduğunu zannedenleri kanadı kırık bir sivrisinek ile helak etmedik mi? Nice saray sahiplerini sarayları ile birlikte yerin dibine geçirmedik mi? Saltanatları ile övünenleri Kızıldeniz’de boğmadık mı? Elçilerimizle alay edip onları küçümseyenleri tufanla yeryüzünde kaldırmadık mı? Öyleyse nedir bu halin? Gözlerin vardır da görmez misin, kulakların vardır da duymaz mısın? Yoksa kalbini kararttığın için mi anlamazsın? Sağır mı oldun arkandan seslensek de duymazsın, öldün mü ki çağrımıza cevap vermezsin? Bilmez misin kişi sevdiğiyle beraberdir, kişi sevdiğinin dinindendir ve biz her kavmi kendi reisleri, önderleri, imamları ile haşredeceğiz? Bilmez misin zalimlere meyledersen ateş sana da dokunur? Zalimlerin yaptıklarında habersiz de değiliz, onlara azapları daha da artsın diye mühlet veriyoruz. Bu aldanışın niyedir? Kendi elinle kendi başına bunca musibeti çekişin niyedir? Neden halâ uyanmazsın, akletmezsin? Neden isyan denizin mahir yüzücülerinden olmak istersin? Titre ve kendine gel. Bak sahip olduğunu zannettiğin herşeyin asıl sahibi biziz. Yardım beklediklerinin seni umursamadığını yakından gör. Ki imtihan dünyası olmasa onların da aldıkları nefesleri keserdik.
Biz hepinize şah damarınızdan daha yakınız. Kurtuluş istiyorsanız, izzet ve şeref istiyorsanız, hayat istiyorsanız yeryüzüyle, gökyüzüyle ve yaratılmış her zerreyle beraber tekrar edin Allah-u Ekber zikrini. Yıkın önce kalbinizden sonra da yaşadığınız bu alemden Allah’tan c.c. gayrı büyüklenenlerin saltanatlarını. Sadece Allah’a c.c. boyun eğin, O’nun c.c. kanunlarına itaat edin. O’ndan c.c gayrısından el çekin. O’na c.c. güvenin, O’na c.c. sığının sarsıntıya uğrayıp da gönülden sığındığınız an gibi. O’nu c.c. unutmayın ki unutturmasın sizi kendinize ve kendi nefsinizle baş başa bırakmasın sizi. Anlayın artık O’ndan c.c. başka kimsesi olandır asıl yetim.”
Bu ve nice manalar yüklü koskoca bir tefsiri 30 saniyede “okur” insan ve bir anda değişir bütün dünya algısı. Bir de bakar ki Allah’ın c.c. Celal ve Cemal dahil bütün sıfatları Rahman ve Rahim sıfatlarının içine gizlenmiştir. Kahhar da, Gafur da, Şekur da, Fettah da, Mennan da, Muntakim de Rahman ve Rahim’dendir. Bütün esmaül hüsnanın özüdür Rahman ve Rahim. Herşey bu iki isimle başlar, herşeye bu iki isimle başlamak gerekir. Kur’an’ın özeti de bu iki isimle başlar. Başımıza gelenler, gelmeyenler, gelecek olanlar hep bu iki ismin tecellileridir. Allah’ın c.c. Celal sıfatıyla muhatap oluyorsak o bize Rahmet edip temizlemek istediği için muhatap oluyoruzdur, Kahhar isminin tezahürünü görüyorsak bu da düşmanlarımızdan bizi kurtarıp yine Rahim olduğunu bize göstermeyi irade ettiğinden dolayıdır. Başımıza gelen her hayır ondandır ve başımıza gelen her şer kendi ellerimizle kazandıklarımızdan dolayıdır. Ama her halükârda O c.c. Rahman’dır ve Rahim’dir. Bu yüzden besmele “her hayrın başıdır”. İmam Ali’nin a.s. hadisi mucibince nasıl ki Fatiha Kur’anın özüdür, besmele de Fatiha’nın özüdür.
Öyleyse yaşanalardan ibret alıp yeni bir başlangıç için Rahman ve Rahim olan Allah’ın c.c. adıyla başlamak lazım yeni çağa ki bir ayda onlarca yılı yaşamayı nasip edenin yolundan ayrılmayalım. Ve yine öyleyse Rahman ve Rahim olan Allah’ın c.c. adıyla yeniden haykırmalıyız Allah-u Ekber diyerek ve kıyam ile başlamalıyız yeryüzünün her noktasında İmamımızın arkasında kurşunla kenetlenmiş bir bina gibi saf tutarak namazlarımıza ki sarsılsın O’ndan c.c. gayrısının saltanatları, sineğin kibrini taşıyan saman çöpleri batsın sidik deryasında. Bizi titretip kendimize getiren yeryüzünün üzerinde tek bir zalime yer olmadığını yeryüzünün her bölgesindeki tekbirlerimizle ilan edelim artık.
Madem Allah c.c. bu tefsiri ile hatırlattı kendini bizlere, unutkanlık dehlizlerinden kurtaralım idraklerimizi ve karanlıklara mahkum ettiğimiz hakikatler yarılan yerin içinden çıkıversin yeryüzüne ve buluşsun gün ile. Gün, aydın olsun, harabeye dönse de dünya yeter ki umudun yıkılmasın hanesi. “Şu memleket haşa bir viran olsa, imar edecek Hizbullahlar var” nidası ile silinip atılsın şeytanın çaresizlik fısıltıları kulaklardan. Alınan her nefesin bir sebebi olduğunun varılsın farkına, her nefeste iki şükrün erilsin sırrına ve O’ndan c.c. gelenlerin O’na c.c. gideceklerine olan imanları pekişsin başlarına gelen musibetin bir diğer tefsiri olarak. Böyle bir kudretli varlığın karşısında aczini itiraf edip gücü O’ndan c.c. talep edenlerin kalbinde yıkılsın korkunun gecekondusu ki O’na c.c. düşman olanların sarsılabilsin saraylarının sütunları. Varlığın da yokluğun da manası değişiversin ve varlık içinde yok olanların değil, yokluk içinde var olabilenlerin çağı başlasın Rahman ve Rahim olan Allah’ın c.c. adıyla.
Yeni bir devrin, yeni bir çağın müjdesi olsun eskinin celladının sarsıntılı gelişi. Çekilen acıların ve sancıların sonucunda doğuversin zihinlere, kalplere hakikat. Körlerin açılsın gözleri, sağırlar işitiversin sözleri. Yaşam, hayat bulsun “insanlar” çoğaldıkça dünyada.
Böyle mücadele verilirken bir yanda öte yanda “Allah c.c. yıktı, falanca yapacak” söylemleri ile şirke şirk bulaştırıp atalarının dahi yolundan gitmeyenlerin sapkınlıklarıyla karşılaşırsa insan, Allah’ın c.c. rahmetinden umut kesmeyip Kahhar sıfatının tecellisini böylelerinin üzerine yöneltmeli ve “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme ya Rabbi” diye dua ederek, “uyarılsalar da uyarılmasalar da onlar için bir” olanları kendi hallerine bırakmalıdır.
Zira kurtarılmak için de çaba sarfetmek gerekir ve kurtarılacak olanlar kurtarılmayı isteyenler olacaktır. Zulüm kadar kötü olan tek bir şey vardır o da zulme ve zalime razı olmak, sessiz kalmaktır…
siyasetmektebi.com