ALLAH (c.c.) KİMLERİ SEVER?..

Daha önce Allah (c.c.) rızasını kazanmak için kimleri veli edinmemiz ve kimlerden beri olmamız gerektiğine dair yazmış olduğumuz yazının bir diğer boyutu olarak bugün, Allah’ın (c.c.) kimleri sevdiğini ve bir sonraki yazımızda da kimleri sevmediğini açıklamayı ve bu konulara ayet ve hadisler ışığında bakıp günümüz müslümanlarının eylemlerine mercek tutmayı amaçladık. Zira her eylemini Allah (c.c.) rızası için yaptığını iddia edenlerin, Allah’ın (c.c.) sevgisine mazhar olup olmadıkları ancak bu şekilde ortaya çıkacak ve doğru söyleyip söylemedikleri sözleriyle değil fiillerinin analizi ile anlaşılacaktır.
Tüm alemi var eden Allah (c.c.) mutlak nur olduğundan “güzeldir ve güzeli sever” (İmam Cafer a.s.). Dolayısıyla Allah’ın (c.c.) yarattığı tüm güzellikleri seven ve bu güzellikleri sahiplenerek koruyan, onlara uyum sağlayıp kendini manen ve maddeten güzelleştirenler Allah’ın (c.c.) bu sevgisinin muhatabıdırlar. Bunlar yaratılan her şeydeki hikmeti algılamaya müsait bir ruh haliyle yeryüzünde dolaşırlar, gördükleri ayetler karşısında Allah’a (c.c.) olan imanları artar ve “ayaktayken, otururken ve yan üstü yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru”(Al-i İmran 191) derler. Tıpkı Mevlana (r.a.) gibi gördükleri leşte bile övecek bir nokta bulur ve hayatın yaratılış gayesini idrak ederler. Mutlak Güzel’in (c.c.), yarattıklarında çirkinliğe yer olmadığını bilirler. Yaratılan güzelliklere düşman olanların ve o güzellikleri ya sadece kendileri için yaratılmışlar gibi sahiplenenlerin ya da yok etmeye niyetlenenlerin karşısında “kurşunla kenetlenmiş bir bina gibi saf tutarak savaşırlar” ve bu yüzden Allah (c.c.) onları “sever” (Saff 4)
“Çok merhametli olan” Rabbimiz (c.c.), yarattığı güzelliklere karşı nasıl muamelede bulunulması gerektiğini öğretmek için nice peygamberler (a.s.) göndermiş ve bu peygamberlerin sonuncusunu gönderdiği kanunların kemale ermiş halini tebliğle görevlendirmiş, “O’na uyanları seveceğini ve bağışlayacağını” (Al-i İmran 31) bildirerek “müminleri sevdiğini de” (Hud 90) beyan etmiştir. O müminler ki “Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.”(Enfal 2). Bu müminler iman ettikleri hakikatler uğruna her türlü zorluğa dayanmakta, karşılaştığı her zorlukta “Allah’tan sabır ve namazla yardım istemektedirler.”(Bakara 153) “Bunlar Allah’ı sever Allah da onları sever”(Maide 54).
Kendisine Allah (c.c.) için en sevimli olan kulun kim olduğu sorulduğunda Resulullah (s.a.a.) buyurmuştur ki “insanlar için insanlara faydalı olandır.” Varlığı ile huzur kaynağı olan, dert sahiplerinin dertlerini paylaşan ve onlara derman olmak için gayret gösterenler, Allah’ın (c.c.) şefkatinin ve merhametinin tecellisinden bir parça oldukları için Allah (c.c.) tarafından sevilirler. Bu müminler varlıklarını diğerlerine adamayı ve onları kendilerine tercih etmeyi seçmiş olanlardır. Bunların derdi, ümmetin dertli olmasıdır. Bir vücudun azaları gibi olanlar, o azalardan biri zarar gördüğünde aynı acıyı hissetmekte ve o acıyı ortadan kaldırmak için çabalamaktadırlar. Bunların bulundukları yerde iklim her daim bahardır. Bir yerde hazan varsa oraya koşarlar ve ellerini uzatırlar hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan. İyilikleri nur olur akar yüzlerinden ve gönüller aşkla bağlanır kendilerine. Bunların hayatı algılayışları da farklıdır. Ölüm ile hayat arasında bir fark yoktur ki birinden diğerine geçmekten korksunlar. Aksine ölüm vuslatın ilk adımıdır bunlar için ve hissetikleri anda dillerinden düşen kelimeler “kabenin rabbine andolsun, kurtuldum” olur.
Bu iyi olanların her adımının altında Allah’ın (c.c.) rızası yatar. Karşılık beklemek gibi bir dertleri yoktur. Mazlumun dini,dili,ırkı,mezhebi ilgilendirmez onları. Mazlum oluşu yeterlidir yardım elinin uzatılması için ve zalimin dininin,dilinin,ırkının ve gücünün değeri yoktur gözlerinde. Zalim oluşu yeterlidir yıkılmasını sağlamak için. Gücün kaynağının Allah (c.c.) olduğunu bildiklerinden Allah’tan (c.c.) başkasından korkmazlar ve “çenelerini kırarlar” en vahşi zalimlerin. Bunlar insanlık için Allah’ın (c.c.) nimetleridirler ve insanlığın zalimlerden kurtuluşunun anahtarıdırlar. Mazlumların ümidi ve mahrumların sığınağıdırlar. İhlasın kaynağından doya doya içtiklerinden, tüm fiilleri samimiyet renklidir ve hiçbir yapmacıklığa yer yoktur sözlerinde. Ne politikacıdırlar ne de diplomat. Devrimcidirler, açık ve kesin konuşur, tüm yeryüzü mazlumlarının hakkını savunurlar irili ufaklı şeytanlar karşısında. Bunlar iyidirler. İyiliği özümsemiş olanlardır. Her hücreleri temiz, berrak ve paktır. Her türlü kirden ve günahtan arınmış olarak iyiliğin kendisi olan İslam’ın bayrağını devletlerinin başında dalgalandırırlar ve “Allah (c.c.) iyilik yapanları sever” (Maide 93).
Her türlü kirden ve günahtan nefret eden Allah (c.c.), hak olarak gönderdiği din olan İslam ile yeryüzündeki bütün batılların yok olmaya mahkum olduğunu ve en sonunda bir inkılapla devrileceklerini bildirerek arınmanın ve temizlenmenin değerini beyan etmiş ve külli alemin bu tür kirlere tahammülü olmadığı gibi, cüzi alem olan insanın da en büyük kir olan günaha tahammülünün olmaması gerektiğini öğretmiştir. Birçok emriyle insanın manen temizlenmesine, ruhuna sinen küfür, nifak ve şirk gibi kirlerden arınmasına vesile olan Allah (c.c.), tevbe gibi bir kapıyı da aralık bırakarak, kendini pisliğin bataklığında kirletmiş olan insanın bu kirlerden kurtulmasına imkan tanımıştır. Sadaka,zekat, infak,humus gibi mali emirler ile insanın maddi dünyasını kirlerden arındırırken, namaz,oruç,hac gibi amellerle de ruhunu arındırmayı ve sadece temizlenenlerin mekanı olan cennetine almayı amaçlamıştır. Elbette bu temizliğin en önemli aşaması, aynı mikropların bir daha ümmete musallat olmamasını sağlamak için en büyük kir olan zulmün, nifağın ve küfrün ortadan kaldırılmasıdır. Bütün bir hayatını namaz ile özetleyen insanın namaza başlamadan önce necasetten taharet etmesi gerektiği gibi, hayatını temiz olarak yaşayabilmesi için de zulüm,nifak ve küfürden tamamen kurtulması temizlenmesi gerekmektedir. Böyle bir arınma ancak gerçek temizliğe ve paklığa bizleri ulaştırabilecektir ve bizler ancak o zaman Allah’ın (c.c.) sevgisine mazhar olabileceğiz. Zira “Allah da çok temizlenenleri sever”(Tevbe 108).
Kir ve günahların kökünün kazınması gerektiğini bildiren ve mutlak adil olan Allah(c.c.) katında zulmün bir anlamı ve değeri yoktur. O halde “Allah (c.c.) adaletli olanları sever”(Mümtehine 4). Çünkü adalet mülkün temeli olarak yeryüzündeki nizamın devamını sağlayan en önemli faktördür. Adaleti şiar edinenler ancak Allah’ın (c.c.) hükümlerini yeryüzünde uygulamaya layık olurlar. Onların kurdukları düzenlerinde zulme yer olmaz. Onlar yeryüzündeki zulmün kökünü kazımak için var güçleri ile çalışırlar ve bu uğurda sadece Allah’a (c.c.) güvenirler ve “Allah, kendine dayanıp güvenenleri sever”(Al-i İmran 159). Bunlar bezm-i elest’te Allah’a (c.c.) verdikleri sözlerine sadık olanlardır. “Bela” ikrarının mücessem halidirler. Hayatlarının her yönü ve her aşaması yalnız Allah (c.c.) aittir. “Namazları, ibadetleri, yaşamları ve ölümleri gerçekten de yalnızca alemlerin rabbi olan Allah içindir”(En’am 162). “Allah’tan (c.c.) nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakınırlar”(Al-i İmran 102). Çünkü “Allah sakınanları sever”(Al-i İmran 76).
Batılın oyununa gelip dininden dönenlerin arttığı bir zamanda, hakkı ancak Allah’ın (c.c.) sevdiği kulları temsil edebilir ve hakkı haykırma görevini ancak bu kullar layıkıyla yerine getirebilir. Bu Allah’ın (c.c.) vaadidir. Ve Allah (c.c.) “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri dönerse, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir”(Maide 54) buyurmuştur. Bu topluluk, Allah’ın (c.c.) sevgisine mazhar olan topluluktur. Hak uğruna batıl ile mücadele ederken başlarına gelecek olan hiçbir sıkıntı onları yollarından saptıramaz. İnsanların tümüne karşı azlık veya çokluk hesabı yapmadan hakkı ayakta tutmaya çalışırken, canlarını ve mallarını Allah’a (c.c.) sattıkları için ahitlerine sadıktırlar. “Onlar, kendilerine insanlar: ‘Size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun’ dedikleri halde imanları artanlar ve: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ diyenlerdir.”(Al-i İmran 173) Sabır ehlidirler bu yolda. “Allah sabredenleri sever”(Al-i İmran 146) zira. Samimiyetlerinden dolayı “Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Hizbullah olanlardır”(Mücadele 22). Ve Şüphe yok ki “galip gelecek olanlar, Hizbullahlardır”(Maide 56)
siyasetmektebi.com