“AÇ”, “TOK”UN HALİNDEN ANLAMIYOR…

Bedenler büyüyor ruhların küçüldüğü zindanlarda, zihinler dolduruluyor maddi hülyalarla ve nefisler iktidara geliyor kararan kalpler diyarında. “Bir”(c.c.) den yaratılanların kesreti ile hayat buluyor zulüm, ikilik tüm yüzleriyle meyveye duruyor. Tefrikanın her çeşidine kucak açan dünyada zalim ile mazlum aynı mekanı paylaşıyor, zengin ile fakir gibi, aç ile tok gibi. Aynı havayı soluyan, aynı toprağa basanların dertleri farklılaşıyor, amaçları, hedefleri ve niyetleri gibi. Kimi yarın yanında götüremeyeceğini biriktirme derdine düşüyor, kimi bugünü nasıl geçireceğini düşünüyor. Kimi “en iyisinin” peşindeyken, kimi yokluğun pençesinde eziliyor. Kimi diyet yaparken kurtulmak için dünyalıklarından, kimi o dünyalıkların hayaliyle kendini avutuyor. Ve birileri bunun yaşamın döngüsü olduğunu söylüyor, “doğal” diyor, “rıza gösterin”, “şükredin” diye öğüt veriyor.
Çöpe atacak kadar rızıklandırılanların olduğu dünyada, çöptekilere talip olacak kadar mahrum bırakılmış olanların varlığını kabullenmemiz isteniyor bizlerden. Çerez paraları bir milletin yedi sülalesini geçindirecek kadar çok olanlar, o çerezlerin kabuğuna razı olanlara anlatıyor böyle bir yaşamın hikmetini. Saraylar dikiliyor mazlumiyetin maskesi ile ve mazlumlara yatacak yer kalmıyor odaları parsellenmiş cihanda. Kendinde olmayanı başkalarında gördükçe gururlanacak kadar idrakleri zehirlenmiş olanları yetiştiren sistemlerde, “avunmak” tabiri ulvi bir anlam kazanıyor. Hak, haksızın elinde oyuncak oluyor dağıtırken halka. Yüzde 1 alırken yüzde 99’u, yüzde 99 alıyor yüzde 1’i ve böylece denge sağlanıyor yaşamak için köleye ihtiyaç duyanların saltanatına mahkum arzda. Bir günlük, bir aylık veya bir yıllık israfları ile yeryüzünde ki “aç”ların bütün ihtiyaçlarından fazlasını ortalığa saçanlar, çekiyor resimlerini garibanların, akbabalarının takibine uğrayan çocukların, sineklerin istilasına maruz kalmış olan takatsizlerin, açlıktan bir deri bir kemik kalmış mahrumların. Ah-u vah(!) ile yayınlıyorlar milyarlarca dolarlık tv lerinde, dergilerinde, gazetelerinde, bunca mazlumun hakkını kendileri gaspettikleri halde.
Yardıma çağırıyorlar diğer mazlumları o mazlumlar için ama kendileri devam ediyorlar yemeye, sömürmeye, tüketmeye hayatları. Allah (c.c.) vergisi(!) sermayelerin sahipleri, talan ettikleri memleketlerdeki yoksulluğun sebebini araştırıyorlar(!) hiç utanmadan ve suçlu küresel ısınma çıkıyor ne hikmetse. Kimin hangi hırsla ısıttığını izah etmeden uyarıyorlar halkları, kendi ürettikleri malzemeleri kullanırken dikkatli olsunlar diye. Müdahale edip bozdukları fıtratlar misali dünyanın fıtratını bozup dengesini değiştirmeye uğraşanların, “açlıkla” mücadele etmelerini garipseyemiyor bile “yürekleri işgal edilmiş olanlar”. Çokluğun sahiplerinin lütfedip bağışladığı az, yokluğun sahiplerinin gözünde çok olduğu için alkışlanıyor. “Ne büyük insan(!)” deniyor insanlık düşmanlarına, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemedikleri için. Yardım(!) gönüllüsü oluyor, her türlü çirkeflikle ahlaksızlığı yayıp, yardıma muhtaç bünyelerin yetişmesine neden olan aşufteler. Birleşmiş Milletler’de en gelişmiş ülkelerin, halklarının haklarını dahi gasp eden siyonistleri, “bu gidişe bir dur diyelim” diyerek espri yapıyor, gülmeye bile mecali olmayanların yüzlerine yüzsüzce bakarak. Savaşa karşı çıkıyor(!) silah tüccarları, uyuşturucunun, yaygınlaşmasının tehlikesinden bahsediyor üreticileri.
Ve bir “afyon” dumanı ile sarıyor gökyüzünü. Ulaşıyor en ücra beldelere tv ler ile. Soludukça ruhsuzlaştırıyor, soludukça suskunlaştırıyor. “Din” diye sunuluyor dini dinsizden öğrendiğinden bihaber olanlara. Saltanatlar meşrulaşıyor, yağma, talan, gasp, fuhuş, faiz meşrulaşıyor bir anda bu dinde. Yalnız “isyan” haram kabul ediliyor. İsyan en büyük günah biliniyor, Allah’a (c.c.) isyan edenlerin dinlerinde. Direnmenin kaynağı sabır, yokluğun dermanı diye yutturuluyor, yokluğu yok etmesi gerekirken. Şükür, var olana rızaya dönüşüyor hak edilenin çalınmasına göz yumulurken. Hurmaya razı ediliyor halklar, yediklerinden dolayı hareket edemeyenlerce. Övgüler diziliyor açlığa “tok” sesler tarafından. Açların halinden anlasınlar diye gelmiş geçmiş bütün toklara da farz kılınan oruç, 11 ay sultanlığı kimseye bırakmayanlar tarafından tutsak ediliyor Ramazan’da. Bütün gece sürecek zevk-u sefa için, gündüz “uyuyor” nefisler. İftar çadırları hazırlanıyor sahura kadar eğlence için, gün boyu sabreden nefislere. Ve onca israf ve haramdan sonra kılınan sabah namazı ile cennet görülecek rüyalara dalınıyor.
Oysa göz yaşları ile anlattıkları çilelerin fersah fersah uzağındaki hayatlarıyla, zevkten dört köşe olmuş olarak yaşayanların anlattığının aksine “isyan edin” diyor İslam. “Bir kapıdan girdiğinden diğer kapıdan imanın çıkacağı” fakirliğe karşı bizleri uyaran Resulullah (s.a.a.), direnirken sabredin diyor. Kayser ve Kisra tahtlarını yıkın diyor dünyaya tamah üzerine kuruldukları için ve dünyalıkları kendilerine ayırdıkları için. Kendisi tok iken komşusunun açlığına aldırış etmeyeni nefisini din edindiği için bu dinden saymayın diyor. Allah (c.c.) ile arasında perde bulunmayan mazlumun duası gerçekleşsin diye yardım edin Allah’ın (c.c.) dinine ki o da yardım etsin size diyor. Ancak böylece terazisi kırılmış olan adaleti yeniden tesis etmek mümkün olacaktır çünkü. Bolluğun hemen yanı başında çiğnenmiş bir hak gördüğünü belirtirken İmam Ali (a.s.), o hakkın alınmasının zaruretini de bildiriyor bizlere aslında ve zaten yoksa niye Muaviye’ye (l.a.) ve Muaviye’leşenlere karşı bunca çaba sarfetmiş olaydı ki?
Tokların dininin aksine, bütün mazlumların kurtuluş reçetesini sunan İslam’ın Allah’ı (c.c.), birilerini zevk-u sefaya boğarken birilerini açlığa düçar edecek kadar zalim değildir çünkü. Her şeyi bir mizan ile yaratan Allah (c.c.) zenginin malında fakire hak tanımışsa bu, işte, gerçek adaleti tesis içindir zaten. O halde haklarını alamayanların haklarını alabilmek için gereklidir kıyam. Namaza durur gibi kıyama durmak şarttır açlığın tahakkümündeki dünyada. Necasetten temizlenmeden temizlenmeyecektir arz çünkü. Ebu Zer (r.a.) misali teşvik etmek gerekir “evinde yiyecek ekmeği olmadığı halde kılıcını kuşanmayanları” meydana çıkmaları için. Yeşil, beyaz, ak farketmez bütün sarayların temelinde hakların gaspının olduğunu bilmek gerekir. Tek tek o sütunların yıkılması gerekir “tok”ların üzerine bunca “aç” dolaşırken sokaklarda umutsuzca. Sinek olup mazlumların üzerine konanların, mecalsizlikten yararlanmalarına müsade etmemek gerekir ve mazlumun eli olup kovmak gerekir geldikleri çöplüğe doğru. Suskunluk zilletini ibadet sayanlara aldırış etmeden haykırmak gerekir hakkı zalimin yüzüne, halkları uyuşturduğu hurmaya muhtaç etmek gerekir onu.
Bu din yokluğun dini değildir çünkü. “Dünya değersiz” diyerek bizleri dünyadan el etek çektirenlerin dünyayı neden bu kadar sahiplendiklerini düşünmenin zamanı gelmiştir. Neden her köşebaşında firavunlar, hamanlar, karunlar ve bel’amlar bulunmaktadır idrak etmek lazım. Dünya ahiretin tarlasıdır. Tarla olmadan ekin ekecek toprak olmayacaktır ve ekin ekilmeden hasat gerçekleşmeyecektir. Asgari düzeyde de olsa dünyası olmayanın dini elden gidecektir. Dünya ahirete göre değersizdir ama dünya zalime, kafire, münafığa bırakılmayacak kadar değerlidir unutmamak lazım. Dünyamızı alıp bize ahireti sunmalarına müsade etmeden hem dünyada hem ahirette saadet dilemek en tabi hakkımız ve en değerli duamızdır bizim. Sadece kendimiz için değil, maddi ve manevi varlıkları yağmalanan, talan edilen ve sömürülenler adına meydanları boş bırakmamamız lazım.
Tıpkı İslam İnkılabı gibi geliştikçe geliştirmeliyiz insanlığı ve güçlendikçe güçlendirmeliyiz mazlumları. Ne varsa bölüşmeliyiz hak adına, umut olmalıyız umutsuzluk girdabına yakalanmışlara. Hayatımız onların hayatına, dünyamız onların dünyasına dönüşmeli, dertleri dertlerimiz olmalı, sevinçleri sevincimiz. Gözyaşlarını silmeliyiz gözyaşlarımızla, “imdat” çığlıklarına “lebbeyk” diyerek koşmalıyız. Ki yeni bir dünyanın temeli atılsın hak üzere, adalet üzere ve yeni bir dünya kurulsun gülistan misali. Nemrutlar ateşleri ile terketsin arzımızı, Firavun boğulsun kıpkızıl denizlerde. Saraylar yıkılsın gecekondu sahiplerinin elleri ile, saraylar yıkılsın yeniden inşa edilirken dünya. Zulmün kökü kazılsın topraktan ki çöle dönmüş diyarlarımız güllerin yeşermesi için hazırlansın.
Ve bir daha ki Ramazan’da “tok”ların neden daha çok yediğini anlayamayan “aç”ların hem karınları hem zihinleri doysun.
siyasetmektebi.com