AÇ TAVUKLARIN RÜYASI…

Ateş ve kandan beslendikleri için bir türlü doymak nedir bilmeyen şerrin askerlerinin gözleri tarih boyunca hep emniyetin, asayişin, adaletin ve huzurun mekanlarına dikilmiştir. Bunların yegane arzuları, imtihan dünyasını cennet asa bir diyara çevirmek için çırpınanların çabalarını boşa çıkarmak, “insan” olma onurunu her insana yaşatmak ve kulluk bilinci ile yaratılış gayesinin farkına varıp tekamül yolunda ilerlemek isteyenlerin ilerledikleri yollarda diken olup onların hedefe varmalarını engellemek, hiç değilse hedefe varma sürelerini uzatmak olmuştur her daim. Gece, nefes alabildikleri ve çoğalıp hükmedebildikleri tek zaman dilimi olduğundan gündüze düşman kesilen bu tipler, gündüzü, her şeyi ayan beyan olmasından, aydınlık, ferah, özgür ve adil olmasından dolayı eleştirir, böyle bir düzenin varlığını kendi varlıklarına tehdit olarak algılarlar. Çünkü günün aydınlattığı her mekanda gecenin hükmünün biteceğini ve gece giderse gecenin sultanlarının saltanatlarının da yıkılacağını çok iyi bilirler.
Bu yüzden kendi tebaalarına örnek teşkil etmesin diye ve var olan haramla yetinmeyen karınlarını daha fazla doyurabilsinler diye insanlığın yani nurun ve adaletin hakim olduğu diyarlarda kargaşa çıkarmaya, çıkan kargaşayı yaymaya, çoğaltmaya, desteklemeye çalışırlar. Ki sultanı oldukları ve sultanının uşağı oldukları memleketlerde kurdukları zulüm, nifak ve sömürü düzeni sarsılmasın, beslendikleri kan azalmasın ve taptıkları ateş iyice harlansın. Bu tutumlarıyla da isterler ki cennetin nimetlerine ulaşım için vesile olacak dünya, her boyutuyla cehenneme vasıl olmanın aracı olsun, ataları şeytan, düşmanına karşı zafer elde etsin, hak yeryüzünden silinip batılın karanlığı her zerreyi kuşatsın ve kendilerinden başka nefes alan herkes kendilerinin daha rahat nefes alabilmesi, semirebilmesi için köleleşsin, benliğinden, insanlığından, şerefinden ve onurundan uzaklaşıp var oluş amacını unutsun.
İşte İslam İnkılabı yüce İmam’ın (r.a.) önderliğinde böyle karatılmış bir dünyada binbir zorluğa göğüs gererek ve onca şehitler vererek ve Hakk’ın nurunun yansıması olarak neşv-ü nema bulunca, şeytan ve dostlarının taarruzuna maruz kalmış, gerek fiziki gerekse de psikolojik savaşların muhatabı kılınmıştır. İnkılabın gerçekleştiği günden bu yana 40 yıl boyunca bu saldırılar hiçbir zaman nihayete ermemiş, İnkılabın nurunu söndürmek için şeytan ve şeytancıklar habire üflemeye devam etmişlerdir. İnkılabın önderlerinin suikastlere uğramasından ve dayatılan 8 yıllık dünya savaşından da bir sonuç alamayınca İnkılabın bünyesindeki mikroplara umut bağlayan bu “habis” güçler şimdi de kendi içlerindeki bütün adaletsizlikleri, sömürüyü, peşkeşi, talanı görmezden gelip, aslında biraz da bu zulümlerini perdelemek ve “bakın orada da sıkıntılar var, halk(!) orada da idareden memnun değil” diyebilmek için İnkılabı karıştırmaya, ambargolarla, baskılarla sıkıntıya gark ettikleri halkı bu ambargoların uygulayıcılarına değil de en az halk kadar bu ambargolardan muzdarip olan İmam ve ekibine isyana teşvik etmektedirler.
Bu “habisler” zannetmektedirler ki İslam İnkılabının başta İmam olmak üzere önderlerinin halkla olan bağı kendilerinin musallat oldukları halklarla olan bağları gibi zayıf ve somut gerçekliğe, hakka, adalete dayalı olmayan bir bağdır. Kendileri “hırsız”, hain, yalancı ve talancı oldukları için bunun dışında bir hükmetme şeklinin varlığını idrak edememektedirler. “Allah ile aldatma” hususunda gösterdikleri maharetten dolayı “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmenin” manası yoktur bunlar için zira bunların elinde bulunan Kur’an mızraklara takılmak için matbaalarda basılmış olan Kur’an’dır. Yaşayan, konuşan, yürüyen Kur’an’a bu yüzden tahammülleri yoktur. İmam’ın (r.a.) dediği gibi bunlar insandan korkmaktadır ve İslam insan yetiştirdiği için bunlar Muhammedi İslam’ın yeryüzünde hayat bulmasına ölesiye karşıdırlar. İslam İnkılabı ile Süreyya yıldızından yeryüzüne tekrar indirilen İslam bu yüzden bunların düşmanıdır.
Çünkü bu İslamda saray yoktur, şatafat yoktur, nifak yoktur, zulüm ve zalim yoktur. zalime meyletme, zulmünü yayma yoktur, israf, peşkeş, gasp, talan, yağma, hırsızlık yoktur, beytülmâl’e el uzatmak, örtülü örtüsüz onu keyfe keder kullanmak yoktur, belamlık yoktur, ısmarlama fetva, kardeşi kardeşe kırdırma, tefrika çıkarma, saray çöplüklerinde rızkını arama yoktur, kan dökme, ırza, namusa dokunma, içkinin, kumarın, faizin, fuhşun reklamını yapma, üzerlerini örtme, devlet gücüyle bunları üretme, yayma, teşvik etme yoktur. Bunlar iyi bilirler ki İslam İnkılabının temsil ettiği İslam’da vahdet vardır, kardeşlik vardır, adalet, şeref, onur, haysiyet, direnmek vardır, eşitlik, uhuvvet, tevhid, isar vardır, “bende kuru ekmek yiyen bir Kureyşli kadının oğluyum” diyen Resulün (s.a.a.) yolundan giden O’nun (s.a.a.) gibi yaşayan, mazluma, mahruma ümit olan zalimi titreten İmam vardır, bilmem kaç bin dolarlık çorap giyen değil kırık gözlük çerçevesi ve yırtık terliğiyle kiralık bir evde zulmün “çenesini kıran”, itibarın şatafatta, israfta, sarayda değil şahsiyette, Allah c.c. ve dostlarının yanında bulunduğunu duruşuyla, sözleri ve yaşantısıyla ispatlayan İmam vardır, süfyanilerin yaymaya çalıştığının aksine hangi din, mezhep, ırk, dil farketmeksizin bütün mazlumları ezilenleri sahiplenmek, yine din, dil, ırk mezhep farketmeksizin bütün zalimlerden beri olmak vardır.
Bu yüzden bütün çabalarıyla saldırmaktadırlar İslam İnkılabına. Var olan sorunların kaynağı kendileri olduğu halde İnkılabın halkının yanında oldukları fıkrasını da bu yüzden uydurmaktadırlar bindikleri dalı keserlerken hem de. Çünkü bu tür ayaklanmalarla İnkılabın içindeki süfyancıklarını deşifre etmekte, İnkılabın, bünyesine sızmış olan mikroplardan haberdar olmasına vesile olmaktadırlar. İnkılabın basiretli halkı başta olmak üzere bütün yeryüzü mazlumları şunu iyi bilmektedir ki halkın hakkını(!) savunmak adına sokağa dökülenler eğer o halkın malına, canına zarar veriyor, halkın hizmetinde olan binaları ve halka ait araçları ateşe veriyorlarsa hele bir de silaha başvuruyorlarsa bu tipler hangi memlekette olursa olsun haindirler, zulmün uşağı ve maşasıdırlar. Basiretli hiçbir halk bunların peşinden gidip memleketini zalimlerin cirit atacağı bir meydana çevirmez ve İnkılabın halkı da çevirmeyecektir. Ki İnkılapta son günlerde halkın devrimine sahip çıkıp meydanları doldurması da bunun ispatıdır.
Kaldı ki İnkılabı karıştırmak için bahane ettikleri benzin zammının gelirinin İnkılaptaki ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını duyan, bilen herkes meydana çıkan 3-5 maşanın hezeyanlarını kâle dahi almayacaktır. Hele bazı memleketler var ki böyle bir zam için duacı olacaktır. Çünkü İnkılap kimi süfyani memleketlerde olduğu gibi fakirden alıp zengine vermemekte, aksine durumu olandan alıp mahrum olana vermeye çalışmaktadır. Ve ayrıca İnkılap insanlığın düşmanlarıyla stratejik ortak değil, tüm bu düşmanları ortadan kaldıracak gücün belkemiğidir. Hal böyle olunca da suni dünyalarında inanmadıkları halde “sünnicilik” oynayanların iftiralarının hiçbir kıymeti kalmamaktadır. Bunlar zerre imanlarının olmadığı için değil sahabeleri, Resulullah’ı s.a.a dahi aslında savunma derdinde değillerdir. Bunların yegane derdi “hak sözlerle murad ettikleri batılın” hakimiyetini ayakta tutmak, Allah c.c. ile aldatabilmeyi sürdürmek ve bu sayede nemalandıkları saray çöplüklerinin varlığını korumaktır. Bunların dinleri olmadığı için mezhepleri de yoktur ve yegane hayat felsefeleri siyonizmdir.
Öyleyse kardeşlerimiz sabırlı, sakin ve ümitli olmalıdırlar. Ürüyenleri kendi hallerinde bırakıp hedeflerine odaklanmalıdırlar. Çünkü bizim hem İmamımız hem de üzülmeyip gevşemediğimiz takdirde bizi üstün kılacak imanımız vardır. İnkılap sağlam ellerdedir. İnkılabın halkı İmam’a bağlıdır. Besic dahil bütün silahlı ve eğitimli gücünü toplasak şehadete sevdalı on milyonları bulan bir devrimi 300-500 kişi değil onların arkasındaki dünyaya tapan, dünyadan kopmaktan korkan yüz milyonlar gelse dahi yıkamayacaktır. Hele ki bu devrim halkın Hakk’a sığınarak gerçekleştiği bir devrim ise bu ihtimal muhal dahi olamayacaktır.
Unutmayın gece boyun eğmeye mahkumdur gündüzü görünce. Ve şeytan bir secde ile atılır cehenneme.
siyasetmektebi.com